- 617 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
819 – KABİR SUALİ
Onur BİLGE
Kadir Gecesinden bir gün önce Neslihan Hanım bir rüya görmüş. Biz Virane’de, bu özel ve çok değerli gece için iftar yemeği hazırlığı nedeniyle telaş içindeyken heyecanla geldi. Selam verip alma, adet olduğu için hal hatır sorma, Kandil kutlama amacıyla edilen birkaç klişeleşmiş cümleden sonra sadede geldi. Meğer maksadı, son gördüğü rüyayı anlatmak, onun yorumunu almakmış.
“Bu gece bir rüya gördüm. Bir yerdeydik. Eşim yanımdaydı. Onun yeni öldüğünü, o âlemde ilk günü olduğunu biliyordum. Bulunduğumuz yerde sorgulanacakmış. Elimize bir takım kâğıtlar verilmiş. Kâğıtlarda maddeler halinde sorular var. Sorular, yönetmelik maddeleri gibi ama mutlaka birer birer cevaplanması gerekiyormuş. Neler soruluyor bilmiyorum ama bir bölümünü matbu halde önceden almışız. Eşim bankoya yaklaştı. Kâğıtlardaki bildiği soruların karşılarına, cevaplarını yazmaya başladı. Ben de yanına yanaştım. Ona yardım edeceğim ama ne soruları okuyabiliyorum ne de cevaplarını bilebiliyorum. O sükûnetle cevapladı cevapladı, sekiz on kadar sorunun cevabını veremedi. Onların cevapları evde, çantamın içindeki bir poşetteymiş. Çantam da babamın yanında...
Babam öleli epey oldu. Soruların cevapları neden babamın yanında? Babama verilecek hesabı mı var eşimin? Orada mı hesaplaşacaklar? Kâğıtların bir bölümünü daha alıyoruz. Onların da cevaplanması gerekiyormuş. Bir kalabalık, bir kalabalık ki orası! Sanki maaş kuyruğu... Sorulara aklım ermiyor. Okuyamıyorum da cevaplayamıyorum da. Görüyorum, kâğıtlar önümde ama bir türlü halledemiyorum.
Eşim, orada olanlardan bir genci çağırdı. O geldi ve bir sandalyeye oturdu. Senin gençliğine benzediğini tahmin ediyorum. Dedim ki ona: “Bu soruları okudum ama anlayamadım. Ben halledemedim. Sen bir bak! İyi ki geldin! Hallet şunu! Bunun bir kopyasını alacağız.”
Kâğıtlarda maddeler maddeler... Bir de bunların ilk sekiz on kadar maddesinin cevabı da evde... Cevaplayabilmek için oraya gidilmesi gerekiyor. Doküman, çantamın içindeki poşette...
“Bir poşete çantamı olduğu gibi koy. Hem poşetin, hem çantamın sapından tutarak getir! Çaldırma, elinden kaptırma! Onun içindeki poşette, bu maddelerin ilk bölümündeki cevaplayamadığın soruların cevapları var. Onu da getir! Hadi eve git!” dedim eşime. Beraberdik. Yalnız gitmedi. Beraber gitmişiz. Bir anda babamın yanında, evde olduk. Babam, açık kahverengi, verimli toprak rengi takım elbiseyle yerde yatıyordu. Çantam, babamın yanında, ayakucunda duruyordu. Fakat onu almadık. Almak için gitmiştik oysa. Dokunamadık bile. Sanki o almalı, açmalı, o çıkarıp vermeliydi bize gereken kâğıtları. Ya da o oradan okumalı ve bize söylemeliydi ki biz o soruları cevaplayabilelim. Aslında biz değil, o cevaplayacaktı. Ben devre dışıydım. Ne kadar çabalasam da ona yardım edemiyordum. Babam da yardım etmedi. Uyuyor muydu, yoksa ölü müydü? Galiba ölüydü. Hiç kıpırdamıyor, hareketsiz yatıyordu. Rüya burada bitti.”
“Maddeler ne gibiydi? Yani nasıl? Ne hakkında? Biliyor musun?”
