- 735 Okunma
- 4 Yorum
- 5 Beğeni
NAZ VE NİYAZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Niyaz iki erkek, üç kız kardeşin olduğu beş çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Niyaz çok küçük yaştayken babası Mehmet, ormanda çalışırken kesilen çam ağacının altında kalmış vefat etmişti. Nigar kadın beş çocukla baş başa kalmış çocuklarının geçimini nasıl yapacağını kara kara düşünmeye başlamıştı. Mehmet’in ölüm travmasının henüz yeterince geçmediği günlerde konu komşular, akrabalar, dostlar karınca kararınca yardım ediyor, Nigar kadın da bu yardımlarla ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Gün oldu, devran döndü, vefatın üzerinden zaman geçtikçe acılar unutulmaya, yardımlar kesilmeye; elde avuçta ne var ne yok tükenmeye başlamıştı. Kolay değildi altı canın karnını doyurmak, sırtını pek yapmak, baba yoksunluğunu hissettirmeden yaşamlarına devam etmelerini sağlamak. Nigar kadın becerikliydi ne iş olursa yapardı, pişirdiği yenilir, yıkadığı giyinirdi. Onun bunu eline avucuna bakmadan kendi işini kendisi görerek, kazancını emeği ile sağlayarak ailesinin geçimini sağlamayı düşünüyordu ama köy yerinde yapılacak iş yok denecek kadar azdı. Ne iş yapabilirim diye düşünürken öğrencilerin beslenmelerine destek için un, süt tozu ve margarin yağı yardımı yapılacağı kulaktan kulağa duyulmuştu. Nigar kadın bu işten kendince bir çıkarım bulunmaya başladı, bu kadar çocuğa gıdaların dağıtımını sağlıklı bir şekilde yapılması için okul müdürüne bir öneride bulunmak ihtiyacı hissederek okula gitti.
“Öğretmen bey malum un var, yağ var, süt tozu var ama helva yok, öğrencilere sağlıklı bir şekilde bu gıdaları dağıtmak için ben bir bedel karşılığı okulda çalışayım, okulun temizliğine, öğrencilerin beslenmelerine destek olayım.”
“Nigar Hanım sen hele bir evine git, ben muhtar ve diğer öğretmenlerle görüşeyim size en kısa sürede dönüş yapacağım, öneriniz gayet makul ve makbul, bu iş olur diye düşünüyorum.”
Nigar kadın çıkmamış canda umut var diye bir umutla evine döndü. İmdat Müdür Nigar kadının önerisini önce öğretmenlerle sonra da muhtar Süleyman ile görüştü. Her iki görüşmede Nigar kadının okulda hademe olarak çalışmasının olumlu olacağı yönündeydi.
Nigar kadın hademe olarak çalışmaya başladı, büyük oğlu Niyaz ise tez elden bir meslek sahibi olayım diye köyde marangozluk yapan Cahar’ın yanında çırak olarak çalışmaya başladı. Bir yerden kapısı kapanan Nigar kadının diğer yandan da açılmış, Allah merhametini Nigar kadına ve çocuklarına göstermeye başlamıştı. Nigar kadın, Niyaz’ın eli ekmek kazanacak kadar iş yapmaya başlayıncaya kadar hademe olarak çalışmaya devam etti.
Niyaz’ın el becerisinin artması ustalık düzeyine çıkması, bağımsız olarak para kazanmaya başlaması köyde genç kızların dikkatini çekmeye başlamıştı. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar ama Niyaz’ın gönlünde komşu kızları Naz yatıyordu. Naz uzun boylu, esmer karakaş kara göz, dudakları kirazı kıskandıracak kadar kırmızı, ince belli, dünya güzeliydi. Onun da peşinde başka gençler vardı ama onun da gönlünden bir yol vardı Niyaz’a karşı.
Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile Naz istendi Niyaz için. Naz’ın ailesi de sıcak baktı bu iki gencin izdivaç yapmasına ve bir ilkbahar günü düğün dernek kuruldu, karınca kararınca yemekler hazırlandı, ikramlar yapıldı düğüne katılanlara. Düğünde gençlerin mutluluğuna ortak olmak isteyenler Tavuk barı, Temür ağa, Ata barı, Baş bar oyunlarını oynadılar ayrıca değişik orta oyunları sergilediler. Orta oyun olarak sofra oyunu, halat çekme oyunu, tekerlek yuvarlama oyunu oynadılar. Gençler arasında güreşler yapıldı, at yarışları düzenlendi, cirit oyunu oynandı kısacası düğün bir eğlence festivali gibi geçti sonunda gençler erdiler muratlarına.
