- 235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dört Durumla Ancak Teoloji 18
Kolektif gücün destek gücünden yoksun olan sanal çıkarımlar ilk sellerde daha fazla enerji sarfına neden olacaktır. Bu da enerji tasarrufu ilkesine aykırı olmak demekti.
Kişi olarak kolektif depo enerji gibi başka bir ek enerji destek gücünüz yoksa kurala karşı; karşı kuralla olamazdınız. Daha fazla enerji harcaması demek daha fazla yorulma demek olacağından; daha fazla yorulma da daha fazla besin aramaydı. Daha fazla besin arayan kişi daha fazla tehdide maruz kalıp, kişi tehditlere daha açık hedef hailine gelecek demekti.
Günümüzdeki teoloji kolektif zenginliğe ve kolektif mülkiyete ve kolektif kapasiteli kolektif yeteneğe kurulan hile ve tuzaktı. Günümüzdeki anlamı gibi bir anlamla belirecek teolojinin (!) kolektif kapasiteyle olmayan o dönemin yaşamı içinde karşılığı da olmayacaktı.
Yani günümüzdeki gibi hileci bir teolojik ve metafizik yorumun o günler içinde işe yaramazlığı karşısında kişi; firari olarak beliren bu düşüncelere karşı kısa süre içinde kapanacaktı. Kişiler enerji tasarrufu ilkesi nedenle bu düşünceyi devam ettirmeyecektiler.
Teoloji günceldeki anlamıyla ancak teolojiydi. "İlk sel dönem kişileri teolojik hal içinde olup dünyayı da teolojik yorumladılar" dediğinizde anlaşılması gereken "teolojik yorum" günceldeki teolojik temelle anlaşılacak bir yorumlama olacaktı.
Örneğin, tufan mantığı, ölüp dirilme mantığı, Mısır’ı kan basması, çekirgenin istila etmesi gibi birçok söylem yorumlar teolojik yorumdu. Böylesi bir teolojiyle ilksellerin dünyayı tufan mantığıyla yorumladılar demek akla ziyandı.
İlk sel kişinin enerji tasarruflu yaşamı içinde eşleşme karşılığı olmayan günceldeki gibi böylesi bir teolojik metafizik bir teoloji ve metafizik anlamla ortaya konamazdı. Konamayacağı gibi konmuş olanın da fazla enerji harcanmasına karşı, enerji tasarruflu bir fren ilişkisine tabii tutulacak olması da kaçınılmazdı.
Enerji tasarrufu nedenle, teolojik firariler de seçme ayıklamanın yalıtımına tabiydiler. Yani kişi emeğine tasallutun olmadığı ve kişinin fare kovaladığı dönem içinde "dirilip hesaba çekilme teolojisinin ne tür eşleşme karşılığı vardı ki? Üstelik o dönemler içinde var olmayan “kolektif oluş” ta, "teolojik kategorize ediciliğin ta kendisiydi".
Yani “kolektif oluş” teolojik kategorize ediciliğin anlam eşleşeniydi. İlk sel ortamdaki animizdi groteskti firariler teoloji bile olmayan fakat teoloji denen söylemlerdi. Bu söylem güncelin kişileri tarihsel olana yabancılaştırma söylemiydi.
Teolojin olmayana, teoloji diyen söylem; yine ortamda olmayan kolektif oluşun yokluğundan ötürü bu günkü teolojik anlamıyla o ilk sel ortam içinde tüm hüccetiyle olamayacaktı.
Tüm dinler kolektif zenginliği özelleştiren sürece şirk, takdir, kader, rızk gibi anlatımları söyleyen teolojik anlam ve yorumdular. İlk sel atalar groteski anlama dışındaki teoloji ve metafizik açıklamalarla; dini ortaya koyacak olan üreten ilişkinin yansıması içinde olmayacaktılar.
Çevresel etkiler ilk sel atalara uçma hissi verse de ilk sel atalar uçma hissi duyuyor olsa bile, bu uçma hissi ilk sel atalara uçağı yapma ve pist olgusu ile aerodinamiğin olgu ve olaylarını ele veremiyor olacaktı.
Çevredeki belirsizle olan etkilerden ötürü çevrenin de kişi üzerine uçma hissi indüklüyor olmasının gerçeğe dönüşmesi için "kolektif karşılığın" olması gerekir.
Uçma hevesi çevrenin indüksiyon enerjili etkisi ise indüklenen bu indüksiyon enerjisini de uçağa dönüştürme işi doğal çevrenin değil de kolektif çevrenin etkisidir. Çevrenin uçma hevesi gibi his sel etkisi, uçak gibi firari bir teolojik düşünmeyi besliyorsa, kolektif çevre de uçak teolojisini açık açık anlatma ve yorumlamanın kendisidir.
Ve yine çevresel etkiden ötürü kişi üzerinde indüklenecek teolojik bir tanrı ve teolojik bir din anlayışlı indüksiyonun haram helal diyen seçicilikle oluşabilmesi için üreten ve köleci mülkiyet ilişkisiyle paylaşan bir anlayışın ortada olması gerekiyordu.
Yani haram helal diyen teolojik bir yaklaşım ile yapılacak indükasyon enerjisinin eyleme dönük imgeyi oluşturması için çevrede mutlaka haram, helal diyen köleci bir kolektif düzen, karşılığı olmalıdır.
İlk sel atalar çevredeki değişmelerle farkındalık edinecektiler. Farkındalık değişmesini veren gözlemler içinde yer ve konumunu değişen yıldızların gözlemi de vardı.
