- 424 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SOBA
SOBA
Önce, küçük bir saman sobamız vardı hatırladığım. Sobanın içindeki kova çıkarılır. Kovanın ortasına bilek kalınlığında bir sopa konur ve onun etrafı da saman ile doldurulurdu. Kovanın delik kısmı hava alacak şekilde sobanın içine yerleştirilirdi. Evimiz kerpiçten olunca, saman sobasıyla bile ısınırdı.
Benin en sevdiğim kısmı; uyku zamanı odanın ışığı sönünce, saman sobasının üzerindeki ince kapağın yanlarından ağaç tavana yansıyan alevlerin görüntüsüydü. Bu yansıma odaya hoş bir alev rengi aydınlık verirken, aynı zamanda tavandaki ağaç tomruklarının arasındaki tahta zemine şekiller çizer ve bende o şekilleri bir şeylere benzetirdim. Diğer taraftan da bana ninni gibi gelen, sobada yanan samanın sesi ve bir anne sıcaklığı gibi gelen sobanın ısısı. Nihayetinde ince olan saman sobasının yüzü; belli bir süre sonra yavuklusunu görüp yüzü al al olan kızlar gibi kızarırdı. Biraz tavanı, birazda, sobanın üzerinde ki kırmızılığı seyrederken uyur giderdim.
Saman sobası ince olur. O yüzden pek dayanmazdı. Sonra bir gün kuzineli soba alındı eve. Sobanın fırınlı olmasına şaşırmıştım. Fırın kısmının kapağı camlıydı. Önce eğilip merakla camından içine baktım, sonra da kapağını açtım. İçi kapkaranlıktı.
Artık hava soğumuş ve yeni sobamız kışlık odamıza kurulmuştu. Artık yakıtımızda değişmiş saman yerine odun ve tezek kullanmaya başlamıştık, sobamız güzeldi ama saman sobası gibi alev alev yanmıyor, odayı yavaş yavaş ısıtıyor birde uzun süre sıcak kalıyordu. Soba geçmeye yakın, içine; sobanın arkasındaki kovanın içinde duran tezeklerden birkaç parça daha atılıyordu. Bazı geceler fırın kısmına patates atıyor sonrada onları tuzlayıp yiyorduk. Annem, “Bu soba çöreklerimi kurutuyor” desede, ara sıra sabahları fırınlı sobamızda çörek yapıyordu.
Bu sobaya dair en güzel anım annemler evde yokken kız kardeşimle beraber yapmaya çalıştığımız kek. Ama nasıl kek bir bilseniz. Annemler evden gider gitmez işe koyulurduk. Ha bu arada ben 12-13 yaşlarındayım kız kardeşim ise benden iki yaş küçük. Hemen mutfağa koşar derince bir kaba biraz un koyar, sonra onu suyla biraz sulandırırdık. Annem anlamasın diye sadece bir yumurta kırardık. Bize göre kıvamı olunca küçük bir tepsiye döker sobamızın fırınına koyardık. İşte, bizim, çocuk kekimizin malzemeleri bunlardan ibaretti. Kabartma tozu nedir bilmezdik. İki de bir fırının çamında pişmiş mi diye bakar, pişip pişmediğini tam anlamadığımızda, kapağını açardık. Üzeri artık kahverengiye dönünce kekimizin piştiğine kanaat getirip, kalınlığı bir parmağı geçmeyen kekimizi önce bıçakla dilimler sonrada delil bırakmamak için hepsini yerdik. Öyle lezzetli gelirdi ki bize; hele kurumuş kenarları. Bundan olsa gerek ben hala tepside yapılmış olan kekin kenarlarını yemeyi daha çok severim. Ve ne hikmetse, her zaman annemin anlayacağı bir delil bırakırdık.
Kuzineli sobamızı niye değiştirdik bilmiyorum. Onun yerine eve, fırını olmayan silindir kömür sobası alındı. Artık kaçamak kek yapamayacaktık. En uzun süre bu sobamızı kullandık. Önündeki deliğin üstünde, sarı renkle markası yazılıydı. Sobamızı kış odasının kapısının hemen yanına kurardık, altına; kapının eşiğine gelecek kadar naylon sererdik ve bu naylon genellikle parke renkli olurdu. Onun üstüne de tam soba denk gelecek şekilde soba altlığı koyardık. İşte uzun kış gecelerinde, bu soba altlığı benim oyun alanımdı.
Yaz boyunca arkadaşlarımdan üttüğüm bilyelerden 6-7 kadarını seçer sobanın arkasından bilyeleri bırakır ve sobanın önüne ilk çıkanı birinci ilan ederdim. Bilyelerimin arasında kayırdıklarım bile olurdu. Hele İçinde sarı, yeşil renkleri olan mavi bir bilyem vardı ki, sobanın altından hep ilk önce o çıksın isterdim.
Kaloriferli evlerde yaşamaya başlayınca, sobayı unuttum. “Ohh,” dedik dünya varmış, her taraf sıcacık, herkesin bir odası oldu. Herkes bir odaya dağıldı. Daha az görüşüp, daha az konuşur olduk. Aynı kaloriferin sıcaklığı gibi kaldı, bizimde birbirimize olan sıcaklığımız.
Evet sobalı evlerde yaşamak zahmetlidir. Fazladan işi vardır, evin her tarafı ısınmaz. Bütün ev ahalisi sobanın olduğu odada oturur. Sobanın sıcağıyla beraber, ev ahalisinin muhabbeti de sıcacık olurdu. O yüzden ben sobalı evleri hep çok sevdim. Ama, en çokta saman sobasını sevdim. O kızaran yüzünü, bir ninni gibi çıkan alevin horultulu sesini, tavana yansıyan alevlerin dansını sevdim. Yani, ben; saman sobasındaki romantizme baygındım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.