- 316 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bük isimli postmodern şiirdeki postmodern ögeler
Bük
Bulutlarını aldırdım büklerimin
Pembesine zift karıncaları yürüttüm
Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
Düşsel (!) ?
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
daha ne söylesem? ………örümcek ?!!!!
uç Jumbo,,,üç,,,beş,,,,100 havuzda,,,,1ooo yat
yalı çapkını
ALLAH ALLAH (!)
Kokuyor nefesi açlığın!!!!!!!
Neden şairler hep arada kalır?!!!!!!
Herkesin tanrısı farklı………
Söz bu kadar………………….
yeter mi
Dön büklerine
Bükülmesin masumiyetin körpesi
Yarım elma ve solucan bataklık düşkünü
Selim Savaş Karakaş
Postmodern bir şiirin tahlili “Bük” isimli şiirin tahlili
BÜK sözlük anlamları:
a- Ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu.(isim)
b- Böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.(isim)
c- Bük(mek) : Sertçe kıvırmak ya da bir yöne çevirmek.(fiil)
d- Eğmek.(fiil)
1-Şiiri biçim yönünden ele aldığımızda postmodern düşüncede varolan kurallara aykırılık kendisini göstermekte. Nazım birimi, birim sayısı, ölçüsü, uyak düzeni şiirde yer almamıştır.
2-Noktalama işaretleri; şairin yeni işaretleri veya birden çok işareti alışılmışın dışında kullanması da kurallara karşı gelmenin göstergesidir. Postmodernizmde şiir dilini şair belirler.
3-Belirsizlik şiirin genelinde hakim bir izlem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Postmodernzmi en iyi anlatan şiirlerden biri olan “BÜK” isimli şiirde
belirsizlik, tanımsızlık şiirin her dizesinde kendini göstermekte. Şiirde kelime ve söz oyunları anlam genişliğini sağlamış ve bu anlamlar okuyucunun kendi iç dünyasına bırakılmış, hayal gücüyle şekillenecek simgeler şiire ustaca yerleştirilmiş.
Bulutlarını aldırdım büklerimin
Pembesine zift karıncaları yürüttüm
Sarmaşık tülleri ve saka dikenleri
Bulutlarını kime ve neden aldırmış? Peki bulut imgesi ile kastedilen nedir? Bu soruların cevabı okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. Şiirin geneline baktığımızda kopuşlar görmekteyiz. Yine de şairin büklerine tekrar dönmek istemesinden şunu anlayabiliyoruz ki bu benim kişisel görüşüm şairin neyi düşünerek bu imgeyi kullandığını bilmiyorum: Uzun saz ve çalı çıkmazları arasından gün yüzü görmek isteyen vicdanını avucuna almış bir bireyin karınca misali umuda adım atması.
Bulut; güneşi kapayan bir engel ki kişinin kendi iç dünyasında yine kendi elleriyle ördüğü kalın duvarı temsil ediyor. O kalın duvarları geçebilmek için sarmaşıklar ve saka dikenlerini süpürmesi gerekli. Diğer bir açıdan baktığımızda şair gül değil de “Sarmaşık Tülleri” şeklinde kullanmış. Saka dikeni çayının bazı hastalıklarda binlerce yıldır kullanıldığı bilinmekte. Belki de şiirde ilaç manasına gelecek şekilde kullanılmıştır.
(Bu analizi BÜK kelimesinin isim olarak görev yapan anlamına göre yaptım. Fiil şeklinde de kullanılmış olabilir. Postmodernizmin bariz özelliği de bunu gerektirir.)
Turfanda tufan baharlarının firavun mozaiklerini
Süpürdüm yüreğimle canımın önünü
Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
Düşsel (!) ?
Yıllarca sazlığında sık çalılar arasında yaşamış bir bireyin baharlaşan bu ilk düşüncesi kendisine büyük tufan gibi gelmiş olmalı. Kalıplaşmış firavun düşünceleri ki burada şair içine gömüldüğü kuyuyu firavun mozaiklerine benzetmekte diye düşünüyorum. Ve bu samimi düşünce ile kendi dünyasına ördüğü kalkandan çıkmak istiyor.
“Örselenmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim
Düşsel (!) ?”
