- 500 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
813 – NESLİHAN HANIMIN RÜYASI
Onur BİLGE
“Rüya gördüydüm. Stadyum gibi bir yerde konuşma yapılacak. İnsanlar birbirlerini ezerek giriyorlar. Ben, yanımda bir kızla beraber bekledim, herkes girdi.
Bir de baktım, ben ve o kız konuşmacının solunda, arkasındayız. "A, en son girdik, en yakın benim ona!.. " dedim. Bu siyasi bir grubun düzenlediği, çok önemli büyük bir toplantıydı. Genel Başkan konuşuyor. İkinci konuşmacı da bizim mahalleden tanıdığım ama hiçbir şeyim olmayan biri... Samimiyetim bile yok!
"Başkanım, başkanım!" diye bağırıyorum ama başkan değil de ikinci konuşmacı oluyor önümdeki kişi. Sol elimle başkana ama o anda kişi değişiverdiği için ona tezahürat yapıyorum. Başkan bir anda o, yani ikinci konuşmacı olmuş. Sesimi duyunca sol omzunun üzerinden arkaya, bana bakıyor. Sol kolunu uzatıyor. O sırada benim ellerim dua eder vaziyette açık... Sol eliyle sağ elimi kararlı bir şekilde tutuyor.
Solumdaki kız: "Bıraksana adamın elini!.. Bıraksana adamın elini!.." diye feryat ediyor.
"Arkadaşım, ben tutmuyorum, o tutuyor, görmüyor musun!" diyorum. Eli ne kadar yumuşak ve sıcak! Erkek elli gibi değil, sanki hiç ev işi yapmamış bir gençkız eli... Elim elindeyken uyanıyorum. Elime bakıyorum. Halen o sıcaklık ve yumuşaklık...
İkinci konuşmacı olarak tanımladığım kişi, gerçek hayatta arada sıra ortak tanıdıklarımızla birlikte oluyor. Ertesi gün onu yine o ortamda görüyorum. Ani bir kararla rüyamı anlatma ihtiyacı duyuyorum. Onu öncelikle, bağlı olduğu siyasi görüş konusunda uyardıktan sonra, bir de rüya gördüğümü söylüyorum. O da ısrarla rüyamı anlatmamı rica ediyor. Diğerleri de merak ettiklerini söylüyorlar ve bekliyorlar.
Bir süre tereddüt ettikten sonra rüyamı ona anlatmaya karar veriyorum. Baş başa değiliz. Altı kişiyiz. Diğer dördünün varlığı beni rahatsız etmiyor. Nihayetinde bu bir rüya ve rüyanın aklı yok. Benim de düşümde olanlara dahlim yok!
Rüyamı az önce anlattığım gibi aktarıyorum. O da önümüzdeki masanın üzerine dirseklerini dayayıp, kollarını kavuşturuyor, yüzüme, gözlerime gülümseyen gözlerle bakarak: "Biz, birbirimize âşık olacağız!" diyor. Hiç düşünmeden, onun izzetinefsini hiçe sayarak sağ elimin tersini "Git!" der gibi sallayarak külhanbeyi gibi: “Hadi len!.."
diyorum. Gülüp geçiyorum.
Rüyamı kendimce yoruyorum. "Allah, sana yardım etmemi istemiştir. Bak, seni uyardım. O insanların arasında sivrilmeye çalışacağına onlardan uzak dur! Başkan yakında yok olacak. Sen zıp zırlak ortada kalacaksın! Onu koltuklamaktan vazgeç! Bu rüya bize değil, benim aracılığımla doğrudan sana...” diyorum.
Oradakilerin şaşkın bakışlarının üstümüzde olduğunu biliyorum. Hayatlarında böyle bir olaya şahit olmamışlardır. Hayretler içinde kalmışlardır. Fakat hiç aldırmıyorum. O benim hiçbir şeyim değil. Bunu herkes biliyor. Bu da sadece bir rüya... Utanılacak çekinilecek bir şey yok! Üstelik karakterimi de biliyorlar. Ben açık boyacıyım! Neyim varsa ortada...
“Tamamlamam gereken işlerim var. Bunları isteyerek üstüme aldığım için mutlaka bitirmeliyim. O zaman bana yardım et ki bir an önce bitsin, ben de senin uyarını dikkate alarak orayla irtibatımı keseyim!” diyor. Benden yardım istiyor.
