- 4654 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİNİN KISTASLI DİLİ
SEVGİNİN KISTASLI DİLİ
Sevginin kıstaslı dili “doyumun tadına” varmış, yalansız, hoşgörülü olmanın cinsiyeti olmadığını kanıtlamıştı!.. Merhametin can alıcı hikayesinde kötü bakışlar uzaklara dalıp kaybolmuş, insanı, insanda var eden, hayat veren gönül tılsımının “sevgisini” inşa etmişti!
Deniz kenarında dalgaları seyrederken, bir kuşun özgürce uçuşunu, minicik bir kelebeğin rengârenk gizemini, anlatamazsın!.. Gönül erdemliliği, her kapıyı açan “anahtar” olunca; insan fıtratı gereği türlü türlü şartlarda nefes alarak, acıyı, nefreti, öfkeyi, hüzünle hücrelerinde taşır, fakat, canlılara “sevgiyle dokununca” mutlu yaşar, güzel yaşar.
Yüreğimizdeki sitemli atışın özünü, bir ağacın kökünde bulmuştuk, tonlarca suyun gölgesinde kalmıştık, kokladığımız hava, yaradanın bir lütfuydu bize. Yaşamımızın kaynağı, ruhumuzun etrafını sararak; sevmenin, sevilmenin tadını hissederek, doğal, gerçekçi duyguların egemenliğinde yaşam sürerek, biz, en harikulâde manzaraları bile “bırakır” gideriz!
Alnımızdaki çizgileri nedensiz öpenleri, yere, göğe, sığdıramayız! Ellerini daima omzumuzda hissettirenleri içimizde taşır ve onlara “kimsenin dokunmasına” izin vermeyiz! Çünkü onlar, sevginin kıstaslı diliyle konuşup, dünyada var olan güzelliklerin daha da güzelleşmesine sebeptirler.
Aynı lisanı konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşırmış, ruh yürekçesinin dili olmadıktan sonra, çokça konuşmanın ne önemi var ki?
“İnsaf nedir öğrenmeli, arş ile arzın arasındaki ilimleri su gibi içimize çekmeyi bilmeliyiz!”
Kıyamet kopmadan önce, kainatın rüzgârları koparcasına kıyılara vururken; kocaman bir yüreğe sahip olmak, bir bakışla, bir dokunuşla aldığımız enerjiyle âdeta kocamanlaşır gideriz! İşte o zaman, kalemin harflerini dizer yürekler, hecelere anlam katar, nakış nakış işler bedenlere, gönülden gönüle akar. Bazen, bir canlının varlığını hissederek “deli ötelerden” hep karışır içimizdeki o deli rüzgâr.
Yaşamın öteberi kaynağında, hayatı çekilmez olmaktan kendimizi uzak tutmalı; yaşamdan tat almayı öğrenmeli, özveriyle, sabırla, bazen kör, bazen sağır, bazen de dilsiz olmayı benimsemeli, zemheri kışında açan tomurcuklar gibi, en güzel ilacı, su gibi, nefes gibi “içimize çekmeyi” başarmalıyız!..
Dağ gibi yüce bir dalda tutunarak, bizi kıran; mutsuz eden, hüzün yaşatan, bir çift gözün tek bakışlı sözünü, binbir cümle ile konuşan, bakışların hırçınlığında, farkında olmanın eşdeğerliliğin en nihayetinde, yürek dilinde, ruh, yüreği buluyorsa, söze sarfiyatına gerek kalmadan, içimizde birikmiş sevgimiz, koşulsuzca bile bile, aşk için “kör olmayı” seçer. Sevginin kutsal diliyle var olan hakiki sevgiler sağırdır, dayanır; affeder, çabalar ve gerektiğinde susar, kabullenir, ama ruhi duygularını içinden “asla” çıkartamaz, atamaz!
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.