- 399 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
BİR GARİP ORHAN VELİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Faşizm kol gezmektedir tüm dünyada . Badem bıyıklı, kakülü alnına düşük bir deli, sımsıkı asker elbisesi,dünyayı çiğnemeye hazır çizmeleri içinde, sıkılmış yumruğunu sallayarak bütün halklara tehditler savuran nutuklar çekmektedir. Şaşkına dönmüş devletler bu tehlikeyi en ucuz yoldan savuşturabilmek telaşı içinde bir yandan onunla anlaşmaya, öte yandan ona karşı bağlantılar kurmaya çalışmaktadırlar. Hükümetler devrilmekte, hükümetler kurulmaktadır. Gazeteler o mutsuz sona, 2. Dünya Savaşı’na gidişi gösteren haberlerle doludur her gün. Her devlet, kendi gücü içerisinde bir savaş hazırlığına girişmiştir; asker toplanmakta, manevralar, hava baskını denemeleri yapılmakta, karartma emirleri verilmektedir. Yaşam, birdenbire bir korku havasıyla dolmuştur. Piyasada bir takım mallar çabucak tükenmekte yerine yenileri konulamamaktadır. Daha borsa sözcüğünü bilmeyen, günlük ekmek kaygısı içindeki sınıflar karaborsa sözcüğünü öğrenmektedirler en acı biçimde.
Her zaman olduğu gibi gerek savaş hazırlığı döneminde, gerekse savaş içinde bütün sıkıntıyı en ağır biçimde bu sınıflar çekmektedir. Çoğu ekmeğini günü gününe kazanan işçiler, köylüler, gerilerinde en büyük dayanaklarını, evin orta direğini yitirmiş analar, eşler, çocuklar bırakarak askere alınmaktadırlar. Gözleri geride, belki de dönüşü olmayan bir gidiştir bu. Fırınlarda ekmek kuyrukları .Bir çok yiyecek maddesi vesikaya bağlanmış. Şehirlerin sokakları işsizlerle dolu. Han köşelerinde hastalıktan değil düpedüz açlıktan ölen insanlar. Öte yandan bu sıkıntılar ve çekilen acılar bu emekçi sınıfın toplum düzenindeki ağırlığını her gün biraz daha ortaya koymaktadır. Savaş sonrası, bir yeni oyun içinde de olsa kurulacak olan ’demokrasi’ döneminin tohumları bugünlerde atılmaktadır. Oyuna ihtiyaç duyulan bir kitle belirmektedir yavaş yavaş ortalıkta.
Toplumda her şeyden önce, ekmekten şekerden, gazdan önce yitirilen, yarına güven duygusudur belki de. Herkes Ehrenburg’un o büyük romanında, Paris Düşerken’de anlattığı ruh hali içindedir: aşklar, nişanlanmalar, evlenmeler, sınavlar, bir işe başlamalar, bir işi terk etmeler, tatile gitmeler yani tüm yaşam bir çift sözcüğe bağlanmıştır artık:Savaş olmazsa.
Orhan Veli, ilk gençlik yıllarını bu koşullar içinde geçirmiştir. Doğumuna tarih düşülen bir çocuktur o. Hali vakti yerinde orta sınıftan bir aileden gelmektedir. İlkokulun büyük bölümünü, varlıklı aile çocuklarının gönderildiği bir paralı okulda, Galatasaray’da okumuştur. İlerde şiirini yazmak isteyeceği insanlardan uzak bir çocukluk geçirmiştir:bütün gün bahçede, meyva ağaçlarında oynarlar; Beykoz’da Zeki’nin gazinosuna gelen tiyatrolara:Naşit’lere
Cemal Sahir’lere, Raşit Rıza, Ağopyan ve Karakaş efendilere gitmeler; konu komşuya verilen tiyatro temsilleri.
Orhan Veli çocukluk günlerini ’Masal’ adlı şiirinde şöyle anlatır:
Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde,
Yüzlerde nur, ekinlerde bereket,
At üstünde mor kâküllü şehzade;
Unutmaya başladığım memleket.
Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadının sözü,
Göl başında padişahın üç kızı,
Alaylarla Kafdağına hareket.
İlk gençlik yılları da hemen hemen böyle: geçim sıkıntısız, şiirle, tiyatroyla, uğraşan, edebiyat öğretmenlerinin dikkatini üzerine çeken, üniversite öğrenimine hazırlanan bir gencin ilk sigarayla, ilk içkiyle, ilk aşkla karşılaştığı ’kaygılardan azade’ yıllardır:
Şair o yılları ’Ah Neydi Benim Gençliğim’ adlı şiirinde anlatır:
Nerede böyle hüzünlenmek o zaman;
İçip içip ağlamak,
Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
Hafta sekiz ben eğlentide;
Bugün saz, yarın sinema,
Beğenmedin Aile Bahçesi;
Onu da beğenmedin, parka;
Sevdiğim dillere destan;
Sevdiğim,
Meyil verdiğim;
Ben dizinin dibinde el pençe divan,
Samanlık seyran.
Nerde,
Nerde,
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!
Ancak, bir yıl devamdan sonra üniversiteden ayrılışı ile yaşam başlamış oluyordu Orhan Veli için. Artık baba eline bakan bir öğrenci değildir, büyümüştür, ve işsizdir.
Macera adlı şiirinde,
Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebem kuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.
Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizden, ne gökyüzünden ama...
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.
Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.
diyecektir.
Orhan Veli’nin çoğu zaman yaptığı gibi, şiirde anlattığı kişi kendisi olmasa bile önemli değil. Önemli olan , işsiz kalan, aç kalan, üstü başı erimiş kişilerden zorlamaya düşmeden söz edebilmesidir.
