- 695 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Yol
O anlam verilmez, telaşlı heyecanı henüz sıcak yüreğinin.
Bir koşu şu şehir tabelasını geçerek yitip gitmek istiyorsun. Sana anlam veren kelimelerin canına okuyorsun kitap kitap.Değer veren her kalbi, her sevgiyi darmadağın edip kaybolmak istiyorsun. İçimde sayısız ağıt yakıyorum ben, farklı dilde binlerce şarkı dinleyerek anlamsızlığa sayısız anlamsız acı katıp. Öyle kayıtsız yürüyorsun ki yarına.Öyle yarım yarım gülüyorsun ki eksiliyor içimdeki lunapark. Dağılıyor sallandığım oyuncaklar. Paslanıyor yüzümde otuz yaş arifesinde bir tebessüm.
Doğan güneşi yalnız selamlıyorsun, batan güneşi ölümsüz kılıyor parmağın; deklanşöre basarak. Hatırlanmamak, unutulmak istiyorsun. Sıkılıyorsun uzatılan elleri kesip kesip. Kanatıyorsun kuşları kanatlarından.Bana ölümü sunuyorsun açan beyaz çiçek manzaralı salonumdan bakarak gök mavisine.
Yollara dökülüyor; önce ellerin, sonra gözlerin, sesin sonra. En sona bedenini saklıyorsun.
"Gitmek" diyorsun. Gülerek, yaralı bir çemberden fırlayıp. Yaralıyorsun, kim bilir kaçıncı ’ok’un bu.
Saatlere tutunuyorum, kirlenmiş montuma, aşınmış mutfak önlüğüme. Sessizliğimi bozuyor yalnızlığıma dahil olan bir kedi.
Sana tutunduğum yerde tırnaklarımı kırıyorsun.En sevdiğim tişörtünde bir hafif yırtık. Dökülüyorsun, içimdeki son baharda yaprak yaprak. Son güz’ü de harcıyorum dökerek kapı eşiklerine.Gittiğin yerlerde bahar olmayacak, geçtiğin güzergahlarda soğuk çay ikram edecek bir üçüncü sınıf terminalinde yorgun bir çay ocağı. Bir fotoğraf karesi fırlayacak bir köşesinden zihninin.
Yollarında bir yığın güneş sıcağı,
Bir arpa boyu yol alamamışlık.
Sana tutunduğum yerde bir yara vardı, yanına benimkini koydum.
Bir yar’a , bir sonsuz ağrı, bir acımışlık.
n.k-
6Haziran