- 379 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
PERŞEMBE BAHÇESİ
Şehrin merkezine doksan kilometre olan köyümüz, ilkbahar aylarında oldukça mutlu gözükürdu gözümüze. Her taraf yeşillenmiş , ağaçlar en güzel renkleri açmak için yarış yapıyorlardı sanki. Badem ağaçları, erik ağaçları, elma , armut ağaçları , ahhh birde yanlarından geçerken o miss koku karışımı yok mu, içimizde bir an önce meyvelerin olgunlaşmasının hayalini tetikliyordu.
Köyümüzün girişinde köyümüzün isminin olduğu bir tabela, ve sonrasında bir kilometre kadar devam eden köy yolu vardı. Bu yolun kenarları bahçeler ile süslenmişti, yeşillikler arasında uzun ince olan giriş yolu, sanki bir kartpostal görseli gibiydi. Bu yolun bitiminde artık köyümüzün ilk evleri karşımıza geliyor ve köyümüzün havasını solumaya başlıyorduk. İlk evi geçer geçmez sola ayrılan patika yol bizi evimize götürüyordu. Yeşillikler arasında u şeklinde küçük bir yolculuktan sonra işte karşımızda büyük, geniş bir oyun alanı var ve bu alan bizim köyün çocukları için harika bir top sahası, yol kenarında ise tahtadan yapılmış korunaklı ama eski bir su kuyusu vardı. Hemen karşı yamaçta da o eski ve güzel evimiz duruyordu.
Su kuyusunu daha çok kışın evlerimizde musluklar donduğunda kullanırdık. Hem ahırdaki hayvanlarımız için , hem de evimizin su ihtiyacı için bu kuyudan sabah akşam dönüşümlü olarak su taşırdık. Bu suyu taşıyıp eve sağ salim ulaştırabilmek için tabi dik bir yokuş inip çıkıyorduk. Suyu almak için inişlerde sıkıntı yoktu. Gerekirse karda kayarak iniyorduk ama, suyu sağ salim o köy keratalarının kaya kaya buzlandırmış olduğu yokuştan eve çıkarmak bazen komikliklere bazen de yorgunluklara sebep oluyordu. Evlerimizde bulduğumuz plastik, alüminyum bütün kap kacakları böylece su doldurur ve susuzluk yaşamamak için büyük bir çaba sarfederdik. Kuyu yazın pek kullanılmaz hatta çocuklar düşmesin diye de üstü tahtalarla kapatılıp üzerini de taşla iyice korumaya alırlardı.
Ahırda iki tane inek, Yeşil adında bir at ve emektar yardımcısı eşeğimiz vardı. Kümeste de genellikle her yıl 20-50 arasında tavuğumuz mutlaka olurdu.
Babam o gün ahırdaki inekleri dışarıya çıkarmış, top sahasının kenarlarında inekleri otlatıyor, bazen oturup çocukları izliyor, bazen düşünüyor, bazen de hem geziniyor hem de ara ara ayağıyla önüne gelen küçük taşları savuruyordu. Erkek kardeşlerim baharın tadını çıkarmak için eğlencelerini bulmuşlardı bile. Top sahasında arkadaşları ile maç hazırlığı yapıyor ellerindeki taşlarla kale belirlemeye çalışıyorlardı.
Bizim evimizin hemen bir yokuş aşağısında Perşembe adında bir perşembe bahçemiz vardı. Bize göre köyün en güzel yerinde ve çok verimli bir bahçeydi. Bahçenin biraz ilerisinde ağaçların arasında uzun ve ucunun nerede bittiğini bilmediğimiz yavaş yavaş hışır hışır akan bir çay vardı. Annemle birlikte kız kardeşler ve en küçük erkek kardeşimizi de alıp bu bahçeye geldik.
Yollar kalabalıktı. İnsanlar kıştan yeni çıkmış, ilkbaharın gelmesiyle herkes bizim gibi evlerine en yakın bahçelerine iniyor, ufak tefek yazın yiyecekleri sebzelerden ekip dikmeye başlıyorlardı. Herkesin yüzünde bir tebessüm baharın güzelliği ve huzuru yüzlerden okunuyordu. Karınca misali kimisi yaya olarak, kimisi eşek arabasında, at arabasında, kimisi de eşeğinin sırtına yükünü semerini yükleyip bahçesini ekmeye gitmişti.
