- 290 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
DİP DALGASI
O güçlü ve büyük akıntının, ’’dip dalgasının’’ yazarıydı. Halkını, milletini kucaklayan ve geleceğe taşıyan o büyük dalganın hem kaşiflerindendi hem de rüzgarını yaratan ve pusulasını elinde tutan.
Karnından konuşan, sayıklayan şair değildir. Halkının, milletinin şairi ve düşünürüdür. Sesi tarihin derinliklerinden gelen ve geleceğe uzanan büyük vadide yankılanarak gider. Çünkü o ses, toplumun öncüsünün sesidir, ve alabildiğine güzeldir.
Söz, onda bir yanardağın ağzından dökülen ateş gibidir. Bir yanardağ!. Milletinin enerji birikimini bütün yakıcılığıyla, bütün coşkusuyla yeryüzüne döken bir volkan!
Eğer yeryüzün e basacaksan, ayakların dünyaya bir yerden basacak. İşte o dünyaya basabileceğimiz yer, çağımızda vatandır.
Attila İlhan’ın parolası vatandı;işareti namus! Ve aşk elbette. Attila İlhan, halkına ve vatanına ve insanlığa delice bir aşkla bağlıydı.
Attila İlhan öldü. Buna koskoca bir millet, ne kadar üzülsek azdır. Yüreğimiz kan ağlasa yeridir. Ama büyük yaratıcılarımızın , büyük tarihimizin mirasından yeni ve gür filizlenmeler olacaktır. Attila İlhan, o filizleri besleyen büyük toprağımızın, vatan toprağının kucağında her zaman vardır ve her zaman bizimdir. Vatan şimdi onu bağrına basarak , daha çok vatan olmuştur.
YORUMLAR
Atilla İlhan ın edebiyat dünyamıza yaptığı katkılar ve ahenk hatırı sayılır boyuttadır. Onu anmamiza vesile olmanız çok güzel. Yanınızdan dolayı sizi tebrik ederek şu şiirle yorumumu kapatmak istiyorum.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.