- 261 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTULAN VATAN DOĞU TÜRKİSTAN
Bugün Cuma. Yani Peygamber Efendimizin (sav) "mü’minin bayramıdır" dediği kutlu gün.
Dalga dalga okunan çağrılarla, davete icabet edip, ay-yıldızlı şanlı bayrağımızın gölgesinde yaşıyor olmanın bize en büyük ödüllerinden biri olan cuma namazını da eda ettik.
Evet bu şanlı bayrağın altında özgürce yaşıyor olmanın ödülüdür cuma namazı. Zira bu namazı eda edebilmenin birinci şartıdır özgür olmak ve özgürlüğümüzün timsalidir şanlı bayrağımız.
Müslüman’ın, Türk’ün yaşadığı her coğrafyada kan, zülüm ve gözyaşı varken, özgürlük nimetinin kıymetini bilmek ve şükrünü eda etmek gerekir şüphesiz.
Cuma’nın farzlarındandır hutbeyi dinlemek. İmam efendi Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan kendine gönderilen hutbeyi Nahl Suresi’nin 90. ayeti ile bitirir.
O ayet-i kerimede Cenâb-ı Allah "Şüphe yok ki Allah, adâleti, lütuf ve keremde bulunmayı ve yakınlara ihtiyaçları olan şeyleri vermeyi emreder ve çirkin olan, kötü görünen şeylerle haksızlığı nehyeder; öğüt alasınız diye de size öğüt vermededir." buyurur.
Burada yakınlardan kasıt pek çok müfessirin belirttiği gibi şüphesiz "yakın akrabalar"dır. Bunu dar anlamda düşündüğünüz zaman birinci derece yakınlarımız gelir hatıra. Ancak suya atılan taşın çıkardığı halkalar misali düşünce genişledikçe, mensubu olduğumuz Türk Milleti gelir hatırımıza.
Doğu Türkistan’da senelerdir sistemli şekilde sürdürülen asimilasyon politikaları artık apaçık bir şekilde zulmün en katısına, en kötüsüne dönüşmüşken yükselen feryada kulak tıkamak zulmün başka türlüsü değil midir?
Ve inancımıza göre zulme rıza zulmün ta kendisi değil midir?
Ve yine inancımıza göre bir zulme engel olamıyorsak hiç değilse o zulmü duyurmamız gerekmez mi?
Siyasete aklım ermez. Elbette tasvip edilir bir yanı yok ancak siyaset kurumunun sessiz kalması bir noktaya kadar anlaşılabilir.
Müslümanların yaşadığı her coğrafyada oluk oluk kan akıyor ve büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türk Milleti de bu zulüm ve gözyaşından nasibini fazlasıyla alıyor.
Ancak ne hikmetse dünyanın öbür ucundaki Müslüman’a hassasiyet gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı, bizimle aynı kanı taşıyan, aynı dili konuşan ve aynı kıbleye yönelen Müslüman Türk’e dualarında bile yer vermiyor.
Yanlış söylüyorsam lütfen düzeltin, eksiğim varsa lütfen tamamlayın. Bu güne dek bir cuma hutbesinde Doğu Türkistan’ın, Kırım’ın, Batı Trakya’nın, Türkmeneli’nin adını duydunuz mu?
Peki bu saydığım coğrafyalarda zulüm yok mu? Yoksa bu coğrafyada yaşayan müslümanlar Türk oldukları için ümmetten mi sayılmıyorlar?
Bu akıl almaz vurdumduymazlığı ve hatta bölücülüğü dile getirenlerin boynuna ırkçı, faşist yaftası asanlar bilsinler ki; asıl ırkçı, asıl faşist dualarında dahi Türk’e tahammül edemeyen müptezellerdir.
Eleştirimiz ve sitemimiz, Gazze’ye, Eritre’ye, Mora’ya ağıt yakılması, dua edilmesi değil, Türkmeneli, Güney Azerbaycan, Kırım, Batı Trakya ve Doğu Türkistan’dan yükselen mazlum feryatlarına kulakların sağır, gözlerin kör kesilmesinedir.
Bizim yüreğimiz engin. Türk’e dualarında bile yer vermeyenlere inat, hem yüreğimizde, hem gönlümüzde ve hem de dualarımızda Türkmeneli, Güney Azerbaycan, Kırım, Batı Trakya ve Doğu Türkistan ile birlikte Filistin’e, Eritre’ye, Mora’ya da yer var.
Zira inanıyoruz ve iman ediyoruz ki; MAZLUMA MİLLETİ SORULMAZ.
Peki ya siz sessiz Müslümanlar!
Gazze’de, Filistin’de, Eritre’de, Mora’da akan Müslüman kanı da, Doğu Türkistan’da akan domates suyu mu?
Rabbim bu riyânın hesabını sormaz mı sanıyorsunuz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.