- 541 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
SARI KRAVAT
‘‘Bu benim için küçük, insanlığın ise umurunda olmayan bir adımdı. Ancak nihayetinde bir adımdı. Geleceğe gönderdiğim bir mesaj, anımı anlamlandıran bir değer.’’
Küçüklüğümde atariler vardı. Orada oynadığım bazı oyunlarda oyun karakteri normal zıplayarak bir yere kadar yükselir ancak sıçrama yerlerine denk gelirse uzunca sıçrar ve oyunda baya ilerleme kaydederdi. Bu sıçrama yerleri ve anları hayatta da var. Etraftan, haberlerden, dedikodulardan hep duyarız; ‘‘O önceden şöyle biriydi, bir gün böyle bir şey yaptı, sonra yürüdü gitti.’’ Kocaman bir adımla hayatta sıçrama yapanların hikayeleri her zaman ilgi çeker. Çoğu insan da böyle bir sıçrama anı yaşamak ister ve o anı bekler. ‘‘Bir şey okudum ve hayatım değişti’’ ‘‘Bir şey yaptım ve zengin oldum’’ ‘‘Biriyle tanıştım mutlu oldum.’’ Ah ah, keşke bacaklarımız çok daha uzun olsaydı. Evde tuvalete bile 10-15 adımdan aşağı gidemezken, kocaman adımlarımızla uzay gezintileri yapabilseydik. Her adımımızda dünyamız değişseydi, mucizeler gerçek olsaydı.
İşyerinde, 40’lı yaşlarında, sıkılmış ve sıkışmış bir Ali bey vardı. Hareketleri yavaş, yüzü durgundu. Hangi gün hangi takım elbiseyi giyeceği belliydi. Pazartesi siyah takım mavi kravat, salı gri takım gri kravat, çarşamba koyu mavi takım mavi kravat, perşembe tekrar siyah takım mavi kravat, cuma gri takım gri kravat. Desensiz, motifsiz şeylerdi bunlar. Ali beyle aynı mahallede oturduğumuzdan dolayı sık sık karşılaşırdık. Dışarıda da siyah, mavi ve gri kıyafetler giyerdi ve bunlar yine düz, desensiz ve resimsiz olurdu. Dünya için diğer pazartesilerden hiç de farkı olmayan sıradan bir pazartesi günü, benim için ama özellikle Ali bey için çok önemli bir gündü. O gün bizi etkileyecek büyük bir kaza olmadı, voleyi vurup zengin de olmadık, güzel bir kadınla tanışıp tutku dolu bir aşka yelken de açmadık. Hele hele adımızı tarihe altın harflerle yazdırma konusunda da en ufak bir girişimimiz dahi olmadı. Olan şey şuydu; Ali bey ofise geldi ve her zamankinden daha coşkulu bir şekilde günaydın dedi. Kafamı kaldırıp Ali bey’e baktığımda gördüğüm manzara, bu pazartesiyi benim için özel kıldı. Çizgili, şık mavi bir ceket, beyaz gömlek ve üzerinde ince siyah çizgilerden yapılmış kuş motifi bulunan mat sarı renkte güzel bir kravat... Modacı değilim. Tüm bunların muhteşem bir şekilde birbiriyle uyumlu olup olmadığı konusunda bir fikrim yok ama Ali Bey’in gülen suratıyla beraber bende muhteşem bir his yarattığını söyleyebilirim. Ali Bey’in yüzündeki gülümseme sıradan bir gülümseme değildi. Çok hoşumuza giden bir şey olduğunda, bir şey başardığımızda, heyecanlı bir anımızda, saklamaya çalışsak dahi yüzümüzde bir gülümseme belirir. İşte Ali bey’in gülümsemesi de böyle bir gülümsemeydi. Heyecan dolu ‘‘Bakın ben ne yaptın’’ gülümsemesi bu. Ali Bey’e karşılık ben de gülümsedim ve günaydın dedim. Ofisteki herkes sırayla Ali Bey’in yeni kıyafetlerine övgüler düzdü. Sonrasında Ali Bey keyifli bir şekilde masasına gitti ve özgüvenli bir şekilde orta şekerli bir türk kahvesi söyledi.
Ali Bey mutluydu, özgüvenliydi, ofis de neşelenmişti. Hepimizin kuş motifli sarı bir kravata ihtiyacı varmış sanki. Evraklara bakarken Ali Bey’in alışveriş yaparken nasıl göründüğünü düşünmeye başladım. Belki önce yine düz takım elbiselere baktı. O takımların arasında boğulurcasına sıkıldı. Sonra gözüne bu çizgili mavi takım takıldı. Yanına gitti, kumaşına dokundu. Hoşuna gitti. Bir süre öyle bekledi, üzerinde nasıl duracağını düşündü uzun uzun. Sonra düşünmekle olmayacak ben bunu bir deneyeyim dedi ve ceketi alıp üzerine geçirdi. En yakın aynada kendine baktı ve eminim yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştu. O an bunun sıradan bir alışveriş olmadığını ve bir değişim, ufak bir adım olduğunu anladı belki. Sonra hiç düşünmeden aldı takımı eline. Kasaya giderken kravatları gördü. Ee yeni takıma yeni kravat almak gerekirdi. Eminim az önce içinde harekete geçen duygularla beraber gri, mavi, siyah, düz kravatlara bakmadan geçti. Farklı, renkli, hareketli, şık bir şeyler aradı. Birkaç tane seçti ve bunları aynanın önünde üzerine tuttu. Birkaçını beğenmeyip yerine astı. Beğendiklerini ceketiyle karşılaştırdı ve en sonunda kuş motifli sarı kravatta karar kıldı. Kasaya gitti doğruca, yüzünde yine o gülümsemeyle. Etrafındakilerin ona bakıp, ‘‘Ne renkli, ne zevkli adam, çok güzel bir kravat seçmiş.’’ diye düşündüğünü düşünüyordu muhakkak. Yeni takımını ve kravatını kasadan geçirip parasını da ödeyip eline poşetini aldığında, bu poşeti çocuklar gibi kocaman kocaman sallayarak eve zıplaya zıplaya gitme isteğini bastırdığını hissedebiliyordum. Tüm bunları bastırıyor ama yüzündeki gülümsemeyi bastıramıyordu. Zihnimdeki Ali Bey gülümsedikçe ben de kendimi tutamıyor gülümsüyordum. Düşüncelerim tekrar durulduğunda gülümseyerek, baktığım ama görmediğim evraklardan başımı kaldırıp yan odada keyifle kahvesini içen Ali Bey’i seyrettim. Sonrasında telefonumdan o günün tarihine baktım. O pazartesinin diğer pazartesiler gibi sıradan bir pazartesi olduğunu kim iddia edebilirdi ki. Tarihin akışı değişmedi, büyük bir sıçramada olmadı ama Ali Bey kendi tarihine bir not, geleceğine bir mesaj bıraktı o gün.
YEDİNCİ