- 1118 Okunma
- 11 Yorum
- 6 Beğeni
ODA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bardağımdaki kavrulmuş toz kahve çekirdeklerinin üzerine, çaydanlığımdan kaynar su döküyorum. Haşlanan kahve çekirdekleri suyun yüzeyinde krem rengi bir köpük oluşturuyor. İlk yudumumu her zaman olduğu gibi mutfakta alıyorum. Kahvenin acı tadı damağıma yayıldıktan sonra elimde kahve bardağı ile salona geçiyor, etrafın dağınıklığına baktıktan sonra özel odamın kapısını açıyorum. Aydınlatma düğmesine basmamla duvarda asılı duran fotoğrafları aydınlanıyor. Kapıyı kapatıyorum ve duvardaki ışıklara rağmen tam aydınlanmayan odanın ortasında duran, 360 derece dönebilen bar taburesine oturuyorum. Önümdeki ufak masaya kahvemi koyup taburede bir tur dönüyorum. Etrafımda parıl parıl parlayan fotoğraflara uzunca bakıyorum. Bu oda benim terapim.
Tam karşıdaki duvarda annem ve babamın 15 yıl önceki fotoğrafları ayrı ayrı asılı duruyor. Anneminkinin altında ‘‘Bu çocuğun içine kapanık halleri beni endişelendiriyor, karşına alıp bir konuşsan iyi olur’’ yazıyor. Bunları ben liseye yeni başladığım zamanlar, odamda oturduğumu ve duymayacağımı düşünerek mutfakta babama söylemişti. Oysa içine kapanık değildim, internetteki arkadaşlarımla uzun uzun konuşuyordum o dönemler. Öğreniyor, eğleniyor, zaman geçiriyordum.
Babamın fotoğrafının altında ‘‘Erkek adam oldun artık, yok mu bir kız falan’’ yazıyor. Babam bunları bana annemin yukardaki sözleri söylemesinden bir kaç hafta sonra söylemişti. Erkek olduğum ve bunun gereği olarak kızlarla takılmam gerektiğini deklare ediliyordu. Babamın yanındaki fotoğrafın sahibi ise babamın sözlerinden önce açılmaya cesaret ettiğim bir kız. Altında ise bana verdiği cevap yazıyor. ‘‘Kusura bakma, ben uzun erkeklerden hoşlanıyorum.’’ O zamanlar kızdan en az 10 cm uzundum. Ama bu benim uzunluğumdan değil kızın kısalığından kaynaklanıyordu. Kısa olması uzun sevgili istemeyeceği anlamına gelmezdi tabi ki. Uzunluk da göreceli nihayetinde. Onun yanındaki fotoğrafta ise babamın sözleri üzerine açıldığım başka bir kıza ait. İlişkimiz sadece iki ay sürmüştü. Fotoğrafının altında ‘‘Çok kibarsın’’ yazıyor. Bana bunları sevgiliyken söylemişti. Ayrıldıktan 1 hafta sonra yan sınıftaki ayıyla çıkmaya başladığında bu sözün bir iltifat değil eleştiri olduğunu anlamıştım.
Lisedeki Rehberlik öğretmenimin fotoğrafının altında ise ‘‘Genç adamsın, gez, dolaş, takıl’’ yazıyor. Rehberlik öğretmenimin bu odada yer almasının nedeni, ona iç dünyamda yaşadığım sıkıntıları anlattığım bir görüşme sonunda bana söylediği bu sözlerin bende ikilem yaratmış olmasıydı. İkilemim şuydu; İşin uzmanı ile babamın aynı tedaviyi önermiş olması, uzmanın bir davar olduğunu mu gösteriyordu yoksa söz konusu reçete insanlık tarihi boyunca denenerek faydası onaylanmış, nesillerin birbirine aktardığı evrensel bir ilaç mıydı? Cevabını hala bulabilmiş değilim.
Hocamın yanındaki fotoğraf yakın arkadaşım Murat’a ait. Altında ise ‘‘Neden hoşgörülü olmalıyız ki abi?’’ yazıyor. Bu soru da cevaplayamadığım sorular arasında yer aldı hep. Neden insanlara karşı hoşgörülü olmalıyız? Bu hoşgörü neden erdem oluyor? Bu soru yıllardır kafamı karıştırıyor. Muratla yaptığımız sayısız leziz sohbet esnasında birbirimize sorduğumuz tüm o sorular yerine bu sorunun duvarımda yer almasının nedeni bu.
Arkamdaki fotoğrafta ise bir insan yüzü yok. Bir zamanlar çokça takıldığım bir chat sitesinin, üyelerinden birinin profil resmi bu. Tutankamon adıyla tanıdığım ve sohbet ettiğim bu kişinin profil resmi de adıyla uygun olarak elinde asa olan bir firavun resmiydi. Sadece mühendis olduğunu bildiğim Tutankamon’un altında ‘‘Köle gibi davranırsan köle, tanrı gibi davranırsan tanrı olursun. İnsanlar aptal, rol yaptığını anlamaz, inanırlar sana. Gerçeği boşver, Tanrıyı oyna.’’ yazıyor.
