- 321 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYAĞA KALKAN İNSANIN DÜŞLERİ
Ütopya kavramını dünya dillerine kazandıran Sir Thomas More’un hayatı, hızlı bir yükselişin ve aynı hızla düşüşün öyküsü...1478’de Londra’da doğan More, 25 yaşında parlamenter,üniversite’de dekan.1518’de kralın gizli danışmanı, 1521’de Maliye Bakanı ve 1529’da da Başbakan.
Sonra, yazdığı ’’Ütopya’’ nedeniyle görevden alınıyor, hakkında dava açılıyor ve kesik kafası Londra Köprüsü’nde teşhir ediliyor...
Semavi dinlere göre, insan ta baştan günahkardır.Cennetten kovulan insan, günahları içinde debelenecek ve ancak ahirette huzur bulacaktır. O nedenle de, hayvandan biraz daha ileride , ama kesinlikle’’ayıplı bir mahluk’’tur. Orta çağa ait bu mistik ve edilgen düşünce, Rönesans la birlikte tepetaklak oldu. İnsan, her alanda eskiye meydan okudu. Aslında Rönesans insanın yeniden doğuşuydu.Yerde sürünen insan ayağa kalkmış ve kendisini keşfetmişti. Kökünü ararken, resmi, edebiyatı, doğayı ve felsefeyi bulmuştu. Thomas More’da Platondan etkilenerek. Ütopya’yı ’’kurmuş’’tu.
Rönesans orta çağın köküne barut yığmaksa ütopyalarda bunun fitilidir. More, Ütopya’da,işleri güçleri mazlumları ezmek ve yoksul köylüleri savaş alanlarında harcamak olan krallıkları hedef tahtasına oturtuyor. Ona göre, insanlığın büyük idealleri olan bağlılık,sevgi ve açık yüreklilik, prenslerin kitabında yoktur. Bu nedenle de filozof ve aydınlar, despot devletin hizmetinde olmamalıdır.
More Ütopya’da İngiliz yasalarına ölümcül eleştiriler yöneltti. Hırsızların ölümle cezalandırıldığı dönemin bir yargıcı olan More, eserlerinde bu sorunu etraflı bir şekilde inceledi. Hırsızlığın sefaletten kaynaklandığını düşünüyordu. Asiller aylak aylak gezerek yoksulları sömürmekte ve kan pahasına onların alın terine el koymaktaydılar. Yoksullar ya savaşlara sürülerek telef edilmekte ya da köle gibi çalıştırılarak iliklerine kadar sömürülmekteydiler.
Manifaktür dönemiyle yünün önemini keşfeden toprak baronları, meraları çitlerle çevirerek köylüleri topraklarından sürdüler. Açlık ve sefaletin kucağına itilen köylüler ise akın akın şehir varoşlarına doluştular. Açlık nedeniyle hırsızlığa itilen yoksullar bir de idamla cezalandırılmaktaydılar
Ütopya’yı iki bölüme ayıran More birinci bölümde toplumsal durumla ilgili gözlemlerini aktararak, sosyal çelişmelere dikkat çekiyor. More’a göre insan, iradesi kırılarak, köleleştirilmektedir Aydın ve filozoflarda, iradeleri kırılarak , prenslere hizmet eder hale getirilmişlerdir. Haksızlığa göz yuman aydınlar, yozlaşarak benliklerini kaybetmekte, seslerini yükseltmeyerek suça ortak olmakta, kötülüklerin bir parçası haline gelmektedirler.
Özel mülkiyet olduğu sürece her şey parayla ölçülecektir. Bu nedenle de adil politika ortadan kalkmaktadır. More’un çözüm önerisi şöyledir: ’’Ya herkes gerçek hakkına kavuşmalıdır, ya da tam eşitlik sağlanarak zenginlikten pay almalıdır. Devletin varlığını koruması da her alanda eşitliğin sağlanmasıyla olanaklıdır. Bu nedenle de özel mülkiyet ve insanı açlığa mahkum eden siyasi yapı ortadan kaldırılmalıdır. ’’
Ütopya’nın 500 yıldır güncelliğini korumasının sırrı yalnızca orta çağ despotizmine kapsamlı eleştiriler içermekle kalmayıp,aynı zamanda modern toplumun ufkuna da işaret etmesinde yatıyor.
Ütopya’nın 54 şehri vardır. Her şehirden rotasyon sistemiyle yılda 3 kişi belirlenerek başkent Amaurotun’a gönderilir. Hiç bir şehir diğerinden üstün değildir ve aralarında tanrısal bir uyum vardır. Hiç bir şehir diğerinin toprağına ve olanaklarına el atmaz çünkü toprağa sahip olunamaz,sadece işlenir.
Köylerle şehirler de uyum içindedir. Her yıl köylerden seçilen 20 kişi şehirdeki 20 kişiyle yer değiştirerek, , tüm ülkeyi tanıma olanağına kavuşur. Ada’nın coğrafyası öyle şekillenmiştir ki, adayı zorla ele geçirmek olanaksızdır. Toplumsal uyuma doğa da eşlik etmiştir.