Zaman acımasızdı, Nigar kadın yakalandı acımasız hastalığa, doktor doktor gezdirdi Niyaz ama çare bulamadı sevgili anacığının derdine. Çağırdı çocuklarını hasta yatağının başına “Bana üzülmeyin ömrümün baharını yaşayamadığım Mehmet’im ile buluşmaya gidiyorum, duanızı eksik etmeyin.” Nigar kadın, Mehmet’i ile buluşmak üzere bir sonbahar vakti sevgisine doyamadıklarına el veda etti.
Niyaz kalmıştı yetim, ailesinin bütün yükü yıkılmıştı omuzlarına, gecesini gündüzüne katarak çalışmaya başladı. Ekonomik güçlükler Niyaz’ın köyünden büyük bir şehre göç etmesine vesile oldu. Göç ettiği şehirde marangoz atölyesini kurdu, geçimini sağlamaya başladı. Naz ile Niyaz’ın iki erkek ikisi de kız olmak üzere dört çocuğu oldu. Çocukları büyüdü evlilik çağına geldi, çocukları bir bir evlenerek evden ayrılmaya başladı. Büyük kızı Gül yurt dışında çalışan bir ailenin oğluyla; büyük oğlu Hakan ise büyük kızının eşinin yurt dışında ki bir akrabasının kızı Bahar ile evlendi. Hakan eşi ile iki ay birlikte yaşadı, Bahar daha sonra Hakan’ı da yurt dışına götürmek düşüncesiyle yaşadığı ülkeye geri döndü. Bahar’ın hamile olduğu müjdesini alan Hakan biran evvel eşinin yanına gitmek çocuğunun doğumuna şahitlik yapmak istiyordu ama evdeki hesap çarşıda ki hesaba uymamıştı. Bahar’ın düşüncesi değişmiş, hamile olduğunu bildirdikten sonra bir daha ne Hakan’ı ne kayın babasını ne de kayın validesini aramamıştı, arayanların da telefonuna çıkmamıştı. Bahar’ın ani olumsuz tavrı Niyaz’ın çok ağırına gitmişti, geceleri başını yastığa koyduğunda uyuyamıyor kendi kendine kurgular kuruyor içi vesvese ile doluyordu. Bu şartlara fazla dayanamadı, bir sabah kalktıklarında Niyaz’ın sağ tarafına inme indiğine şahit olmuşlardı.
Naz ile Niyaz baş başa kalmış, Naz, Niyaz’ın sağlığına kavuşması için doktor doktor gezdirmeye başlamıştı. Bildiği, duyduğu ne kadar alanında iyi doktor varsa hepsine götürdü ama her doktor Niyaz’ın durumunun çok ağır bir depresyondan kaynaklandığını; Niyaz’ın sağlığına kavuşması için yaşadığı olumsuz olayların ortadan kalkması gerektiğini söylüyorlardı. Bahar’a tanıdıkları aracılığıyla kayın babasının sağlığına kavuşmasının Hakan ile yeniden bir araya gelmelerine bağlı olduğu bildirildiyse de Bahar hiç oralı olmadı, aldırmadı, ilgilenmedi, eşine geri dönmedi.
Niyaz yıllarca yatalak yaşadı. Naz, Niyaz’ın bakımına ve temizliğine çok itina gösteriyordu. Niyaz’ın ziyaretine gelenler, Niyaz’ın yattığı odanın cennet bahçesi gibi temiz ve güzel koktuğuna şahit olurlardı. O evde bir yatalak hastanın olduğu hiç ama hiç anlaşılmazdı. Naz, Niyaz için bu özeni Niyaz vefat edinceye kadar gösterdi. Naz insanoğlu insan çıkmış, bütün herkesin takdirini toplamıştı. Naz, Niyaz’a gizliden gizliye döktüğü gözyaşları içinde yirmi beş yıl yatalak olarak yattığı yatağı içinde cennet bahçeleri içinde bir cennet varmış gibi bakmıştı. Kaderimiz insanoğlu insanlarla karşılaşmamızı nasip etsin.
YORUMLAR
Duygusal bir köy hikayesi.
Saçını süpürge eden vefakar bir annenin dramı.
Umutların kesilmediği, sevginin yüceldiği, hasret ve özlemlerin çekildiği ve her şeyden önemlisi bir kapıyı kapatan Allah, mutlaka başka kapıları açar. Naz ve Niyazi'n birbirlerine olan bağlılıkları da ayrı bir güzellik tabi.
Güzel olduğu kadar duygusal bir hikaye okudum, kalemizin daim olsun.
Saygılarımla Efendim.
Özer YILMAZ1
Evlilik yolculuğunda gerçek sevgi, fiziksel ve romantik değildir. ,
Eller, birbirlerini kavradığında hüzne yer bırakmadan sevginin sonsuz derinliğinde şefkatle yürümektir.
Bu hikâyede bende en güzel yanımı, Babamı gördüm.
Gerçek sevgi hangi şartlar olursa olsun, değişmeyen ve giderek artandır..
Saygıyla