“Madem ki rüya görülmez, gösterilir. Mesaj niteliğindedir. O zaman sana yardım etmem gerekir. Kabul ediyorum.” diyorum. Yanımızdakiler de bize yardım edeceklerini söylüyorlar.
Elbirliğiyle her türlü yazışmaları yapıyoruz. Hep beraber saatlerce fahri çalışıyoruz. Eski bir daktilo var. Elden düşme... Galiba mahkemede zabıt kâtiplerinin kullandıklarındanmış. Hiç iyi değil. O da bu konuda son derece titiz. Geliyor gidiyor, bakıyor okuyor, inceliyor. “Yok noktası, yok virgülü... Büyük harfi, küçük harfi... Canıma okuyor!
"Aman, bu insan çok titiz! Çekilmez Vallaha!.. Biraz daha çalışır, gelmez olurum. Bin rüya daha gelse, ben yokum! Kendisi baksın başının çaresine! Bana ne!..” diye düşünüyorum. Niyetim, tereyağından kıl çekilir gibi yavaşça, sezdirmeden uzaklaşmak...
Fakat tanıdıkça onun hassasiyeti, inancı, cesareti, yiğitliği, idealistliği, kutsal değerlerimiz için gözyaşı döküşü dikkatimi çekiyor. Duygularının ve düşüncelerinin, benimkilerle örtüştüğünü görüyorum.
Bir akşamüstü yine beraber çalışıyoruz. Beş kişiyiz. Yanımızdakilerin biri de o rüyamdaki kız... Onların yanında: “Keşke bir ordu komutanı olsaydım! Sen de cepheye mermi taşıyan bir kız olsaydın... Keşke yaralanmış olsaydım. Sen de hemşirelik yapan bir kız olsaydın! Yaralarıma pansuman yapsaydın! Ben de sana böyle sevgi ve hayranlıkla baksaydım!” diyor, ansızın, yüzüme doğru eğilip, gözlerimin içine bakarak.
O anda burnumun direği sızlıyor. Gözlerim doluyor. Gözlerim boyalı, kirpiklerim rimelli... Bu bakış onu etkiliyor. "Aman Allah’ım!... Vatan aşkıyla ağlayan gözler...”. diyor ve onun da gözleri doluyor.
Yine diğerleri şaşkın şaşkın bize ve birbirlerine bakıyorlar. Ne düşünüyorlar? Ne anlıyorlar? Neyi anlamaya çalışıyorlar? O esnada biz, gözlerimizi siliyoruz.
“Vatan!..” denince akan sular duruyor!
Gerçekten de rüyamdaki gibi bir toplantı oluyor. Ona gideceğiz ve bu işe bir son vereceğiz. Bizim politikayla işimiz olmamalı! Bu düşüncede karar kılmışız.
Büyük bir toplantı salonu... Her yerde Türk Bayrakları ve parti bayrakları... Sopalara sarılı bayraklar açılıyor, sallanıyor. Açılış konuşmasını ve sunuculuğu o yapıyor. Sonra başkan konuşuyor. En ön sıradayız. Tam kadro oradayız. Birileri bir bizim, bir konuşmacıların resimlerini çekiyor. Gazetelere çıkıyoruz.
Etkinlik bitince, bir arkadaş kahramanlık şiirleri okuyor. Tüylerim diken diken... Vatan, Bayrak... Kutsallarımız... Canım feda! Coştukça coşuyoruz! Salon yıkılıyor! Herkes galeyana gelmiş! Sanki Vatan tehlikedeymiş de biz kurtaracakmışız! Öyle bir his! Her birimiz su katılmamış birer fedaiyiz!
Her yerde çiçekler, pankartlar... Broşürler dağıtılıyor... Nereden bulunmuş bu kadar bu kadar çiçek! Her yer çelenk çelenk...
Ben kendimi kaybetmişim. Resmen aklımı oynatmışım! Elimdeki Türk Bayrağını nasıl sallıyorsam, başkanın dikkatini çekmiş. O sırada kürsüde başkan. Onun kulağına eğilmiş, beni işaret ederek bir şeyler söylüyor. O da bana bakıyor ve gülümsüyor. Sonradan öğreniyorum. Taşkınlığım delilik olarak değerlendirilmiş ama o delilik bana çok yakışıyormuş.
Başkan konuşmasına devam ediyor. Soruları cevaplıyor. O, hoşgörü ve sevgiyle gözlerime tebessümle bakmaya devam ediyor. Oysa son derece ciddidir. Uzun bir mevzu... Arkası sonra... Bir başka kahve sefasında..."
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 813