YAĞMUR DUASI (1)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yıl 2021. Nisan’ın yirmisi. Bahar güneşi pencerenin perde kıynışığından içeri süzülüşüne dikkatlice baktı uykulu mahmur gözlerle. Daha yeni kalkmıştı. Salondaki mavi kuşuna selam verdi. Küçük kızı Ayşegül’ün hediyesiydi mavi muhabbet kuşu. Babasının doğum gününe kalıcı anlam ifade etmesi için almıştı ona. Kuşlara olan özel ilgisi, özellikle maviye tutkusu kızının ona süprizi idi doğum gününün akşamında. Ona gözü gibi bakıyor, çok sevdiği kızının adı Ayşegül diye hitap ediyordu. Bu isim mavi kuşa çok da yakışmıştı. Hem uzaklardaki kızının özlemini her gün sık sık anarak teselli buluyordu kendinde. Ona günde yeterince zaman ayırır, sohbet ederdi. Kafesinde kalmasını içine sindiremez, sürekli kapısı açık kalırdı. Ayşegül’de bu duruma çok mutlu olur, evin her tarafını dolaşır, çiçeklerin yapraklarını kendine eğlence yapardı. Eve döndüğünde evin salonu sonbahara dönmüşcesine çiçeklerin yaprakları salonun her yerine yayardı. Kızmazdı ona ama gözü gibi baktığı çiçeklerin kurumasından korkardı. Bazen onu kafesine kapatarak evden çıkardı. Yalnızlığının ortağına sert sözler söylemezdi ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın. Hatta afacanlığına bile mutlu oluyordu.
Dün bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve fırtınanın ardından içeri sızan güneşin ışınlarını görünce şaşırır gibi olmuştu. Havanın günü gününe uymadığını iklim değişikliklerine verdi. Öyle ya; mevsimler bile değişmişti. Doğanın düzeni bozuldukça çok yakın gelecekte acunu büyük felaketlerin beklediğini biliyordu. Ülkelerin aşırı sanayileşmesi, doğanın hayat kaynağı oksijen deposu olduğunu unutmuşlardı ya da öyle görünüyorlardı. Doğa ve insanlık düşmanı sermaye sahiplerinin sömürü hırsları nedeni ile yer yüzünü, hatta gökyüzünü, uzayı bile ne hale getirdiklerini gördükçe ellerini Yaradan’ına açar; şer güçlerin elinden insanlığı, her canlıyı, doğayı kurtarması için yalvarır, yakarırdı. Nerede bir toplantı olsa oraya koşar, elinden geldiğince destek olurdu doğa severlere. Bir doğayı koruma gösterinde öylesine öfkelenmişti ki; kürsüde konuşan görevlinin elinden mikrafonu kaptığı gibi içinden ne geliyorsa sömürü çarkını döndürenlere sert eleştiriler yöneltmişti. Sözünü daha fazla uzatmasını istemeyen görevlendirilmiş gizli servis elemanları fazla konuşturmadan polis arabasına yaka paça atılarak karakola götürülmüş, çapraz sorgulamada vatan haini muamelesine tabi tutulmuştu. Doğayı Yaşatalım Derneğinin avukatları devreye girerek paçayı zor kurtarmıştı.
En kırmızı çizgisi doğa, sokak hayvanları, insanlığı katletmeye yönelik GDO’lu tarım, şehirlerin ruhsuz, soluk alınamaz beton yığınları haline getirilmesi, acımazsız sömürü çarkını döndürenlerin insanlığın düşmanı sermaye sahipleri olduklarını biliyor, nefret ediyordu onlardan! Her şey paraydı onlara için! Bu yüzden de zaman zaman tehditlere maruz kalıyordu. Bu cennet vatana zarar verenlere karşı küçüklüğünden beri tepkilerini eksik etmezdi. Rahmetli dedesi Hatıp’ın Osman eğitmişti onu. Doğa aşkını insanlık, tüm canlılara olan sevgi ve şefkat duygularını dedesinden öğrenmişti. Dedesinden öğrendiği ne varsa yaşamına uyguluyordu.
Dedesi Hatıp’ın Osman, vefat ettiğinde ona verdiği yeminini ömrü boyunca tutacağını mezara her gidişinde Yasin-i Şerif ve dualar okuduktan sonra onunla canlıymış gibi sohbete tutuşurdu. Olup bitenleri ona aktarır, öğrettiklerini hayatında uygulamaya koyduğunu ve Allah’tan başka kimseden korkmadığını söylerdi. Haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında susmanın şeytana mahsus olacağının bilincindeydi. Atalarının emanet ettiği yurdu korumanın farz olduğunu çevresindekilere, gençlere anlatırdı. Emperyalizme boyun eğen Osmanlı Türk Devletinin yanlışlıklarına, ihanetine baş kaldıran Mustafa Kemal’in ’’Nutuk’’ ’unu elinden düşürmez, gençliğe hitabesini su gibi içmişti. Gençlerle sohbet ettiğinde mutlaka okurdu. Evinde bile coşarak okuduğunda yer gök inlerdi gür sesinde. Vatan sevdalısı bir yürekti işte...
