- 706 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aziz Olan Suyun Hikâyesi
“Su gibi aziz ol!” Ne güzel bir sözdür ve suya ne güzel bir kıymet veriştir. Su sahip olduğu özellikler sebebiyle, insanoğlu için hep değerli olmuştur; insanoğlunun yaşamında olduğu gibi sözlerinde de her zaman kendine yer bulmuştur. Su, Ateş gibi zorluğu ve direnci sevmez, kolaylığı sever. Ateş, suya yenildiği zaman, yok olur. Su, ateşe yenildiği zaman ise sadece değişime uğrar; Belki ateş gücünü de sudan alır … Zaten herkes suya muhtaçtır, su ise sadece yağmura!
Su bildiğini okuyan gibi düz akmaz, Engellerin üzerine çıkmadan çevresini dolaşır; toprağın da en hafif ve seyrek olanını seçer, yolunu danışarak bulan gibi kıvrım kıvrım akar … Her büyük deha gibi başkalarının aklını kullanır, çakıl taşlarının arasından, sert ve kuru toprağın çatlağından, yerin altından fışkırır ve artık kaba kuvvet onu durduramaz.
Bir bilim adamına, “Bize suyu tanımla!” dediklerinde birkaç gün mühlet istemiş. Kitaplar karıştırmış, araştırmalar okumuş, geceler boyunca bin bir türlü tanım yapmış ve bir sabah, küçük bir deri parçasının üzerine şu cümleyi yazdıktan sonra kimseciklere görünmeden o şehri terk edip gitmiş: “Su, sudur kardeşim!”
İnsan onda kendine bakmış, yüzünü görmüş. Yalnız insan mı, medeniyetler de yüzüne bakmak ve kendini görmek için suyu seçmiş. Ve su, o kadar berrakmış ki, bakana ayna oluvermiş. Hayat, su gibi akıp geçermiş ama yine de suya “hayat” denmiş; su hem “hayat” olmuş hem de hayata değer katmış. İnsanoğlu tarih boyunca nerede bir su görse, kenarına ilişip bir canlı hayat, bir yerleşim ve bir uygarlık kuruvermiş.
Yusuf Has Hacib “Ev almak istersen komşunu sor, yer almak istersen suyunu sor.” demiş. İnsan bunu sular seller gibi ezberlemiş. Öyle ki bütün göçenler, yer yurt arayanlar, nerede bir pınar başı, bir göl ya da nehir kenarı bulmuşlarsa önce orayı yurt edinmiş, ekmeği taştan çıkartmak için, önce suyu görmek istemiş. Su insanı, hayvanı, otu, sebzeyi, meyveyi, atmosferi ve dünyayı beslemiş. Temel unsurlardan (anasır-ı erbaa) biri oluvermiş.
“Temizlik imandandır” hükmüne inanan ve temizliği hayatın temeline yerleştiren Müslüman toplumlar, temizliğin ilk ve en önemli şartının su olduğundan hareketle, su ile insana hayat hakkı verene, her şeyi sudan yaratana şükrettiler ve suya kutsal anlamlar yüklediler. Musa’yı kollarında uyutan Nil’i sevdiler. İbrahim’i ateşte serinleten, Yusuf’u saklayan, Hacer’i ve İsmail’i doyurana “aziz” dediler ve “su gibi aziz ol” diye dua ettiler.
Su, Allah’ın ilk yarattıklarından ve serbest bıraktıklarındandır. O’nun Cemal ve Celal sıfatlarını temsil eden, Hayy (diri) ismine işârette bulunandır. Biz, hayatın sudan yaratıldığını öğrendik, suya “aziz” dedik. Yüzyıllarca onunla birlikte yaşadık ama kirletmedik, haram bildik israf etmedik, üzerinde mülkiyet iddia etmedik, onu zorla ele geçirmedik, üç kuruş için önünü kesmedik. Su ile hayat arasındaki ilâhî dengeyi, “suyun bir zerresi ile deryası karşısında, aynı derecede edepli olmak” diye öğrendik. Nehir kenarında abdest alırken dalgınlıkla kolunu dört kere yıkayan dervişi, “Bir şeyin çok ve bol oluşu, senin onu çok ve bol kullanmanı gerektirmez!” diye ikaz eden arkadaşına kulak verdik.
Gelin görün ki, artık nehirler kuruyor, kaynaklar azalıyor. Bütün küresel dertler en çok da suyun önüne gem vuruyor. Çocuklar artık su savaşını, bahçeler ve hortumlar bulunamadığından pahalı oyuncak su tabancalarıyla yapıyor. Çocukların pahalı silahlarla yaptığı su savaşları, korkarım bir bardak suda fırtına koparmaya ayarlı büyüklere kötü örnek olacak. Ve çocuklar, büyüyünce tarih kitaplarında ülkeler arası su savaşları okuyacak.
“Sudan ucuz” artık sadece deyim mesabesinde. Markasına dikkat edilerek alınması salık verilen ruhsatlı damacanalar, güvenli kapaklı, tescilli amblemli ama her eve giremeyecek kadar külfetli. Radyoda bir türkü çalıyor, “Su gelir güldür güldür, gel de yar beni güldür.” Yar belki güldürmeye namzet de, güldür güldür su gelse gelse musluktan gelmekte. O da ha kesildi ha kesilecek, can çekişmekte. Üstelik Haşim söylemiş, “Sular yandı, sular sarardı.” demiş.
Su, sudur evet. İnsan kadar izahtan uzaktır. Yaratılışın sırrını taşıması münasebetiyle, tanımda ahengi bozulandır. Sesi, kokusu, tadı bir de deyişi olan ve eline su dökülmeyendir. Yağmur da, buhar da olandır. Balıklara üç öğün yemek hazırlayandır. Pişmiş aşa katılandır. Gerektiğinde ibret olsun diye havanda dövülen, sabra götürsün diye kalburla taşınan, gönlü olmayınca bin dereden getirilendir. Kız çocuklarına ilk öğretilen “su taşı” dır. Sandıklar süsleyen “su oyası” dır.
Su “hayat” tır; hayata kıymet katandır. Ve su azizdir.
Remzi Ormancı
Haziran 2021
BURSA