- 1466 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İstiklal Marşı (hikaye)
İSTİKLAL MARŞI
“2021 Mehmet Akif Ersoy Yılı” nı kutladığımız bugünlerde, Mehmet Akif Ersoy’un annesinin hemşerisi olarak, Bayram için doğum büyüdüğüm kasabaya gittiğimde en güzel haberlerden birisini almıştım. Mehmet Akif Ersoy’un annesi Tokat’lıydı ve zamanında Yurt Kur’a bağlı kız Yurtlarından birinin adı “Şerife Hanım Kız Yurdu” ydu. Evime yakın olduğundan önünden her geçişte Mehmet Akif Ersoy’a sempatim artardı.
Peki bu güzel haberden , bu güzel gerçekten sonra güzel olan haber neydi?
Beni sevindiren haber şuydu: Amcamınoğlu Ahmet’ın torunu Rana İstiklal Marşının 10 kıtasını da ezberlemiş ve törenlerde heyecanla severek aşkla meşkle okuyordu.
Rana henüz ilkokul birinci sınıftaydı. Biraz kilolu ama sempatik ve ailece sevdiğimiz kızdı Rana. Özgüveni yüksekti. Geçen sene yaş gününde tüm aile toplanmıştık ve çok sevinmişti. Dedesi Ahmet’te, babasının dedesi Osman amcam da bakkal olmalarına rağmen gerçekten milli duyguları güçlü , çocuklarının ve torunlarının okumasını gelişmesini isteyen insanlardı. Bizim de azimli olmamızda okumayı sevmemizde Osman amcamızın da büyük rolü vardı.
Rana’yı içimden tebrik ve takdir ettim. Bu haberi ile sevindim. Sevincimi çevreme anlattım. “Şu yakınımız ev almış bu yakınımız araba almış” haberlerinin arasında en çok bu habere sevindim.
İstiklal Marşı deyince aklıma lise anılarım geldi. Güzel hikayelerdi.
Lisede milli duyguları güçlü olan öğretmenimiz istiklal marşının 10 kıtasını ve “Atatürk’ün gençliğine hitabesini ezberlemeyi şart koşmuş, “ Ezberlemeyeni sınıfta bırakırım” diye tehdit de etmişti. Ama ben ve yakın arkadaşlarımın istiklal marşının 10 kıtasını ezberleyememiştik. Ben 4- 5 kıtasını ezberlediğimi hatırlıyorum. Ama sınıfta da kalmamıştık.
Dayak atması ile ünlü öğretmenimizin yıllar sonra damadı ile tanışmıştık da bana “seni de mi dövmüştü” diye sormasına çok şaşırmıştım. Hayret etmiş , bir öğretmenin yıllar sonra attığı dayaklar ile hatırlanmasına da üzülmüştüm.
Tabii okul bahçesinden içeri ceketimizin düğmesini iliklemedik diye bir gün okul kapısından girer girmez sağlı sollu dayaklarını yemiş, kafamızdan tren yolları geçmişti ama bir tanecik oğluna fiske vurduğunu bir kere görmemiştik. Duymamıştık öğretmenimizin.
Zorla milli duygular öğretilmiyordu yani. Severek hissederek öğretilince Rana gibi ilkokul birde de ezberleyebiliyordu insan İstiklal Marşının 10 kıtasını da. Ama zorla dayakla tehditle “ ben milliyetçiyim” diye hava atan gençlere bile ezberletemiyordun işte. Ama koskoca “eğitimci” insanlar dayak atmayı biliyorlardı ama bunu bilemiyorlardı. Gel de garipseme Aradan 40 sene geçtiği halde bunu unutma kuvvetle hatırla. Bugün bile esefle hatırlarım dayak anılarımı. Böyle gönülden ezberleme hikayeleri de gerçekten o anıların üzüntüsünü sevince dönüştürüyor. İyi eğitimcilik kaç yıl öğretmenlik yaptığınla değil, geride ne izler bıraktığındır. Kimi attığı dayaklar ile kimi de öğrencisine daha ilk sınıfta gönüllü ezberlettiği İstiklal Marşı ile hatırlanır.
“Rana İstiklal Marşının 10 kıtasını ezberlemiş” haberi üzerine yazdığımız bu hikaye bana bir başka anıyı hatırlattı.
