- 490 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
810 - VEHİM
Onur BİLGE
Komşu hanım, iftardan sonra Virane’ye uğramayı alışkanlık haline getirdi. Hava da nasıl sıcak!
“Mutfağı hallettim şimdi, şu saatte... Orası da hamam gibi... Esmiyor bu gece.” diyerek geldi.
“İçinde serinlik varsa sorun değil. Yoksa işin zor! Ben de şimdi serinlikteyim. Biraz esti ya... Ramazan yakıcı demek, biliyorsunuz. Aşk da öyle... Hazırlık yapmalı değil mi?” dedi dede. “Sauna olsun! Gözenekler açılır. Faydası iki ay sonra görülür.”
“Dakika başı kıyafet değiştirdim. Giyeceklerimi yıkadım serdim. Kıpırdasam tere batıyorum! Boyuna üst baş değiştiriyorum. Alev esti, ateş yağdı gün boyu! Üçüncü kere duşa attım kendimi. Üstümdekileri sıksam su akardı! Bir de akşamları tuzlu çekirdek yiyorum ya... Resmen tuz çıkıyor!”
“Tuz gölü müsün! Şaka bir yana, çok sağlıklıdır, iyi bilirsin. Akşamüstleri bahçe sulanıyor, beton yıkanıyor ya... Onun için burası kısmen serin ama bu gece sivrisinekler yiyor. Keratalar kaşıntı veriyor. Kaç yerimi kızarttılar!”
“Analık duygusu... Can pahasına yavrularına rızık taşımaya çalışıyor. Bu arada savaş veriyor! Bahçe sulak, yemyeşil... Yaprakların altları üremelerine ve beslenmelerine müsait... Mücadele de yetersiz kalıyor. Dünyada bile etimizi yiyenler var. Mezarda ziyafete konacaklar! Kocacığımı yemiş bitirmişlerdir. Şurasından burasından... Azar azar... Ölüm korkunç! kabir karanlık! Geceler iç sıkıcı...”
“Karanlığında nur, yeniden doğuş, yeniden doğmanın tek yolu ölümden geçer. Ölmeden doğum yok. Tıpkı gece ve gündüz, ışık ve karanlık gibi... Dört mevsimin tekrarlanması, nefes alıp vermek gibi... Yok olmadan var olunamaz! Vermeden almak yok!”
“Benim buraya sık sık gelmem, birilerinin kıskançlık krizlerine girmesine sebep olmuş. Keyfimize taş attılar.”
“Onların taşları bana değmez! Sana da değmesin! Hayatta, zahmetli de olsa, her zaman zorluklardan çıkış yolları vardır. Dışarılar ve öteler beni çok sıktı. Galiba özümün özünde, en uzakları, en öteleri beri yapan tek huzur ülkem... Bunu yaşamak güzel, anlatamamak cehennem azabı, sükut etmek tek çıkar yol... Huzur devletime ve onun Padişah’ına binlerce defa hamd olsun!”
“Sus başladı öf! Ne güzel konuş vardı!”
“Konuş! Konuş ama kalabalıkları getirme!”
“Kendi kendime mi? Deli gibi... Kalabalığım yok! Yalnızlık hüküm sürüyor. Geceleri ıslık çalar gibi bir ses duyuyorum. Kuş sesi galiba. Yarasa mı ne! “Üf üf üf...” gibi... “Hiş hiş hiş...” gibi...”
“Bir takım kuşlar, böceklerdir. Geceleri ben sadece köpek sesleri duyuyorum. Elli metre ilerideler. Geceyi orada geçirirler. Buraya geldiğimden beri onları dinlerim. Tabi ki yalnızca yaz mevsiminde...”
“Kuvvetli bir ses... Sanki birisi: “Hişt hişt!..” diyor gibi...”
“Korkuyor musun?”