Kapının yanındaki fotoğraf ise bir tren yolculuğunda yanına oturduğum ve yolculuk boyunca sohbet ettiğim Ahmet’e ait. Fotoğrafını duvarıma asmak için sosyal medya hesabından indirmiştim. Tren yolculuğundan sonra kendisiyle irtibata geçmedim sırf o sohbetin büyüsünü bozmamak için. O, sohbet boyunca uzun uzun, yaşama sanatını bilmek gerektiğini, bunun yüzmek gibi olduğunu, olaylar karşısında heyecanlanıp çırpınılırsa batılacağını, aksine sakin kalıp sadece durulsa dahi aynı suyun yaptığı gibi hayatın da insanı yüzeye çıkaracağını, bunun da hayatta kalmak için yeterli olacağını anlatmıştı. Önce hayatta kalmak demişti, hayatta kalmayı becermeli, sonra kulaç atmayı öğrenip yol da alabiliriz demişti. Trenden inerken de yüzmeyi bilmediğini söylemişti. Fotoğrafının altında ise sadece ‘‘Balık olmayı öğren’’ yazıyor.
Bardağımı elime alıp ayağa kalkıyorum. Işıkları söndürüp mutfağa doğru yöneliyor, odada tek bir yudum dahi içmediğim soğumuş kahveyi lavaboya döküyorum. Kirli bardağı diğer kahve lekeli bardakların yanına koyuyorum. Pencerenin yanına gidip caddedeki kalabalığı izlerken tıpkı dün ve önceki günlerde olduğu gibi aynı şeyi tekrar ediyorum;
‘‘Oysa ben yüzmeyi biliyorum, oysa ben yüzmeyi biliyorum...’’
YEDİNCİ
YORUMLAR
İnsanın en büyük odası; beyninin içinde ki 360 derece dönebilen odadır.
Hiç kimse bir başkasının gizemini çözemez.
Ve hiç kimse yaşamın derinliklerinde aradığını gerçek anlamda bulamaz
Beynimizin içindeki odada öncelik sırasına göre anne, baba, öğretmen, sevgili, dost, arkadaş, sosyal medya ve Ahmet
Yaşam ve ölüm arasında geçen sürede dünya döngüsünü tecrübesiz insanların yönettiği ve tecrübeli insanların, tecrübesiz insanların peşinde gittiği
Siz yüzme bilseniz de, Ahmet yüzme bilmediği halde dünya görüşünü savunurken her şeyi ben bilirim ben yaparım ben ederim inandırıcı kuvvetiyle sizi denizin içine çeker ve iyi bir yüzücü olsanız da yüzme bilmeyen Ahmet boğulurken kurtulmak için sizi de aşağıya çeker.
Yaşam ve ölüm arasında geçen sürede dünya döngüsünü sisten farklı değil…
Yazı çok yaratıcı. Çok sevdim.
Sadece iki şey:
1.'' Kusura bakma, ben uzun erkeklerden hoşlanıyorum.’’ Sanırım ''hoşlanmıyorum.'' diyecektir.
2. Kurguda zaman: Şimdiki zaman genellikle senaryo benzeri metinlerde kullanılmalıdır. Öykü içinde ise böyle durum öyküleri değil de konuşma kısımları içinde kullanılır mesela.Oysa Di'li geçmiş zaman kullansanız oldukça profesyonel dururdu öykünüz.
Sevgilerimle...
Bu yazı hakkında ne yazmalıyım diye düşünürken kahvesini çoğunlukla içmeyen ve dökmeye mecbur kalan kardeşim geliyor aklıma. Bir odayla sınırlı değil aslında bu yazı. Çok daha fazlası. Bir kere her fotoğrafın altında bir hikaye var. Başka başka odalar varmış gibi.
Yüzmeyi biliyor olmak neleri değiştirir, neleri değiştirmez bunu düşüneceğim bir süre. Kendi lise yıllarım geldi aklıma. Sorgulayan, daima sorgulayan bir tavrım vardı olanlara karşı. İçine kapanık mıydım, evet... ama bence bu hiç sorun değildi.
YedinciKule
Gizemli bir oda ve anlatım tarzınız yavaş yavaş gotik türü bir yazıya dönüşecek gibiydi
Bir şatonun odası olmalı burası. Bir an duvarların icinden hayaletler, mumyalar, yarasalar çıkacak sandım. Ama biraz daha ilerlerseniz böyle biseyler olabilir.
Bir kahve daha alıp, yine o odaya çekilin. Güzel bir yazı çıkmış ortaya.
YedinciKule
Ben senin baban olsaydım ne derdim diye düşündüm bir an, madem yüzmeyi biliyorsun o halde,
bardakları yıkamakla işe soyun derdim;))
işin asla büyüğü küçüğü olmaz,
hoş görü neden erdemdir diye sormuşsunuz ya...
işte yanıtım budur, hedefine ulaşmak için, bulaşık yıkamakla başlamalısın, kirli düzeni hoşgörüsüzlükle temizleyemezsiniz....
NİCE SAYGILARIMLA