- 259 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hazreti Süleyman
"Sultan Süleyman’a bile kalmamış dünya" deyişiyle dünyaya fazla bağlanmama vurgusu yapılmış.( Moda tabirle vurgu, eski tabirle dikkat çekilmiş. Her neyse.) Bu durumda hz.Süleyman’ın kim olduğu, ne gibi özelliklere sahip olduğu biraz da olsa merak uyandırıyordur. Enbiya, neml, sebe, sad surelerinde 16 yerde hz.Süleyman’dan bahsedilmiştir.
Çok bilindiği üzere öncelikle O hem bir peygamber hem de hükümdardır. Babası hz. Davut idi. Ondan hükümdarlık ve peygamberlik vazifesini devraldığı belirtilmiştir. Buradan hareketle hükümdarlığın babadan oğula geçmesi anlamına gelen ’saltanat sistemi’nin Kur’an’a göre meşruiyeti konusu gündeme gelebilir. Ona da hidayet verildiği, yaptığı iyilikler dolayısıyla mükâfatlandırıldığı ve peygamberlik görevi verilerek ona da vahiy gönderildiği bildirilmektedir (Sâd sûresi, 38/26; Nisa sûresi, 4/163). Süleyman (as), peygamberlik görevi yanında, babasından miras olarak devraldığı hükümdarlık vazifesini de M.Ö.965-926 yılları arasında 40 yıl devam ettirmiştir.
Allah Teâlâ, hiçbir hükümdara vermediği veya vermeyeceği eşsiz bir saltanatı ona lütfetmiş, bu saltanatı beşer üstü güçlerle, yani mucizelerle desteklemişti. Mesela Hz. Süleyman’ın emri üzerine maiyetinden ilim sahibi biri (bir melek veya bir insan) göz açıp kapamadan kraliçenin tahtını onun önüne getirdi. Böyle bir şey ışınlamayla bir yerden başka yere gitmenin mümkün olacağına işaret olabilir.Hz. Süleyman bunun Allâh’ın bir lûtfu olduğunu, nimetlerine şükür hususunda kendisini denemek istediğini söyledi. Yahudiler onun peygamber değil bir sihirbaz olduğunu kabul ettiler, cinleri, şeytanları ve rüzgârı, sihir yapmak suretiyle emrinde kullandığına ve hükümdarlığını büyü ile elde ettiğine inandılar. Daha sonra Hıristiyanlar da onlara uyarak Hz. Süleyman’ı sadece bir Kral olarak kabul etmişlerdir. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Şeytanların Süleyman’ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı; ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kâfir oldular…” (Bakara sûresi, 2/102).
Ona lutfettiği mûcizelerden biri, rüzgârı onun emrine vermesiydi. (Sad,35-36) Onun için ayrıca bakır madeninin de su gibi akıtıldığına işaret edilmektedir (Sebe sûresi, 34/12).Bu bakır madeni sayesinde Süleyman (as), bina inşâatı ve gemi yapımı hususunda da ileri bir seviyede bulunuyordu. Çıkarılan bakır ve demir madenlerini eritmek ve işlemek için yaptırdığı fırın, bu madenlerin kullanıldığı diğer alanlarda olduğu gibi gemi yapımında da önem taşıyordu.
Allah Teâlâ’nın Süleyman’a (as) bahşettiği mûcizelerden biri de, ona kuşların, hayvanların ve böceklerin dilini öğretmesidir (Neml sûresi, 27/16). Bir grup cin Hz. Süleyman’ın (as) hizmetine verilmişti. Allah Teâlâ, bu cinleri gözetim altında tutuyor, hizmette kusur ettikleri takdirde derhal cezaya çarptırıyordu.Allah Teâlâ, şeytanlardan bir kısmını da Hz. Süleyman’ın (as) hizmetine vermişti. Onlardan bâzıları, onun için evler ve köşkler, kaleler ve surlar inşâ ediyorlardı. Bir kısmı ise, denizden kıymetli taşlar ve inciler çıkarmak için dalgıçlık yaparlardı. Bu şeytanlar da Allâh’ın gözetimi altında bulunuyor, bozgunculuk yapmaya kalkanlar şiddetle cezalandırılıyordu (Sâd sûresi, 38/37-40).
Süleyman (as), asâsına dayanmış bir vaziyette bulunduğu bir sırada ruhunu teslim etmiş ve bir süre olduğu halde kalmıştı. Bu sırada yanında hizmetinde bulunan cinler, onun vefat ettiğinin farkında değillerdi. Onun öldüğünü ancak ağaç kurtlarının kemirdiği asâsının kırılıp vücudunun yere düşmesiyle anlayabilmişlerdi. Dolayısıyla onun bu halde ölümü, gaybı bildiğini iddia eden cinleri ve bu iddiaya inanan insanları yalanlayan kesin bir delil olmuştu. Çünkü cinler, gaybı bilselerdi, onun öldüğünü asâsının kırılmasından önce anlarlar, ilgili âyette işaret edildiği gibi, o sırada yapmakta oldukları sıkıntı verici işlerine devam etmezlerdi (Sebe sûresi, 34/14).
Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Süleyman’ın Mescid-i Aksâ’nın inşââtını bitirince, yaptığı bir duâda Allah Teâlâ’dan kendisine şu üç şeyi vermesini istediğini bildirmiştir:
1) Allâh’ın hükmüne uygun hüküm verme kabiliyeti,
2) Kendisinden önce veya sonra hiç kimseye nasip olmayacak mülk ve saltanat,
3) Yaptırdığı mescidine (Mescid-i Aksâ) ibâdet niyetiyle girecek herkesin, oradan bütün günahlarından arınmış olarak, anasından doğduğu gündeki gibi tertemiz olarak çıkması.
Not :Prof.Dr.İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi (Kayıhan Yayınevi, İstanbul 2005) adlı kaynaktan yararlanıldı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.