Recep Yazıcıoğlu Tokat’ta Vali iken 1980 li yıların sonlarında yani 35 yıl kadar önce, Mehmet Akif’in annesinin Tokat’lı olmasından yola çıkarak Muhteşem bir Mehmet Akif Ersoy sempozyumu yaparak dönemin en ünlü bilim adamlarını annesinin memleketi Tokat’a davet ederek liderliğini göstermişti. O zaman lise öğrencisi olan bizler Mehmet Akif’i böyle daha iyi anlamıştık. Kimi döverek öğretmeye çalışırken kimi ünlü bilim adamlarının konuşmacı olarak katıldığı sempozyumlar ile kimi Rana’nın öğretmeni gibi sevdirerek, kimi kitap yaparak kimi oğluna Akif adı vererek, kimi de kitaplar yazarak Mehmet Akif’i gençlere sevdirmeye çalışıyordu. Kim başarılı oluyordu sizce?
100 Yaşında bir marş. 7 yaşındaki çocuklarımızı hem de 10 kıtasını ezberleyecek kadar sevdirilmişse demek ki sevdirerek öğretmenliyiz çocuklarımıza her şeyi. Onlara faydalı kitaplar hediye ederek. Çevremizdeki yazarları eleştirerek değil onların kitaplarını alıp da gençlere armağan ederek.
Rana henüz ana okulunda okurken sormuştum. “Ne olacaksın ?” diye düşünmeden cevap vermişti.” Öğretmen olacağım” Demek ki Rana İstiklal Marşının 10 kıtasını ezberleyerek başladığı eğitim hayatında öğretmen olacak ve çocuklara da Vatan millet sevgisi ile İstiklal Marşı sevgisini aşılayacaktı. Tıpkı öğretmeninin yaptığı gibi. Bizim burada yazdığımız hikayesi zenginleşerek senelerce genişleyecek belki de roman olacak. Hayal kurmak, hikayeler yazmak yazar amcadan gerçekleştirmek sevimli tombul zeki ve çalışkan yeğenlerden. Mesleğini daha ana okulunda seçerek bu yolda İstiklal Marşının 10 kıtasını da ezberleyerek azimle devam eden kararlı ve azimli çocuklara bu vatanın gerçekten ihtiyacı var ve gerçek milliyetçi onlardır. Onları yazdığımız ya da aldığımız kitaplar ile desteklemek de bizlerin görevidir.
Okulda sadece müfredat öğretilmez ,insanlık hayatta lazım olacak dürüstlük “dinde zorlama yoktur” miseli sevdirerek öğretmek vardır. Çabalayan gayret eden güzel şeyler yapmaya gönüllü insanın çabasını öğretmek var. Yani “ameller niyetlere göredir” niyetin iyi ise sonuç alamasan da “aferin” i hak etmek vardır. Öğretmen öğrencisine kişiliğini yansıtır.
“Oku” emrini severek güzel şiirleri okumak ve ezberlemek ve törenlerde haykırmak, vatana millete faydalı olmaya çalışmak mal ve mülk yığmaktan daha güzel çabalardır ve Rana da ezberleyerek bunu başarmıştır. Bu bir başarı ve “milliyetçilik” dersi verme hikayesidir çevresine ve hikayeyi okuyana.
Rana eğitim hayatının başında bu güzel çabasının takdir edildiğini “ marifet iltifata tabidir” misali görecek ki daha güzel başarılara da imza atsın. Eğitimin öğretimin önemini anlasın. Sadece Rana değil sevginin önemini kavrayan ve kendisine kalem, defter , kitap hediye eden eniştesini ne kadar çok sevdiğini anne ve babasına söyleyen Ümit de takdiri hak ediyor. Mal mülk sevdasından kimi nasıl takdir edeceğini şaşırmış insanlarımız sanırım bu miniklerin hikayesinden ders çıkarırlar. Yoksa eser üreten yakınlarını üzmekten ve bakkal kasap yakınlarını abartmaktan başka marifetleri olmaz ve bunlarla hatırlanırlar. Bu hikaye onların mirası olur gelecek nesillere.
Çocukların böyle “istiklal Marşı”nı ezberleme ve çevresindeki sevdiği insanlara olan duygularını açıkça anlatma hikayelerini yazmak anlatmak deyim yerinde ise beni “çocuklar kadar mutlu” etmeye yetiyor. ”Çocukla çocuk olmalı” diyen atalarımıza ben de katılıyorum ve “çocukların başarısını da yazalım ve konuşalım” ve “çocuklara çevremizdeki yazarların kitaplarını hediye edelim ve çevremizdeki yazarları sevdirelim “ diyorum . Hikayemiz de burada sona eriyor ama başka hikayelerimiz de var çocuklar böyle üretken oldukça bizde hikaye mi biter