- 705 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
N İ L G Ü N - 13 -
Nilgün kendini şanslı hissediyordu. Çünkü; iş yeri evine en yakın bir yerde olması idi. İlk defa böyle bir şansı yakalamıştı evine yakın olması. Uzak mesafelere gitmeyeceği, yorgunluk hissetmeyeceği için mutlu oluyordu. Aktarmalı otobüslerle uzaktaki iş yerlerine gitmek ona ızdırap veriyor, istemeye istemeye işe gidiyordu. Haliyle de iş de verimli olamıyordu. Akşam eve döndüğünde de yemeğini bile yemeden atıyordu yorgun vücudunu yatak odasının demir karyolasına.
İşine her sabah saat on’da gidiyorken eline geçecek paranın kendisine yetmeyeceğini düşünerek bürolarda, bankalarda sabah işi bulması gerektiğine kararına varıyordu. Memlekette bakacağı canları vardı. Durumu iş alanlarını iyi bilen komşusu Ülkü hanıma durumu anlattı bir akşam evde çay içerlerken. Ülkü, Nilgün’ü çok seviyor, ne dese hatırından çıkmayacak kadar değer veriyordu ona. Ertesi günü Ülkü hemen iş aramaya başladı. Çok sürmeden yine eve yakın bir iş yerinde temizlik işi bulmuştu. Nasıl sevinmişti Nilgün? Mutluluğunu bir kafede kahve içerek teşekkür etti Ülkü’ye. Artık ikinci bir iş yeri vardı. Üç saatlik temizlik sabah işi onu yoracak olsa da mecburiyetten dolayı memnundu. Nilgün, sabahın beşinden akşamın altısına kadar koşuşturacaktı artık.
Ondaki çalışma hırsı yüreğindeki acıları az da olsa dindirebilmekti. Ayrıca Vatan ve memleketindeki annesine babasına, kardeşlerine ve candan okul arkadaşlarına olan hasretini yatıştırabilmekti. Onun için gurbetin koşulları zor ve ağırdı. İnsan kendini sanki Gulak Takım Adalarında esir gibi hissediyordu. Çalışmak... Çalışmak... Memlekette bu kadar çalışılsa Türkiye Almanya’dan bile çok zenginleşeceğini düşünürdü bazen başını yastığa koyduğunda...
Her gün sabahın beşinde yollara düşüyordu Nilgün şikayet etmeden kendi kendine! Hatta bazen yarım saat fazladan uykuda kalsa; ’’işe geç kalırım’’ diye kahvaltısını bile yapmadan apar topar evden dışarı çıkardı. İşine gidinceye kadar kaç kez uyku sersemliği ile esniyordu yollarda. Sabah erken kalkışları memleketteki sabah durumlarını anımsıyordu. Memlekete vardığında yatağında keyifle sabahın onuna kadar uyuyacağını, sonra da ailesi ile bal tadında kahvaltı yapacağının hülyaları ile avunuyordu. Bunun mümkün olup olmadığını zaman gösterecek, vuslat gerçekleşecek miydi? Kafasını meşgul eden sıkıntılar buna izin verecek miydi?
Nilgün dopdolu temposu ile çalışırken bir gün Cafede şefi Nilgün’ü çok yorgun hissedince yanına çağırarak oturmasını istemiş; birlikte çaylarını yudumlarken Ona ’’Neden seni çok yorgun görüyorum ben Nilgün’’ deyince, O’da başı önünde eğik, kısık sesle ’’ Sabahları ek işe gidiyorum şefim ihtiyacımdan dolayı! ’’ deyince Şefi, Nilgün’ün yorgun gözlerine bakarak bir teklif yaptı. Dedi ki O’na ’’ Kafeye erken gelip burada temizlik işini yaparsın, masaları düzenlersin ve dışarıdaki yerimizin alanındaki çiçekleri sularsın.. Bundan böyle gel burada çalış! Böylece aynı iş olduğu için de o kadar yorgunluk çekmezsin!’’ Nilgün o an şefinin boynuna atılmak istedi. Kanatlanıp uçacak gibi oldu. Yorgun gözleri çakmak çakmaktı. Böyle bir beklentisi yoktu, çok şaşırmıştı da... Teklifi gülümseyerek hemen Nilgün kabul etti . Onun için daha iyi olmuştu burası. Şefi hemen sabah ki işinin bürosuna telefon ederek çıkışını istedi ve çalıştığı günlerin ücretini banka hesabına yatırmalarını tembihledi. O günden sonra her sabah neşeyle kafeye gelerek memleket türküleri söyleyerek işini yapıyordu gamı, kederi başından def ederek! İşi bitince de kafede kahvaltısını iç rahatlığı ile yapıyordu.
Kafenin açılış saati başladığında müşterilere en iyi hizmeti verebilmenin yarışı başlıyordu iş arkadaşları arasında. Kafe kapanıp eve döndüğünde hiç yorgunluk hissetmiyordu. O nedenle erken yatmayı unutmuştu bile. Odasına çekilerek günlüğünü açıyor, uykusu gelinceye kadar yazılar ve şiirler yazıyordu. Ve yatağına uzanarak geleceğin hayalleri ile uykusuna dalıyordu...
Devam edecek...
Aygün Deniz 25.05.2021
YORUMLAR
Aygün Deniz
sevdi mi insan nasıl hızlı geçer zaman.
ruhun tek gıdası yüreğin bedenin tüm evrenin.
sevgimle canım