İlk sel atalar yıldızlara dek bu değişmeyi görseler bile en azından 15-20 bin yıl öncesine kadar bunlardan pratik hayatı ve evrensel değişmeyi de düşündürtecek bir ilgiye konu edilecek bir çıkarımla olabileceklerini bilmiyorlardı.
Yine milyonlarca yıllık geçmişe rağmen, günümüzden 5-6 bin yıl öncesine kadar teolojik dinler de yoktu. Dinler 6 bin yıl öncesi köleci mal sahipli anlayış içinde yavaş yavaş oluşsalar bile, köleci söylem içinde oluşmayan firari söylemler bu ilk aşama da henüz din sayılmazdılar.
Büyücülük din değildi. Doğaya etki etme sanatıydı. Dinler doğaya etki etme sanatı değildi. Dinler nasıl köleci düzen içinde bulunduğunu açıklayıp yorumlayan ilahlardı.
Hiç bir din dünyayı değiştirmez. Aksine dinler dünyayı değiştiren olgu ve olaylara köleci yaklaşımla ilinek sel bir izah olurlar.
Bu nedenle 6 milyon yıldan beri var olduğunu modelleyebildiğimiz türümüzün, 6 milyon yıldır dünyayı din sel söylemli teolojiyle açıkladığını söylemek, tam bir lafı güzaftır.
Bugünkü teolojik algılı söylemimize göre, çevrenin ilk sel atalar üzerinde teolojik bir baskısı olsa da ilk sel ataların bunu günah, sevap diye anlamlandıracak ve anlamlandırmaları üzerine bindiriş edecekleri hiç bir kolektif olgu süreçleri yoktu.
Oysa dinlere baktığımızda, dinler temel bir kolektif süreç olan kamusallığın veya "kamu mülkiyetinin" üzerine oturmakla; egemenliğini ortaya koymanın inandırma süreçleriyle "ben mülkün sahibi olanım" demekle illüzyon yapıcılığına başlıyordu.
Ön ittifak içinde olan eskiler "ben mülkün sahibi olanım" diyen bu illüzyona karşıydılar. Ortada apaçık olan kamu mülkiyeti vardı. Apaçık kamu mülkiyeti karşısında "mülk benim. Mülkü sahibi olan benim" denmesine göz bağcılığı deniliyordu.
Göz bağcılık hem bu "mülkün sahibi olan benim" diyen söyleme; hem de bu söylemi söyleyenin kendisine sorgusuz sualsiz iman edilmesini istiyordu. Bol bol vaat edede bu gözbağcı oluş karşısında ittifaklıların "bu apaçık bir büyüdür" dedikleri süreç işte bu "ben mülkün sahibi olanım" diyen süreçti.
Teoloji ve dinler groteski anlamlarla birlikte kamusalca anlamlar üzerine oturdu. Kamusal alanın (kolektif alanın-toplumsal alanın) yalıtım gücü vardı. Oysa teolojileri yalıtıp depo ederek geri beslenici depo enerjileri yoktu.
Teoloji, üzerine oturduğu kamu mülkiyeti kamu gücünün depo enerjisine "rızk verme", "takdir etme" "kader, kısmet işi" demekle, unutturma yaptığı kamusal depo gücünü dinler kendisine temel alıyordular.
Dahası ilk sel dönemdeki kişilerinin bir teoloji düşüncesi tasarruf etmeleri demek; zar zor; yarı aç; yarı tok beslenme yaptıkları ortamda fazla enerji harcamasını göze almaları demek olurdu. Üstelik ilk sel dönemin zar zor; yarı aç yarı tok olunan beslenme ortamını dinsel tanımla rızk diye söylemesi tümden tarihsel gerçekliğe aykırıydı.
Bırakın ilk sel ataların depo enerjiye rızk demelerini. İlk sel atalar kimi günlerde besin bulamaz oluyorlardı. İlk sellerin fazla enerji tüketmeye hiç tahammülleri yoktu.
Ceylan peşinde koşan aslan, oyun oynamıyorsa, pratik yapmıyorsa durup dururken aslan koşmaz. Durup dururken aslan enerji savurganlığı içine girmezdi. Atalar da günlük beslenmelerini yapmışsa, oyun pratik yapma dışında günün büyük bölümünü aslan gibi güven içinde dinlenmeyle geçiriyordu.
Şunu iyi bilelim. Doğa içinde yaklaşık 750 milyon yıldan bu yana üst bilinç olsa da teoloji yoktu. Neden? Teoloji salt çevre etkili indüksiyon yansıma olmakla vardı. Ortamda üzerine oturacağı, ilinek sel olacağı üreten kolektif süreç yoktu.
Ve ilk sel dönemdeki teolojinin, çevre etkili indüksiyon yansıma olması; haliyle bir firariler imgesiydi. Bu firariler imgeli ilinek sel indüksiyon enerjileri de kendisini üzerine yaslayıp eşleşme yapmakla ancak anlam bulacağı kolektif somutluğun özne nesnel eylemli koşulları henüz ortam da yoktu.
İlk sel dönem içinde teolojik anlayışın neden olmadığını, daha açık bir biçimde söyleyelim. Totem dönem öncesi ilk sel dönem içinde teolojiyi destekleyecek bir üreten ilişki yoktu. Kolektif bir mülk kavramı ve kolektif bir üretim yoktu.
Kolektif olanları ve kolektif birikimleri keyfine göre rızk diye paylaştıran bir gücün hükmettiği mantığı yoktu. Kolektif olanın üssel açılımı içinde olmakla ittifakı ve kolektif ortamı özelleştirmenin, özelleştirmeyi baz alan dağılıma göre iyi kötü, ahlaklı ahlaksız demenin "irade bilinci" yoktu da ondan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.