“Hani bir işe falan girileceğinde bir şeyler istenir ya... Resim, nüfus cüzdanı sureti falan... Evraklar bunlar gibiydi. Fakat sorular liste halinde, uzayıp gidiyordu. Eşim daha başlardaydı. Soruları bitecek gibi görünmüyordu. Belki de zaman içinde cevaplanacaktı ve o kalabalıkta herkes kendi derdine düşmüş, telaş içindeydi. Banka kuyruğu gibi sırada bekleyenler, ayakta olanlar, oturanlar... Kalabalık, arı kovanı gibi işliyordu. Millet kendisine ait kısımda bu evrakları almaya ve sıralanmış maddeleri cevaplamaya çalışıyordu. Eşim de aynı telaş içindeydi. Elinden bir şey de gelmiyordu. Bazı sorular doğrudan kendisiyle alakalıyken bazılarına başkalarının da dahli gerekiyordu sanki. Ölü babam gibi... Benim gibi... Fakat o an için ona benim de babamın da yardımı olmuyordu!
O sırada uyandım. Tekrar dalmışım. Ağzımda bir şey var. Çıkarmaya çalışıyorum. Bir yerde çöp poşeti var ama içinde sadece iki kullanılıp atılmış şişe var. Ağzımla ikisini de alıyorum. Poşeti boşaltıyorum. Ağzımdakini atamadan uyandım. Az daha tıkanacak, boğulacaktım! Çok acayip değil mi?”
“Hayırdır İnşallah!"
“Babam ölü... Çantam evde, babamın yanında kalmış. Babam evde mi kabrinde mi kesin bilmiyorum. Yerde giyimli vaziyette yattığını biliyorum. Mücevherlerim, kimliğim, param, altınlarım hepsi çantamda. O maddelerin ilk on kadarı da orada... Çantama el süremiyorum. Bu ne demek Allah aşkına?”
"Kabir suali gibi görünüyor. Sekiz on sorunun cevabını verememiş. Sana ve dolaylı olarak babana borçlu olduğunu sanıyorum. Kul hakkı olmalı! Onun hesabını ancak Bas Günü verecek, verebilirse! Yani sen, babanı da ilgilendirdiği için onunla birlikte o gün orada hesaplaşacaksınız. Sen hakkını helal etsen de o sorular, ölü babanla da helalleşilmeden halledilemeyecek. Çünkü o ölü... Kalkıp hakkını helal edemez! Sen de babanın namına konuşamaz, onun adına helalleşemezsin. Onun için o sekiz on maddenin hesabı ahrete kalmış. Bu benim yorumum. Doğrusunu Allah bilir."
"Ne yapsam, bilmem ki! Oranın işleri, buramın işleri gibi değil ki!"
"Bu Mübarek Gecede ibadet et, dua et! Baban için de, eşin için de, kendin için de af dile! Hepimiz için, Ümmeti Muhammed için af dile! Sen elinden geleni yap! Hüküm Allah’ın! O neyi nasıl yaparsa yapar! Bize düşen, taksimata rızadır! Kadere inanan insanlarız. yaşamadan dünya hayatında olacakları, ölmeden ve görmeden orada olacakları bilemeyiz. Geleceği ve akıbetimizi yalnız ve ancak Allah bilir. O ne derse, o olur! Karar O’nun!"
Arkadaşlarımı bilmem ama bu rüyayı duyunca sanki dünyayla alakam kesildi! Bir anda öldüm de sorgulanmaya başladım sanki! Korkunç bir olaydı yaşamakta olduğum!
Yapayalnızım. Resmi daire gibi bir yerdeyim. Bu bizim imtihanlara benzemiyor. Soruların ardı arkası gelmiyor! Yalnız başıma cevaplayabileceğim gibi değiller. Bilgiye dayanmıyor. hesap soruluyor!.. Cevap veremiyorum!.. Elimde sorular... Bölüm bölüm... Oradan oraya gidip geliyorum... Hiçbir şey yapamıyorum!.. Alan Allah’ım!..
Hesap, bu kadar açık anlatılmamıştı! Yaşatılmamıştı bana! Kabir sualinden bahsedilmişti. hem de defalarca... Küçüklüğümden beri böyle bir olayın varlığından haberdardım ama hiç bu kadar darda olmadım!..
Henüz yaşamakta olduğum halde Neslihan Hanım’ın eşiyle birlikte olayın vahametiyle mahvoldum!..
Gece, her zamankinden daha yakındım Allah’a. Her zamankinden daha farklı bir ruh halinde... Korkular içinde ibadet ettim. Korku ve ümit arasında dualar ettim.
Kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim!
Kabrin ve ötesinin sıkıntısını iliğimde kemiğimde hissettim!..
Bittim! Bittim!..
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 819