- 389 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖZEL DURUMU OLAN İNSANLARIMIZ EMPATİ VE İMKANLARIMIZ
Şöyle bir söz vardır bizim oralarda; eldeki yara, duvardaki delik! Bunu dillendiren halk, bunun karşısına başka bir şey koymayı da ihmal etmez; ateş düştüğü yeri yakar! El, elin kaybını türkü çığırarak arar diyen de yine bizim halkımızdır. Her anonim olaya karşı bir darbımesel geliştirmekte mahirdir halkımız. Bunlara genel baktığımızda birer empati geliştirme yöntemi olarak da görebiliriz.
Şahsen ben, yaşadıklarımdan gördüm ki, bazı olayların, bazı yaşanmışlıkların ve yaşananların empatisi olmuyor, biz yaptığımızı zannederiz sadece o kadar. Hayatta bazı olaylar, ancak; çeken bilir! türünden karşılayacağımız durumlardır.
Bir devletin öncelikli görevi, milletinin ve toplumunun başta yaşama hakkı olmak üzere, her anlamda güvenliğini sağlamak, sağlıklı bireyler ve sağlıklı, bir o kadar da mutlu bir toplum oluşturmak ve yaşatmaktır. İstisnalar kaideyi bozmaz, ama, özellikle yirminci yüz yılın devletlerinin temel anlayışı budur, değilse olmalıdır. Sosyal devlet kavramı da bunu karşılamak üzere dillendirilmiş, biz de dahil bir çok ülkenin de anayasasına ve yasalarına girmiştir. Kısaca her çağdaş devletin, halkının ve toplumun refah ve mutluluğunu sağlamakla birlik, onu sağlıklı yaşatmak gibi de bir meselesi ve görevi vardır.
Konumuzun nirengi noktasını sağlıklı toplum oluşturmaktadır. Sağlıklı toplum diye bir şeyden söz açtığımıza göre, sağlıksız toplumdan da söz edebileceğiz. Evet, her toplumun bir sağlıklı kesimi olduğu gibi, her ülkede farklılıklar gösterse de bir de sağlıksız kesimi vardır. Burada dikkat edilmesi ve tespit edilmesi gereken, sağlıksız toplumu oluşturan kaynaklardır. Kabaca sağlıksızlıkla karşıladığımız durumun iki ana kaynağı vardır. Birincisi yaratılışla gelen, hiçbirimize bir şey yapma imkanı vermeyen doğuştan gelen sağlıksızlık durumlarıdır. İkincisi ise, daha çok devletin, toplumun başarısızlığından doğan sağlıksız durumlardır. İster birinci durumun, ister ikinci durumun sonucu olsun, hangi nedenden doğarsa doğsun; bunu birinci derecede çözmesi gereken devlettir. Devletler, özellikle ve öncelikle birinci derecede bireylerin ve toplumun sağlığından sorumludur. Öyle özel durumlar vardır ki, ne maddi olarak, ne de manevi olarak, ne toplum, ne de aileler üstesinden gelemezler. Böyle üstesinden gelinemeyecek durumlarda, her vatandaşın istediği anda kapısını çalacağı bir kurum ve kurumlar olmalıdır. Devletler, öncelikle hastahane ve mapushane inşa etmekle övünmek yerine, öncelikle sağlıklı bir toplumu oluşturma çabası ile övünmelidir. Bu çabalar ve oluşturulması gereken bu kurumlar; hastahaneden de, mapushaneden de öncelikli kurumlardır, yoksa oluşturulmalıdır. Hastahaneler ve mapushaneler, burada başaramadıklarımızın sonucunda devrede olması gereken bir tür yedek kurumlardır. Modern bir devlet yapılanmasında ve modern toplumlarda; hastahane ve mapushane öncelik olmamalıdır.
Biz bu anlamda çok geç kalmış bir toplumuz, geç kalmak da değil, bazı durumların yeni yeni farkına vardığımız bir gerçektir. Biz özel durumu olan insanlarımızı bugüne kadar sadece ailelerinin işiymiş gözü ile görerek geldik. Bir toplum ve devlet meselesi olduğunu hiçbir zaman düşünmedik. Oysa olması gereken bunun tam tersidir. Zaten aileler siz müdahil olmasanız da akılları erdiğince, güçleri yettiğince, kendi parçaları kabul ettikleri bu özel insanlarla ilgilenmektedirler, sizin fazladan bir şey bile söylemenize gerek yoktur. Toplumu iyi gözlediğiniz de bu anlamda kendini; çocuğuna, kardeşine, eşine, aşiyanına kurban eden binlerce örnek görebilirsiniz. Toplumumuz ve ailelerimiz bu anlamda bizim tahminlerimizin çok üstünde fedakardırlar. Bir çoğu kendi özel hayatını da ıskalayarak adanmış hayatlar yaşamaktadırlar ki, buna ne kadar hayat denirse...
Bir çok aile bu yükün altında, hem maddi olarak, hem de manevi olarak ezilmektedir. Bu durum isteğe tabi bir durum olmadığına göre, bu yüke devlet doğrudan talip olup bu sıkıntılarla boğuşan insanlarımızı kısmen de olsa rahatlatmalıdır.
Bu anlamda hiçbir şey yapılmamıştır dersek haksızlık olur. Her devirde mutlaka bir takım kurumlar oluşmuş, bir takım imkanlar geliştirilmiştir, fakat asla yeterli değildir. Bu halleri yaşayan insan sayımız da sanıldığından çok fazladır. Önce bu durumdaki ailelerin kesin tespitinin yapılması lazım. Buradan doğru bir fotoğraf elde edildikten sonradır ki, kaynaklara ve çözüme yönelmiş olalım. Bu durumların genel sosyal güvenlik kurumları içinde değerlendiriliyor olması asla yeterli değildir. Mutlaka genel sosyal güvenliğin dışında özel yapılanmalar gerektirmektedir. Hatta özel bir bakanlık kurulması bile yadırganacak şey değildir. Mesela elli yıl önce bir aile bakanlığından söz ediliyor olsaydı bu komik bulunurdu, ailenin de bakanlığı mı olurmuş diye! Ama bugün bir gerçektir ve hiçte komik değildir, aksine problemleri çözmeye neredeyse yeterli bile değildir. Bu özel durumu olan insanlarımızın da, meselelerinin-sorunlarının bunu da aşan bir ciddiyetle ele alınmasının vakti çoktan geçmektedir.
Demem o ki, askariden bugün sağlanması gereken, bu durumda olan insanlarımızın çalacağı bir kapılarının olması ilk önceliktir. Çoğunuz yok mu ki, diyeceksiniz; evet yoktur ve çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır...
Hayrettin YAZICI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.