Ayrıca bir yerde yaşamını anlatırken:’Yirmi yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim’ demektedir.
Ardından, savaş içinde geçirilen uzun askerlik yılları geliyor. Gelibolu’nun Kavak köyü. Savaşa ha girdik, ha gireceğiz. Savaşın dünyaya getirdiği yıkıntı ve yoksunluklar o kadar büyüktür ki bir ülke savaşa girmiş ya da girmemiş, hiç önemli değil. Aynı sıkıntılar, aynı ruh hali yaşanıyor bütün dünyada.Bir çok eski değer yargıları yıkılıyor kendiliğinden, yeni görüş açıları çıkıyor ortaya. Özellikle emekçi sınıfların gelişmediği, emekçi sınıf bilincinin güçlü olmadığı ülkelerde ’insan’ üzerinde düşünülmeye başlanıyor. Savaş cephelerinde kurşunlanan,cephe gerilerinde açlıktan, açlığın getirdiği hastalıklardan ölen, boş yere harcanan insan. Ülke savunmaları, savaşta gösterilen kahramanlıklar, milli coşkular ötesinde etiyle kemiğiyle yaşayan, acı çeken açlıktan kıvranan insan düşüncesi. Savaşları çıkaranlarla savaşta ölenlerin ayrı kişiler olduğu apaçık ortaya çıkmaya başlıyor. Faşistlerin yavaş yavaş yenilgiye doğru gidişleriyle daha da gelişecektir bu duygu. Demokrasi cephesi, savaş sonu düzenini daha çok bu sınıfsız, soyut insan temasına bağlayacaktır. Filmler, tiyatrolar, romanlar, şiirler hep onu işleyecektir.
Bizde o yıllarda daha çok Orhan Veli kuşağınca işlenen Küçük Adam teması da bundan başka bir şey değildir. Küçük Adam, yaşam koşullarının ezdiği, eski düzenini yitirmiş, eski ilişkilerinden kopmuş, bir başka yana bağlanamayan, yoksullukların , hızlı bir dönüşümün şaşkına çevirdiği sahipsiz, dayanıksız insanların simgesidir. Belli bir sınıfa sokulamaz.Dünyada, toplumsal düzende yerini bulamamaktadır. Orhan Veli’nin şiirinde bazen memurdur, bazen emekçidir, ama çoğu zaman toplum içindeki yeri kestirilemez, sınfsızdır. Gariptir, bir tren sesine iki gözü iki çeşmedir;ekmek karnesi ve kömür beyannamesi tamam olunca ’Yarına Allah Kerim!’der; içindeki sıkıntıyı, kopmuşluğu yolculuklarla avutmaya çalışır;güneşli , kumru sesli, yemyeşil bahar sabahlarında birden yeniden doğmuş hisseder kendini, ama çok geçmez aynı efkar, aynı gariplik ve yabancılık başlar. Küçük Adam’ ın ruh halinin en güzel anlatımını, kitaplarına tek tek dağılmış şiirlerin hepsinden çok daha derlitoplu olarak şu şiirde buluruz:
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığında hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icat ettik,
Avunamadık
Yoksa biz...
Bu dünyadan değil miydik?
Küçük Adam, toplumda allak bullak olmuş değerler düzeni içinde insanın kendini yeniden bulma çabasıdır. Kendini yeniden bulabilmesi , önce kendine benzemeyen kişilerden sıyrılarak, kendini yapayalnız hissetmekle olabilirdi. Her şeyin sıfırdan başlayabilmesi için sıfıra inmek gerekti önce.
Bir sınıf sezgisi yoktur Küçük Adam’da . Daha çok bir yıkıntının, yitmişliğin bilincini taşımaktadır. Ama bu haliyle de edilgen de değildir. Savaşları çıkaran, insanları ölüme, açlığa mahkum eden kişilerden olmadığını bilmektedir. Kaçıp kurtulmak, uzaklara gitmek, bir liman şehrinde bir balıkçı meyhanesinde balıkçılarla birlikte kadeh kaldırmak arzuları, sınıfından kopmuş küçük burjuva insanının büyük kütleye, gerçek insanlara yaklaştıracaktır. Orhan Veli’nin şiiri için olmasa bile kendi kişiliği için böyle olmuştur bu.
Orhan Veli bu insanların şiirini yazmak için bütün eski bildiklerini bir kenara bırakır. Kökten bir değişikliğe gider:
’...yeni şiirin istinat edeceği zevk, artık ekaliyeti teşkil eden o sınıfın zevki değil. Bu günkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda buluyorlar.Her şey gibi şiirde onların hakkıdır, Onların zevkine hitap edecektir’der.
Kısacası , Garip şiirinin ortaya çıkışında söz konusu olan , basit bir beğeni değişimi , salt sanat endişesi değildir. Her şey, yeni toplumsal ilişkilerin ortaya çıkardığı ’yeni insan’anlayışına bağlanmaktadır. Bu yeni insan, yaşamın çeşitli alanlarında:üretimde, politikada kendini gösterdiği gibi sanatta da gösterecektir. Bütün güçlü-zayıf, güzel-çirkin, atak-zeki, coşkun-içine kapanık, devrimci-tutucu yanlarıyla...
YORUMLAR
bu dünyadan bir garip Orhan Veli gelip geçti. Kızanıda oldu, eleştireni de. Ama o bizden biriydi. Ta içimizden sade anlaşılır. i Anadolunun çileli günleriden sesleniyordu. Yeri dolmadı şiirleri hiç solmadı. Cebi delikti cepkeni delikti yüreği insan doluydu. saygıyla anıyorum. kalemin emeğine sağlık.