Bahçemizin her tarafını bel ile belledik, sonra bahçe çapası ile de toprağını çarşaf gibi dümdüz ettik. Daha sonra da sıra sıra sütunlar oluşturduk ve sırası ile düzenli olarak sebzelerimizi ekmeye başladık. Fasulye, patlıcan, domates, biber, nane, soğan ve patates ektik. Ara ara yanımızdan geçenler selam veriyor, ufak ufak sohbet ediyor o güzel coşkulu günlerin paylaşımını yapıyordu. Artık işimiz bittiğine göre en çok sevdiğimiz ve keyif aldığımız su akan çay kenarında eşsiz ve doyumsuz yürüyüşe sıra geldi. Annem bahçede dinlenirken bizde 4 kardeş akan duru suyun kenarında yürüyüşe çıktık. Bazen suyun içindeki minik canlılardan konuşuyoruz, inceliyoruz. Geçen sene ağaçtan düşmüş olan cevizin çay kenarında çürüdüğünü görüyor ve hayretle birbirimize gösteriyoruz. İncelemek keşif yapmaktı bizim o anki işimiz. Çok farklı ve doyumsuz geliyordu bize . Başımızı kaldırdığımız zaman sadece ağaç yaprakları bizi yuvarlak içine almış, gökyüzü yapraklar arasında zor görünüyürdu, böyle bir ortamda ağaçların ve yeşilin kokusu karışmış, kuş cıvıltıları bu yürüyüşü daha güzel daha anlamlı ve doyumsuz hale getiriyordu. Bu yolculukta yolun ne kadar uzadığından habersiz gitdik de gitdik. Tabi birde dönüşü vardı bu yolculuğun. Olsun bizim için hiç de sıkıntı değildi tabi ki. Giderken yaptıklarımızı dönerkende devam etdik. Hepimizin ısırgan otlarıyla savaşı da ayrı bir komedi oldu tabi. ısırgan otu ısırdıkça ahh dedik yola devam etdik, başka bir yerden gene ısırdı ıyy dedik yola gene devam etdik.
Bahçeye geri döndüğümüzde annem eve gitmişti. Bizde evimize geldik. Fakat evde bir sessizlik vardı. Etrafta arama yaparken evin arka tarafından kalabalık sesler geliyordu. Camdan dışarıya baktığımızda su kuyusunun etrafında herkes toplanmış bir endişe ve koşturmaca gördük. hemen koşarak biz de yanlarına gittik ve yaklaştığımızda komşumuzun kızı kuyuya bir kedinin düştüğünü, top oynayanların içerden gelen kedi sesini farkettiklerini söyledi. Fakat bu endişe sadece kedi için görünmüyordu sanki başka bir korku da vardı gözlerinde .Kuyu kenarında oluşmuş kalabalık arasında kardeşlerimi ve annemi gördüm, anneme yaklaşıp babam nerde diye sorduğumda kediyi almak için kuyuya indiğini söyledi. Babam çok korkusuz bir insandı, hele böyle savunmasız bir canlı ise söz konusu hemen tehlikeye atardı kendini. Kediyi kurtarmanın başka yolları da vardı mutlaka ama o inmişti bir kere. Babam büyük kalın halatı beline bağlamış bir ucunuda kuyunun makarasından geçirmiş inip çıkabileceği uzunlukta halatı ayarlamış en son halatın diğer ucunu da kuyuya kaçırmamak için kuyunun demirlerine bağlamış ve inmişti. Etrafta çoğunluğu çocuk ve bayanlardan oluşan kalabalığın arasında sadece iki kişi görebildim babama denk insan.
Sonunda aşağıdan ses geliyordu çeeeek diye. Kuyunun başında ipin ucunda iki büyük adam ve arkasından destekleyen hanımlar ve çocuklar buyuk bir zorlukla makarayı döndürmeye başladık. herkez birbirine çeeek diye bağırıyor gücünün yettiğince garip sesler çıkararak halatı çekiyordu. Bin bir güçlükle paslanmış olan kuyunun makarası da son görevini bize yapmıştı artık. sonunda ilk önce iplere sıkı sıkı sarılan kollar çıktı sonra babamın başı göründü en sonunda bacaklarının arasına sıkıştırdığı minik kedi .
Bu korku,endişe,andrenalin dolu meşakkatli yolculuk sonrasında herkesin yüzünde büyük bir sevinç ve mutluluk oluşmuştu. çocuklar birbirleriye kucaklaşıyor sevinç çığlıkları atıyor. Büyükler bir yandan babamı kutluyor bir yandan dualar ediyordu. Biz hala üzerimizden korkuyu atamadık bütün duyguları bir anda yaşıyorduk, uzun süre sessiz kaldıktan sonra babamla kucaklaştık ve uzun uzun gün içinde yaşananları konuştuk. Günün sonunda kazasız belasız bu günü geçirebildiğimiz için gün mutluluğa bağlandığı için Rabbimize şükrettik.
Şükürler olsun Rabbim sana..
Hatice Akay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.