- 593 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mehtap Bakkaliyesi
1977 yılının ilk ayındaydık. Annem köydeki evimizi ve yazları ektiğimiz bahçeyi satmış elimize üç beş kuruş geçmişti. O güne kadar kiralık bir evde oturmamış olan annem için, icarda olmak, başkasının evinde oturmak, fazla zaman almaması gereken bir zaruret icabıydı. Oysa Çifteler kasabasına alışmak ailemiz için zor olmamıştı. Tozlu sokakları kışın tıpkı köyümüzdeki gibi çamur olurdu. İlkbaharda ise her yerinden al yeşil fışkıran bahçeleri ve meyve ağaçlarıyla görebileceğim en güzel yerdi. Tatarı, manavı, yürüğü, muhaciri dipdibe canciğer kardeşçe yaşardı. Bu haliyle köyümüzü aratmayacak sıcaklıkta bir yerdi.
Annem, “Küçücük kümes kadar bir evim olsun yeter,” derdi hep. Bu düşüncesiyle bu kasabada arsa arıyor, ev yaptırmayı düşünüyordu. Yenidoğan Mahallesinde dolaşırken bir bakkala bu civarda satılık arsa var mı diye sordu. Adam ufak tefek aksakallı yaşı geçkince ihtiyar denilebilecek biriydi. Alışverişe gelenler ona hacı amca diye hitap ediyordu, annem de bir süre sonra bu adamın yaşına hürmeten olacak ki, “Hacı amca” diye hitap etti.
Hacı amca kabası yapılı bir evi olduğunu ve arsa fiyatına satacağını söyledi. Annemin bunu duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir yıldızı andıran gözlerini adama dikti. ‘Gerçek mi diyon amca,’ dedi. Adam, “elbette aha şurası.” Eliyle kapının dışından sağda kalan inşaatı gösterdi. Ev yan tarafta adamın bahçesine bitişik arsadaydı. Birkaç adım sonra kerpiçten yapılmış iki oda bir mutfak bir de önünde oda kadar büyüklükte hayat(bugünün verandası) olan eve geldik. Henüz kapısı ve pencereleri takılmamıştı.
Annem, “Çatı akıtmış,” dedi.
Hacı amca: “Yaptırdım ben onu, önceden akıtmıştı,” dedi.
Toprak sıvalı evde akıntıyı nasıl tanıdı annem anlayamamıştım. Hacı amca eşiniz nerde kızım diye sorunca annem mahzunlaştı, boynunu büktü.
“Bu kız kundaktayken sizlere ömür amca o gerçek dünyaya göç etti, bizden erken gitti.” dedi. Adam duygulanmış olacak, buğulu gözlerle bana baktı.
Sen okuyor musun?
Evet, üçe gidiyorum.
Ne olacaksın büyüyünce?
Polis olacağım tıpkı filmlerdeki kadın polisler gibi.
Aferim sana, oku.
Onlar fiyatta o an anlaşmış olmalılar ki biz evi bir hafta içinde aldık. Kış günü badanasını bile yapmadan taşındık. Nedenini daha sonraları anlamıştım bu acelemizin. Annem kira parası vermektense yavaş yavaş evin eksiklerini tamamlarız diye düşünmüştü. Öyle de oldu. Yaz geldiğinde ev normal halini aldı, bizde de paralar suyunu çekti. Annem tarladan aldığı mahsulü satıyor ama aldığı para bir yıl bizi idare edecek kadar olmuyordu. En yakın komşumuz olan Hacı amca bu durumumuzu anlıyor olmalıydı. Bir gün annemi yanına çağırdı. Annem nereye ben de oraya, ayrılmaz ikiliydik biz.
“Ben çok yaşlandım kızım bu bakkalı idare edemiyorum size devredeyim ne dersin çocukların rızkını çıkarırsın.” dedi.
Annem önce afalladı beklemediği bir teklifti. Sonra kekeleyerek, “Bu bakkalımı essah mı diyon hacı amca, ben nasıl öderim bu içindekilerin parasını?”
Adam bıyıkaltı gülümseyerek ağır ağır konuştu. “Zarar yok evladım biraz peşinat verirsin gerisine de Allah kerim malları sattıkça ödersin? Zaten yeni malları alırken hemen para vermiyorsun sattıkça taksitle ödüyorsun toptancılara.”
