- 321 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
MESLEĞİN YÜZÜ KARA
Bizim köyün minibüsü şehrin tam göbeğinde durdu, yolun sağ tarafında kaldırım taşlarının söküldüğü sokağın başı. Ben de indim, şehre yeni gelmiş adamların çekingenliğiyle etrafa bakındım. Bilerek yani, kendine gariban süsü vermezsen kimseye acındıramazsın.
Haa… ben mi? Doğru ya tanıtmadım ki. Ben Ali… Ali.. Mamoların Kop Alisi, belki duyanınız, tanıyanınız olmuştur. Mamo, büyük dedemin dedesidir, namımız ondan gelmedir. Bizim oraların meşhur Hırs… Hani söylemesi ayıp, elimiz fazladan uzundur, büyük dedemizden kalmadır mesleğimiz. Az önce minibüsten inerken el alışkanlığı diyelim, adamın ceketinin iç cebinden nasıl olduysa cüzdanı elimde kalmış. Gariban adam bizim köyden olur, cüzdanında sadece iki ellilik vardır, almasam keşke… Ama kime dersin, şu kop elim dinlemez ki…
Öyle ahım şahım sayılacak boylu boslu değilim, gören daha tıfıl sanır. Sağ elimin başparmağı yoktur, ben küçükken hatırlıyorum. Bir adamın arka cebinden cüzdanını aşırma hevesine girdim, çocukluk bu ya… alamadım cüzdanı elimi kaptırdım adama. O günü hiç unutmam imkânsız. Güçlü bir tokat yedim, sol gözümden şimşekler çaktı. Böyle olmaz dedi babam, beni nasıl bayılttılarsa, uyandığımda sağ elimin başparmağı yerinde yoktu, bir daha da olmadı. O gün bugündür Kop Ali diye çağırıldım.
Minibüsten hızlı adımlarla uzaklaşarak parka attım kendimi. Cebimde aşırdığım iki ellilik duruyor. Buraları mesken edinmişiz, bugünlerde işler çok kesat; borsa, altın, dolar yükseldiğinden beri iş yapamaz olduk, kimsenin cebinde para kalmadı, zavallı millet ne yapsın.
Sokağın içinde ve dışında tanıdık görüntü olmaktan öteye gidemedik anlayacağınız. Parkın bir kenarında ağaçların serin gölgesinde oturup iki yandan gelip geçen trafiği seyre daldım. Hani park dediysem, Muş şehri muazzamın Belediye parkıdır kastım. Önündeki araca sinirlenen bir taksi şoförün acayip kornaya asılması, araçların önüne intihar edercesine atlayan Suriyeli mülteci çocuklar, bir seyyar satıcının, simitçinin ya da tepsi içinde halkalı tatlı satan çocuğun bağırması, günlük dinleyebileceğim müzikler arasında yerini çoktan almıştı.
Ağaçların yaprakları arasında gezinen esintiler adama haz verir, müzik gibi dinlerken ya da gökyüzünde kayan bulutlara gözlerim takılırken gerilere gitmekten kendini alamadım. Ne günlerdi... akşam eve boş gittiğimiz hiç görülmemişti.
Her eve lazım neşelerden biri bu gün gelip beni bulamadı. Çok bekledim, şöyle okkalı bir kısmet… Sokağın boş enerjisi sayesinde sağa sola koşsam da… elim boş yüzüm kara, akşama eve nasıl gideceğimi düşündükçe kendimden utanır oldum. Hanım yüzüme bakmaz valla…
“Mesleğin içine ettin be herif.. bayram dayandı kapıya…” deyip yüzüme tükürmez mi? Kaç yıl oldu saymadım, enflasyon yetmedi de şu korona illeti yüzünden hepten parasız kaldı millet, biz de öyle!..
Bizde mutluluk böyle bir şey işte… Artık utanç duyacağım bir şeylerim kalmadı. Mesleğimizin yüzü de karardı. Yine de şu bizim köylü, hani minibüsten inerken cüzdanı elimde kalan… Geri mi versem diyorum, adamcağız şimdi dört dönüyordur çarşının orta yerinde. Acıdım valla… İyisi mi geri vereyim iki elliliğini, nasıl olsa benden bilecektir.
Meslek mi değiştirsem, acep?...
03 Haziran 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Mehmet Burhan AKIN
Saygılarımla...