“Yok! Korku bana verilmemişti. Ben sadece o sıklaşan ve ağırlaşan hastalık zamanı, onun krizlerini seyrede seyrede korkar oldum. Panik atak gibi... Gece yarısı mezarlığa gitmek isterdim! Çok korkunç oluyordu! Yetmezmiş gibi çok üzülüyordum. Düşüyor, yaralanıyordu. Kan, yara, patlıcan moru dudaklar, çürükler, salya, çiş... Her şey... Anla işte! O arada cinden falan da korkmadığım halde bir ara, hastalığının onlardan olacağına bile inanasım gelmişti. Fakat ben en çok Azrail’in kapı çalması sandığım o şiddetli olaydan korktum! Vefat edeceği sırada o kadar korkunç bir tarzda kapı çalındı ki! Yumruklandı! Yer yerinden oynadı bir anda!.. Oysa kapı zili vardı. Hemen kapıya koştum! O sesi benden başka kimse duymamış. Haliyle kimse yoktu! Yalnızca karanlık... Çok korkunçtu!..”
“Anmaya değmez! O sadece bir vehimdi. Geldi ve geçti.”
“Şimdi hiç bir korku yok. Evham da yok. O ara, o âlem bu âleme girmişti. Korku, endişe... Kendim için, çocuklarım ve tüm insanlar için... Hesap... Orası, buradan göründüğü kadarcık değil! Sonsuz olarak algıladığımız sonlu ama o kadar geniş bir alan ki! Ben hayalen okyanus geçerken korkuyorum! O büyüklüğü tasavvur ettiğimde... Büyüklükleri Allah bizim için yaratmış, sığınma gereği hissederek O’na yönelelim diye. Dünyadakilerden, özellikle denizden korkuyorum! Yüzme bilmiyorum. Belki ondandır. Koca deniz... Hele karanlıkta... Kapkara bir boşluk, derinlik... Vapura binebiliyorum. O zaman korku gelmiyor. Aklımın ucundan geçmiyor! Ürküntü bile yok! Ayağım yere basıyor ya neticede... Ya ölüm? Dünyadan kopuş... Ayakların yerden kesilmesi... Uzayda yolculuk ruhen... Öyle bir şeyler düşünüyorum. Gel de korkma!..”
“Bunlar, senin dünya ölçeğiyle alakalı değil. Sen Nuh’un Gemisi’ne binmeye çalış! Musa’nın kavmi, İsa’nın havarisi, Hazreti Muhammed’in özel ümmeti olmaya bak! Ne denizi kardeşim! Yapma Allah aşkına! Bunlar da vehim. Gönül derinliğine in de bak!
Öf! Saçma sapan şeyler... Karanlığa kurban olayım! Nuh’un Gemisi, Hazreti Muhammed’in muhabbeti, Davud’un zikri, Adem’in safisi... Tuhaf olan şey, insanlar korkması gerekenden korkmuyor, korkmaması gerekenden korkuyor! Allah seninleyse neden korkacaksın! Değilse neden onunla olmaya çalışmıyorsun?
Âşıkların aklı olmaz ki korksunlar! İnsanı korkutan aklı, bilmişliği... Bilen bulur. Bulan olur. Olan ölür. Sonra dirilir. Son dirilikte ne korku ne keder kalır!
Hiç bir şey görüldüğü gibi değil! Allah, baş gözünden başka gözler kulaklar da vermiş. Gerçek aşkı ara, onu bul ve aşık ol! Dil, Müslümanın şahidi olmaz. Gönül, Müslümanın şahididir.
Müminler... Onlar, Allah’ın nuruyla bakarlar. Güneşin nuruyla Allah’ın nuru bir olabilir mi!
Geleni diyemiyorum! Dilim dönmüyor nedense. Nutkum tutuyor ama ne olur eski bildiklerini unut! Yeni bir anlayışla anlamaya çalış! Eğer madde alemindeki yükümün yüzde birini yaşasan, o anda ölürsün!
Eğer ölmüyorsam, bu Murad-ı İlahi’nin gönlümdeki taayyününden başka bir şey değil. Benim bir milyar katımda olan, benden çok ağlıyor. Bu zıtlığı ben anlayabilirim, o nereden anlasın! Anlasa edep eder de iki gözü iki ırmak olmazdı! Allah var! Allah ile birlikte başka hiç bir şey yok! Tasa, neyin tasası?”