Benim okuryazarlığım da yok amca yapabilir miyim ki? Onu sen bilirsin kızım. Bak oğlun lisede okuyormuş, bak bu kız da ilkokulda okuyor onlar bu işi kıvırır yapar, sana da öğretirler.
Annemin uzun süreden beri ilk kez gülümsediğini görmüştüm. Anlındaki çizgiler bir anda yok olmuştu. Yanakları pembe pembe şişmişti.
Sonra hiç düşünmedi bile bu işe çoktan meyilliymişçesine kabul etti. Eve gelişimiz bir iki dakika kadar sürdü. Ağabeyime, “Oğlum başımıza talih kuşu kondu. Hacı amca bir sevap daha alacak ki el uzattı. Bize dükkânı devredecek.” dedi. Ağabeyimde çok sevinmişti. Liseyi bitirmeden iş arama derdi son bulacaktı. İlk iş elimizde kalan tek yer olan tarlayı satışa çıkardık. Oradan aldığımız parayla da küçük bir arsa ve bakkal için peşinatı ödedik. Sonra evimizin yol tarafında olan odasından dışarıya bir kapı açtırdık. Heyecandan içim içime sığmıyordu.
Ağabeyim teneke bir levhaya bakkalımızın adını yazdı. İsim hakkı ona aitti ve iki isim düşünmüştü. “Güneş” veya “Mehtap” olacaktı. Annem mehtap olsun oğlum karanlıkları aydınlatan ay ışığı vursun evimize dedi. “Mehtap Bakkaliyesi” yazılı levhayı kapının üzerine astık. Birkaç gün sonra da tezgahı ve rafları sonra da erzakları taşıdık. Artık mehtap bakkaliyesi açılmıştı. Bir süre sonra da mahalle bizi özellikle de girişimci kadın olan annemi tanıdı. Büyük küçük herkes ona Kıymet Aba derdi. Bu ona olan saygılarındandı. Mehtap bakkaliyesi ineği olandan süt alır süt satar. Evde yoğurt yapanın yoğurdunu alır satardı. Mahallede eli iş yapan ihtiyaç sahibi kadınların ördüğü oyadan tutunda ektiği fasulyeyi satmak isteyene kadar herkese yardımcı olur satışına aracılık ederdi. Herkesin derdini dinler veresiye defteri kabarıklaşsa da sessizce onların ellerinin düzelmesini beklerdi.
Bir gün bir adam elinde keser ve kerpetenle geldi "Bunları al karşılığında bana ispirto ver," dedi. Annemin takas yaptığı olurdu. Kadınlar havlu getirir bunu sen sat bana şeker ver derdi, o’da alırdı. Ama ayakta durmakta güçlük çeken adama ispirto yok dedi. Keseri ve kerpeteni de almadı.
Neden böyle davrandığını sordum. İspirto varken neden yok dediğini…
Sonra bana durumu izah etti. Adam birkaç sokak ötede oturuyormuş. Bizden önce gidebileceği bakkal da varmış. Ancak alkolik olduğu için iş bulamıyor ve çalışmıyormuş. Esnafa da çok borç yapmış. “Karısı üç çocukla evde ekmek beklerken o içmek için ispirto almak istiyor, revamı bu?” dedi.
İspirto içilir mi diye sordum. “Elbette içilmez ama bu adamın iyice şeraresi kaymış, bulduğunu içiyormuş. Karısı geldi anlattı onun için onu gördüğün anda kapıyı kilitle ve alkollü bir şey almasına engel ol. Kolonya bile satma tamam mı?” Onu başımla onaylayarak tamam dedim.
O zaman anlamıştım ki bir bakkal çalıştırmak sadece alış verişe gelenlerin ihtiyacını karşılamak değildi. Bir bakkal çalıştırmak müşterisini anlamak onun ihtiyaçlarını fark edebilmek, söyleyemediklerini de hissedebilmekti. Yeri geldiğinde müşterisi olan aileyi tanımak ve o ailenin iyiliğini düşünmekti. Sıcak sımsıcak iletişim kurmak ve yeri geldiğinde iki husumetliyi bile barıştırabilmekti.
Mehtap bakkaliyesi ve onunla aynı yıllarda çalışan diğer bakkallar yıllarca mahallelerde sıcak dostluklar kurarak orta gelirlinin yanında olmuştur ve ancak müşterileriyle omuz omuza verebilenler bugünlere ulaşabilmiştir. (Girişimci kadın annemin anısına... )