Yine postmodernizmin KURMACA tutkunluğu bu dizelerde kendini göstermekte. Ele avuca sığmayan ve yok edilmesi mümkün olmayan bük hikayesiyim derken düşselliği ve kurmaca unsurlar olduğunu okuyucuya tercüme ediyor.
hadi, düş sel,,,,,,,,,,,,,. yağmur kanadı tak
düş – me! ? düş – mü !
nereden geldiğini
nereye gideceğini cezvelere sor,,,,,,
Bu dizelerde kelime oyunları, kişiden kişiye değişen mana çokluğu göze çapmakta. Nesnellik postmodern düşüncede yer almaz. Öznellik önceliklidir.
Üstkurmaca bilinçli olarak hikayenin kurmaca olduğuna dikkati çekiyor ve ironi ile düşünceye müdahale ediyor.
Postmodernizmde modernizmin terkettiği mit,büyü,fal tekrar kullanılmaya başlanmıştır. “Nereye gideceğini cezvelere sor” dizesinde modernizmin ötelediği fal kullanılmıştır. Kahve falı için cezve ve fincan ikilisinden sadece biri kullanılarak mecazı mürsel de yapılmıştır. Ben bu şekilde açıklıyorum ama yine tekrar etmekte fayda var şairin bu konuda ne düşündüğü hakkında en ufak bir bilgim yok.
remoraları kurutmayan kurur mu ateşte !
teslimiyet ibrahimin nikbin çeşmesi
karındaşı olmasa da siper pelerin
Eş sesli kelimelerle yapılan söz sanatı ile başlayan bu dizelerde artık sazlığından çıkan bireyin karşılaştığı içtimai ve tarihi olaylar postmodernizmin özellikleri ile gün ışığına çıkıyor.
Remora asalak bir balık türü. Peki bu imge ile anlatılmak istenen ne olabilir?
Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.
Yunus Emre’nin şiiri üzerinden insanların kanını emerek güç sahibi olan şeytanlar kastediliyor olabilir mi? Elbette olabilir.
Bu asalakların soyunu kurutmayanların gözyaşları ateşte bile kurumaz.
Etrafını incelemeye devam ediyor şair. Ve yine postmodernizmde önemli bir yere sahip olan din düşüncesi üzerinden “teslimiyet” duygusunu Hz. İbrahim kıssası ile açıklıyor. Hz. İbrahim canından çok sevdiği oğlunu kurban olarak sunmuştur. İşte teslimiyet budur. Şair Allah’a olan başka bir teslimiyet örneği de sunuyor bize. Bir askerin arkadaşı üzerine atlayıp onu koruması. İşte size teslimiyet diyor şair haykırıyor. Ve devam ediyor daha anlatayım mı teslimiyeti? Örümcek kelimesi iki anlama gelecek şekilde kullanılmış, her iki anlamı da ele alabiliriz. Okumama veya Hz. Muhammed’in(sav) mağaradaki teslimiyeti.
Sonra günümüze geliyor. Burada yine sayılarla ve kelimelerle oyunlar oynandığını görüyoruz. Anlatılmak istenen büyük bir ironi: Allah Allah diyenlerin açgözlülüğü, hani teslimiyet? Lüks hayatın içinden Allah Allah teslimiyeti nasıl çıkabililir? Sorguluyor şair. Açlığın nefesi kokarken Allah Allah diyenlerin şatavatlı hayatları inanca ters değil mi?
Yalı çapkını derken izimsel işlevin üstünde durduğu bir kuş türü mü? Bence değil. Kuş türü olsaydı yalıçapkını şeklinde bitişik yazılırdı. Yine anlam oyunları şairin kaleminden göstermiş yüzünü. İnsanlar bir ekmeğe muhtaçken binlerce ballı ekmek alanlar. Yatlarda en ihtişamlı hayatlar içindeyken Allah Allah inancının pek de inandırıcı olmadığını savunuyor şair. Yalılarda çapkınlık yapanları kastediyor düşüncesindeyim. Ama şair, bir kuş türü olan yalıçapkınını da imge olarak sunmuş olabilir.
Şiirde geçen HERKESİN TANRISI FARKLI dizesi evrenselliğe başkaldırıdır. Bu dizeyi açmak istesem sanırım bir kitap yazabilirim. Kısaca şairin ifadesinden şunu anlıyoruz: Kişilerin önceliği farklı, öncelik sırası kişiden kişiye değişir ve aslında insanların önceliği “en” i inancının ilkidir.
