ÖZLENEN ÇOCUKLUK...
“Geçmiş zaman olur ki
Hayali cihan değer
Bir an acı duyar insan belki
Sevmişse biraz eğer.
Anlar ki geçenlerin
Rüyaymış hepsi meğer
Rüya olsa bile o günlerin
Hayali cihan değer…"
Çocuktum; güneş gibi parlak uykularım, hiç bitmeyecek gibi gelen rüyalarım vardı. Yüzümü meleklerin okşadığı sabahlara uyanırdım. Yıldızlar gezinirdi saçlarımda, koşardım bahçelere bağlara, kendimi cılız derelere vurur, zaman nedir bilmeden oynardım. Kuşlar gibi sekerdin ağaç dallarında. Zümrüd-ü Anka kuşu ile konuşur, hiç büyümeyeceğim sanırdım o çağlarda.
Çocuktum , hiç bitmeyecek sandığım oyunlarım ,gelecek kaygısı çekmeden kurduğum pembe düşlerim vardı.Mahalle kavgalarının bile tadı bir başka idi..Arkadaşlığın en merdi vardı.Üç kuruş menfaatlere satılmayan dostluklar , ölümüne gidilen sevdalar vardı.Hıyaneti bilmeyen arkadaşlıklar , kardeş gibi sevilen mahalle arkadaşlıkları vardı.Kan kardeşliği vardı kendi kardeşin daha ileri olan.Mahalle oyunlarının tadı bir başka idi.Gece yarılarına kadar devam eden oyunlarımız vardı ve annelerimiz hiç kızmazdı sokakta geç vakte kadar oynadığımıza.Sokaklar güvenli idi çünkü.Şimdiki gibi çeşitli oyuncaklarımız yoktu.Çocuk yaratıcılığımızı kullanarak olmadık oyuncaklar oluşturur o kıtlığa rağmen arkadaşlarımızla oyuncaklarımızı paylaşmayı bilirdik.Paylaşmanın ne demek olduğunu bilirdik, ona göre davranırdık.Annelerimiz bize kardeşçe oynamanın önemini her zaman söyler, sözlerini tutmadığımız zaman hafif yollu kulaklarımızı çekerdi.Uzun kavak dallarından yaptığımız atlarımız vardı.Koşardık ucsuz bucaksız kırlarda ve bize kimse kızmazdı.
Televizyon siyah beyazdı. Ama hayatımız renkli idi. Şimdi ki gibi renkli televizyona inat renksiz değildi hayatımız.Güzel çocuk programları olurdu siyah beyaz tek kanallı televizyonumuzda ve biz onu sabırsızlıkla beklerdik başında.Program bittiğinde annelerimiz kapatırdı televizyonu.
Komşuluklar vardı külüne muhtaç olunan. Birbirinin derdi ile dertlenen ölümlerde, düğünlerde, hastalıklarda devamlı birbirini kollayan komşuluklar vardı. Cenazesinde kendisinden daha fazla üzülen, düğününde halayın başını hiç kaptırmayan, hastalıklarda başucunda bekleyen komşuluklar vardı. Bir tas çorbayı paylaşırdı.
Ramazanları vardı çocukluğumun. Gündüz yarım yamalak tuttuğumuz oruçlarımız sabırsızlıkla beklediğimiz iftarlarımız vardı. İftar pidelerini getirirken pidenin yarısını yer yinede oruç tuttuk diye sevinirdik. İftar sonrası mahalle arkadaşları ile gece oyunları oynar teravih namazına koşar aksakallı hocaları huşu ile dinler çocukluğun verdiği heyecanla namazımızı kılmaya çalışırdık.
Okulu özlerdik tatillerde, okulda ise tatili.”Ne olacaksın bakim “ diyenlere göğsümüzü kabarta kabarta “öğretmen “ der kocaman bir aferin alırdık büyüklerimizden. Derslerde öğretmenlerimizi bir başka dinler onları hiç üzmez, anne gibi baba gibi severdik.
Büyüdüm, çocukluğumun hepsi rüyalarda kaldı. Ne o saf arkadaşlıklar ne de çocukluklar.
O saf anılarda kaldı hülyalar. Büyük hayallerin beslendiği çocukluğum vardı.
Şimdi mi? …Hala çocuk kalan bir yanım var ve o çocuk kalan yanımı çok seviyorum. Çocuklaşma diyen insanlara inat çocukluk yanımı koruyarak içimdeki çocuğu koruyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.