Evler bahçeli ve tek katlıdır. Kapılar kilitli değildir, çünkü hırsızlık yoktur. Ayrıca 10 yılda bir evini değiştirerek Ütopya’nın değişik yerlerinin tadına varmaktadır.
Ütopya’da insanlar , ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle örgütlüdürler. Otuz aileli birimlere bölünmüş olan Ütopya, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmiştir. Her birim kendi sorumluluk ve yetki alanlarını eşit bir şekilde paylaşırlar. Devlet Başkanı ve senato üyeleri de bu yolla seçilirler. Görevini kötüye kullanan devlet başkanı görevinden alınır. Ütopya’da yasalar basittir ve halkın anlayacağı dille yazılmıştır.
Kadınlarla erkekler arasında eşitsizlik Ütopya’da önemli oranda yok olmuştur. Eğitim herkese açıktır ve toplumsal ihtiyaca göre ayarlanmıştır. Orta çağ’ın gerici eğitimi yerine, teorinin pratikle iç içe geçtiği devrimci eğitim yürürlüktedir. Tarlada çalışmak eğitimin doğal bir unsurudur. İş insana cefa çektirmek için değil, haz vermek için yaratılmıştır. Ölesiye çalışmak hayvana has bir özelliktir. Ütopya’lı günde 6 saat çalışmaktadır. Kalan zamanda düşünsel etkinlik içindedir. Bilimsel seminerler üniversitelerin kapalı salonlarında değil, halka açık meydanlarda yapılmaktadır.
Yemekler yazın bahçelerde ve ağaç altlarında topluca yenmektedir. Kışın da büyük salonlar tercih edilmektedir. İsteyen evinde de yiyebilmektedir. Yemekten sonra hoş kokulu tütsü eşliğinde dinlenen müzik ve eğlenceli gösteriler, insanları günlük yaşamının bir parçasıdır. İçinde yaşadığı müsrif toplumu eleştiren More, ’’tutumlu bir yaşam tarzıyla israfın önlenebileceğini, eve kapatılan kadınların, tembel soyluların, memur, asalak, papaz ve din adamlarının, aylak aylak dolaşan asker ve zenginlerin evlerinde çalışan uşakların iş hayatına sokularak muazzam bir zenginliğin üretileceğini bunun yanında paranın ve karın esas alınmadığı bir ekonomik sistemle fiyatların da aşağıya çekilebileceğini’’ belirtir.
Ütopya’da herkes istediği işte çalışmaktadır. Orta çağda lanetlenen el emeği, Rönesans’la saygın hale gelmektedir. More’un Ütopya’sında çalışma yaşamı, el ve kafa emeğinin bölünmesini ortadan kaldırmaz; ancak teorisyenleri, pratik etkinlikten sonra bilim adamı sıfatıyla devlet yönetebilirler. Toplumun ihtiyaçları karşılandıkça iş günü saati de kısalır. Çalışan insanın huzurlu ve mutlu olması toplumun temel felsefesidir. Bedensel ve zihinsel eğitim süreklidir ve her şeyin üzerindedir. Eğitim yoluyla ısrafın önü alınmakta ve gözü tok bir toplum yaratılmaktadır.
Ütopya’da hastalar ve yaşlılar dışında herkes çalışmak zorundadır. Hastaneler öyle örgütlenmişlerdir ki, basit bir hastalığı olan bile hemen oraya koşmaktadır. Doktorlar ve hasta bakıcılar işleriyle özdeşleşmişlerdir onlar için çalışmak ve tedavi etmek mutluluktur. Ötenazi yasaldır.
İsteyen istediği yeri gezebilir . Uzun bir yolculuğa çıkmışsanız hiçbir şeyinizi birlikte götürmenize gerek yok, çünkü gittiğiniz yer sizin ihtiyacınıza göre düzenlenmiştir. Yalnız sabit bir yerde uzun süre kalacaksanız, vardığınızın ikinci günü iş yaşamına katılmak zorundasınız.
Ütopyalılar günlük yaşamlarında parayı tanımazlar Para yalnızca dış ticarette kullanılan bir araçtır. Altın, gümüş ve diğer kıymetli taşlar Ütopya’da doğalarına dönmüşlerdir. Çöp tenekeleri, tuvaletler ve lazımlıklar, altın ve gümüşten yapılmışlardır. Ütopya’yı ziyarete gelen yabancı kral ve prensler, taşıdıkları altın ve zümrüt taşlar nedeniyle köle muamelesi görürler. Hayatın en sade şekliyle giyinmiş uşak ve hizmetçileri ise kral ve prens olarak karşılanırlar.Mücevherleriyle övünen elçiler, çocuklar tarafından alaya alınırlar.
Yaşam felsefesinin temelini fazilet ve arzu oluşturur. İnsan canının istediği her şey iyidir. Dünya nimetlerinden yararlanmak her şeydir; öbür dünyanın insana sunacağı hiç bir şey yoktur. Faziletli insan, başkasına yardım ederek mutlu olur. Mutlu olmak için mutlu etmek şarttır.
More, Ütopya’sını gündelik işçileri, hamalları, zanaatkarları ve yoksul köylüleri göz önüne alarak yazmış. Ütopya, Yunan mitolojisinde tanrılar diyarını hatırlatıyor. Ama, ilahi güçler, insan kılığında!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.