Pencereye giderek tül perdeyi sıyırdı. Salonun havalanması için camları açtı. Başını dışarı uzatarak şöyle bir baktı. Gökyüzü pırıl pırıldı. Kuşlar çiçeklenmiş ağaçların dallarında hep bir ağızdan koro halinde ötüşüyorlardı. Sokak pek kalabalık görünmüyordu. Sabahın yedisi olduğundan olsa gerek, daha uykusunu alamayanların üzerine sanki güneş doğmamış gibiydi. Telaşlı adımlarla işine gidenler, güneşin doğuşu ile yatağından doğrulanlar fırına sıcak ekmek almak için sokağa çıkmışlardı... Sol tarafına bakınırken emekli, yetmiş yaşına merdiven dayamış Oğuzhan amcayı gördü. Ağır adımlarla, ağzındaki sigarayı karan tren dumanı gibi püfüttüre püfüttüre yol alıyordu. Sigaranın dumanı ciğerlerine tokat attığında boğulurcasına öksürüyordu ardı ardına. Pencere altından geçerken Tuğra seslendi.
-- Günaydın Oğuzhan amca. Hayırdır nereye böyle sabah sabah aksıra tıksıra gidiyorsun? diye seslenen sesi duyunca afalladı bir an. Sesin geldiği pencereye başını kaldırıp baktığında Tuğra’yı gördü. Gülümseyerek ona el salladı.
-- Günaydın evlat. Sabahçılar kahvesi ’’Sabah Keyfi’’’ kıraathanesine gidiyorum. Günlük gazeteleri okurken, sıcak çayları yudumlarken de bizim ahbaplarla sohbet ederiz. Sende gel istersen!.. memleket meselelerinden dem vururuz accık!
-- Teşekkür ederim amca. Evde işlerim var. İnşallah başka bir güne... Sana afiyet şeker olsun çay ve sohbetiniz ama şu mereti bırak artık ya! Bak nasıl da öksürtüyor seni, derken sitemli sitemli Oğuzhan amca kolunu sallayarak;
-- Amaaannn evlat! Bunca yaşadığımız yeter! Atın ölümü arpadan olsun, diyerek sokağın yorgun taşlarına basa basa kaygısız ve tasasız ilerliyordu. Tuğra ardından şaşkın bakışlarla başını sallaya sallaya ’’ Tövbe tövbeee! Hayata küsmüş sanki?’’ diye onun adına üzülüyordü. Yaşlı insanların vurdum duymazlıklarına bir anlam veremiyordu. Yaşlı olanlar nedense böyle tavırlı oluyorlardı, ’’Hayat buraya kadarmış!’’ dercesine...
Pencereden ayrılarak mutafa geçip ocağa çay koydu. Kahvaltılıkları hazırlıyordu radyodan ’’İkimiz bir fidanız’’ türküsünü Tülay’ın sesinden dinlerken.
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
Karabulut
Pazartesi 17 Mayıs 2021
Not: Fotoğraf AKŞEHİR’İN tarihi evleri ve mahallesi.
YORUMLAR
Doğanın en mutlu ve en mesut oldugu saatler, şafak doğarken ki saatlerdir.
Bir saattir kuşların çıkardığı ses armonisi, doğanın misss kokusunu içime çekiyorum.
İnsanların üzerine güneş doğmadan uyandığında günün güzelliğini daha dinç ve bir o kadar umutla hayata bakarak yaşıyorlar.
Yazıda günlük hayatın endişeleri olsada yaşama sevinci mutluluğu var.
Devamını bekliyorum
Saygı sevgiyle selamlar
Ümmühan Yıldız tarafından 18.5.2021 07:33:21 zamanında düzenlenmiştir.
direniş
Var olasın
İleriki bölümlerde asıl konuya gireceğim
selam ve saygılar uzaklardan
direniş
Var olasın değerli kardeşim.
Ağaçların kesimi, ormanların yakılması ve Allah'tan yağmur istemek (!)... Diğer bçlümlerde gelecek...
Bu sa bahın iç açan güzel yazısını okudum. Sanki eski normal güzel günleri getirmişsiniz ne kadar güzel dedim içim açıldı.
Çok teşekkürler Direniş Hocam. Saygılarla...
direniş
Var olasın can.
Yağmur duasını hangi yüzle isteyecekler gelecek kısımlarda...
Yorumun ve desteğin mutlu etti beni.
sevgi ve selamlarımla