Postmodernizmde her türlü kalıptan uzak durulur. Evrensel kesinlik veya hakikatler olduğu fikrine meydan okunur. Postmodernistler neyin doğru veya yanlış, iyi ya da kötü hakkındaki düşüncelerini düzeltmeye çalışmazlar. Mutlak gerçek diye bir şeyin olamayacağına inanıyorlar.
Postmodernistler gerçeklik kavramının, insanlar ve özel çıkar grupları tarafından başkaları üzerinde güç kazanmak için kötüye kullanılan bir hayal yanılsaması olduğuna inanmaktadırlar.
Ahlak kişiseldir. Etiğin göreli olduğuna inanmak, postmodernistler ahlakı kişisel kanaatine maruz bırakır. Ahlaki değeri, geleneksel değerlere ve kurallara uymaya gerek kalmadan herkesin özel etik kuralları olarak tanımlarlar.
1-Postmodernizm hiyerarşiyi reddedip özgürlüğü savunur
2-Modernliğin kenara attığı her şeyin tekrar önem kazanmıştır (büyü, mit,
dini hisler, sezgiler, çoşkular…)
3-Evrenselliğe, katı kurallara karşı çıkma vardır.
4-Akademik söylemi reddeder.
5- Bütünlükten yoksundur
6- Zihin uyarıcıdır
7- Kafa karışıklığı ve anlamsızlık, karmaşa hakimdir.
8- İroni vardır.
9- Her şey metinlerarası niteliktedir.
10- Aklın değerlerinden kuşkuludurlar.
11- Metinlerde açık ve nesnel bir içerik yoktur.
12- Okurlara metnin anlamını tanımlama ve yaratma da olağanüstü bir güç verilir
13- Kurgusaldır, eserlerde kurguya dayalı olduğu da ifade edilebilir.
14- Postmodernizm yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki sınırların yanı sıra sanat ile günlük yaşam arasındaki sınırları da bulanıklaştıran derinlikten yoksun, merkezsiz, temelsiz, özdüşünümsel, oyuncul, türevsel, eklektik, çoğulcu bir sanatta az veya çok yansıtan bir üsluptur.
Belirsizliğe, tanımsızlığa, biçimsizliğe yaslanan postmodernizm, tartışmalar içerisinde varlığını koruyarak etki alanını günden güne artırmaktadır. Bugün postmodernizmin ötesine geçildiği ve kültür çalışmalarında yeni teorilerin gündeme geldiği dillendirilse de postmodernizmin tam olarak anlamlandırılamaması, araştırmacıları yeni fikirler ortaya koymaları noktasında cesaretlendirmektedir. Bir sanat ve edebiyat akımı olarak 1960 larda Amerika ve Fransa da ilk olarak görülmeye başlayan postmodernizm, II. Dünya Savaş ı sonrası aydınlanmacı aklın iflas etmesi sonucu geliştirilen eleştiriler üzerinde vücut bulur. Modernitenin her şeyi akla göre yorumlayarak insan ve insan ile alakalı her türlü faaliyeti mekanik bir yapı olarak değerlendirmesine postmodernistler şüpheyle yaklaşarak düzen, biçim, bütünlük, birlik gibi unsurları göz ardı ederler. Özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu unsurlar yerine düzensizlik, biçimsizlik, parçalılık, eklektizm, ayrılık ve karmaşa gibi unsurları ön plana çıkararak modern sanat söyleminin dışına çıkarlar. Modern söylemde sanatçının dâhi olduğu ve sanat eserinin biricikliği kabul görürken postmodern söylemde sanatçının ölümü ve eklektik bir biçimde eserin meydana getirilmesi dillendirilir. Denilebilir ki eklektizm bütün postmodern sanatın temel özelliğidir. Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan malzemelerden yeni yapılar meydana getirmeye çalışan postmodernistler farklı teknikler kullanırlar. Fredric Jameson, postmodernistlerin pastiş (öykünme) yöntemi ile eserlerini ortaya koyduklarını belirtir. Ona göre bireysel öznenin kaybolması ve kişisel üslubun varlığını yitirmesinden sonra pastiş evrensel bir uygulamaya dönüşür (2011: 55). Terry Eagleton pastiş ile birlikte postmodernistlerin parodiye (yansılama) de sıkça başvurduklarını söyler. Ona göre sanatın artık dünyayı taklit etme görevi ortadan kalktığından sanatçı, temsil etmenin parodisini yapar . Yeni bir değer üretmekten ziyade var olan değerleri farklı teknikliklerle bir araya getirir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.