“İnsan, bildikçe korkuyor! Ben ilk karşılaşmamızda sana “Allah’tan korkulur mu!” demiştim. Hatırlıyor musun?"
“Hatırlamaz olur muyum! İnsan, bildiğinden değil, bildiğini zannettiği şeylerden korkar!”
“Sana acele acele: “O’na sevgim o kadar büyük ki O’ndan hiç korkmuyorum!” dedim. Bana sezdirmeden, beni korkutmadan baktın. O zaman gaf yaptığımı anladım. Kıvırmaya başladım. “Yani...” dedim, “Sevgim, korkumdan fazla...” Halbuki hiç sayılacak kadardı. Yalan değil!
Şimdi, sevgimle tartamam! Çok! Aklı olan herkes korkar! Meczup korkmaz! O muaf... Onda sadece aşk vardır.
Sevgi yeter, öyle mi? Hiç bir şey o kadar basit değil. Aklımız kıt. O akıl ki Kül! O zaman aklımızın ermediği neler var! Bize denizin yüzü çarşaf... Oysa yürü bakalım üstünde! Çarşaf mı değil mi? Dibini boylayıver de gör! İşte Allah sevgisi de öyle! Güvenme sevgiye aşka! Belki bizim bilmediğimiz bir nesne karışmıştır içine. Yani bir kazan sevgiye bir damla riya falan... Kibir gibi pis bir nesne... Dök gitsin! İçilmez!”
“Zanlar, vehimler, şüpheler... Kesin sanılan bilgiler, gelgitler... Kurtul artık be bunlardan!”
“Senden duymuştum. “Havf ve Reca...” diyordun hep...”
“Adam, yeryüzünde bir Leyla buluyor da korkuyor, ona aşkını söylemekten bile... “Ya terslerse?” diye. Oysa bahsettiğimiz Allah...”
İşte Virane Kafe böyle söyleşilerin yapıldığı hoş bir yer! Her gelenle bir yenilik, bir başkalık, değişik bir konu gelir. Yenir içilir, gülünür eğlenilir, konuşulur tartışılır, Çekiciliği de bundan...
İftarda neden buradayız, neredeyse hepimiz? Çorbada tuzumuz olsun diye... Kimin evinde fazladan ne varsa soframızda... Öğrenimlerine devam edebilmek için sürekli ya da sadece tatillerde çalışmak zorunda oldukları için ailelerinden uzakta olan arkadaşlarla birlikte yaptığımız iftarlar, belki de hayatımızın en güzel iftarları olacak.
İkindiden sonra hızlanan yemek telaşındaki yardımlaşma ve paylaşmanın verdiği mutluluk, anlatılacak gibi değil! Hele bir komşumuz var ki her akşam için farklı bir tepsi tatlı yapıp getiriyor. "Annemin babamın ruhuna gitsin!" diyor. Yemekten sonra geçmişlerimiz, kendimiz ve gelecek müminler için dua ediyoruz. Akşam namazı birlikte kılınıyor. Biz hemen hemen her zaman birlikteyiz, böyleyiz ama Ramazan’ın tadının damağımızda kalacağından eminiz.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 810
YORUMLAR
Tarafınızdan yine Çok güzel bir yazı okudum.
Şurasını almak istedim.
“Sen Nuh’un Gemisi’ne binmeye çalış! Musa’nın kavmi, İsa’nın havarisi, Hazreti Muhammed’in özel ümmeti olmaya bak! Yapma Allah aşkına! Bunlar da vehim. Gönül derinliğine in de bak! “
En güzelini Allah bilir ya , Biz RUHEN ; Nuh’un gemisindekilerle, Musa’nın kavliyle, İsa’nın havarileriyle beraberdik. Diye düşünüyorum En güzelide bizler Hz Muhammet’in ümmeti olmakla şereflendik. Ama güzel peygamberimize layık ümmet olabildik mi? Olanlara ne mutlu onlara canı gönülden Selam olsun.
Emegine yüreğine sağlık
Selamlar sağlıklı günler.