- 346 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eşdinsel Hayat
İlkokulu bitirir bitirmez annem elimden tutup beni Edirne İmam Hatip Lisesine yazdırdı. Babam o yıllarda devletin L tipi misafirhanelerinde kalıyordu. Devletin davetine icabet ediyordu. Bizim bildiğimiz buydu. Ablamın çalışkanlığı her daim benim zekamı çöpe atıyordu. Erkek kardeşim zaten erkekti. Annem bana `bir çocuğumda Allah yoluna gitsin istiyorum` demişti. Sanırım benden korkuyordu. Ben laylaylom tabi. Sene 1995 falan. On bir yaşındaydım ve oldukça sessiz ve sakin ama cevval bir kızım. Allah`ı çok severdim, aramı hep iyi tutmaya çalışırdım. Çünkü okulda Allah`ın değişik bir otoritesi vardı. Çok popülerdi. Fıkıh, hadis, Arapça ve Kur`an dersi derken bir de baktım iki yıl geçmiş. Yavaş yavaş sınıftaki hormon kokusu üst sınıflarda tütmeye başlamıştı. Üst sınıflardaki abi ve ablalar birkaç kez bakışsalar akabinde bir hocayla konuşuyorlar ve görüşüp okulun hemen bitiminde evleniyorlardı. Bu ev hanımı oldukları anlamı gelmiyordu. Puan sistemi o zamanlar farklı olduğundan ve ilkokul ardından sınavlı olup, Anadolu Lisesi statüsünde olduğundan çok fazla dehaya da rastlamak mümkündü. En çok Arapça ve Kur`an hocasından dayak yerdim. Disleksiydim. İlkokuldaki öğretmenimin itinasına şapka çıkartıyorum. Çok uğraşmıştır. Ezberim felaketti. On üç yaşıma kadar tek okuyabildiğim kitap `Kaşağı`ydı ve annemden bitirene kadar kaç kez dayak yedim onu da bilmiyorum. Bunu yazarken gülüyorum. Bir de bakkaldan yum yum ve leblebi tozu çalardım çocukken; onlar da aklıma geldiğinde gülüyorum.
Hep bir önceki seneden daha az tebessüm ediyorum. Bu durum hiç de iyi değil.
Okuma ve yazma konusunda tam bir dangalak varsayılıyordum. Ve birçok ödev bana çok zor geliyordu. Ellerimde kırılan cetvellerin acısını hala hissederim. Kadın erkek eşitliği vardı. Adil şiddet. Bu konudaki eşitliğin tek örneklerinden biriydim. Şaka değil; bizim dönemimizde öyleydi. Müzik derslerimde ilahi söylerdik.
O sarı çiçeğe kaç kez aynı soruyu sordum bilmiyorum. Okul bahçesini spor yapmak için erkekler kullanırdı. Bütün haftanın en rahat saati cuma vaktiydi. Okulda tek bir erkek yok. Olsa zaten büyük bir tepki çeker ve... `vurun kahpeye` sendromu yaşanırdı. Biz kızlar da onlar yokken dilediğimizce top koştururduk. Koridorlarda su savaşı yaptığımızı bile hatırlıyorum. İlk kez o zaman kadın ıslaklığının görsel hazlarıma dokunduğunu fark ettim. İlk okulda bir kıza aşıktım zaten. İmam hatipte de eline cetvelle vurduğu için İngilizce hocasının suratına tüküren çocuğa aşık olmuştum. Neyse...
1997 yılında; askerin siyasete dolaylı müdahalesinde birçok öğretmenimi, başörtümü, sınıf arkadaşımı kaybetmiştim. Ben rahatlıkla başını açanlardandım. Çünkü zaten okulun kapısından çıktığımda elimdeydi. Hatta bazen eve giderken oyun oynadığım sokaklarda unuturdum ve sopa yerdim. Sonra mı... Orta sonu okumadan okuldan ben de çıktım. Düz bir ortaokul ardından Edirne Anadolu Lisesi`ne kapağı atmıştım. Kılık kıyafetimin değişiminden bahsetmeyeceğim. Ayak bileklerimin hiç görünmediği bir eğitim alanından pilesiz, yırtmaçlı diz üstü eteğe geçmenin bana kattığı dumuru atlatmam çok kısa sürdü. Sosyalist bir okuldu. Okul müdürü 10 Kasım`da `Atatürk`ü bu Dünya`dan alan utansın` gibi söylemlerde bulunurdu. Kızlar erkeklerle koridorlarda öpüşür, gitar çalıp şarkı söylerlerdi. Yadırganmalarımı yazsam kitap olur. Ötekinin Allah`ıydım. İte kaka tam bir adaptasyonla okulu bitirdim. Herkes benden razı, ben de onlardan razıydım. Ardından üniversiteye girdim ve din referanslı olarak Işık (MFG) Nur Cemaat evlerinde kalmaya başladım. Kırkıncı, Okuyucular ve Yazıcılar`ın evlerinde devam ettim.
Öğrencilerimi iftara götürür ve öğrencilerimin ailelerine ramazanda iftara giderdim. Külliyattan uzun uzun sohbet verirdim. Bir gün öğrencim kitabımın arasında bir yazımı okumuş ve ifşa etmişti. Ve beni hiç ilişki yaşamamış dahi olsam tehdit olarak gördüler ve uzun bir zümre (o konuşmalar hala kulaklarımda çınlar) sonrası aralarından çıkardılar. Donanımlıydım, yetişmiş bir eleman. Nakşibendi medreselerine sığındım. Şartları gereği tam takva kapandım. Panseksüel olduğumu çok net bir şekilde çocuk yaşlarımda hissettiğimden bu tarz cemaat evleri ve tarikat evlerinde barınabiliyordum. Nefsimi idare ediyordum.
Dinin içinde olmak vardı; bir de dinin içinde olması. Din benim içimdeydi. Ama bütün okulda yayılan dedikodulardan Sivas genelindeki cemaatler, tarikat ve türevleri kimliğimi öğrenmişti. Sivas`ta barınmak için çok çeşitli Kürt, Alevi, Anadolu Gençlik ve ADD evlerinde kaldım. Ajan olarak kabul edildiğim de olmuştu. Sınıftaki tek kızdım. Orası, burası derken en son Sivas Polis Emniyet Yurdu`nda altı ay kaldıktan sonra mezun oldum. O gün bugündür Sivas`a gitmedim.
Diplomam dahi oradadır. Aslında detayları var, yaşanılan bu hikayenin tuhaf detayları ama ana başlıklarla ancak bu kadar `kısaca` özetleyiverdim.
Otuz yaşındayım ve hayatımın 22 yılı tek bildiğim, tek öğretilen, ezberim Allah`tı. Şimdi bildiğim her şeyi bir kenara atıp yaşıyorum. Bazen bilmezlikten geliyorum. Aptala yatıyorum. Zaten bildiklerimi de unuttum. Hala anlam veremediğim ve artık vermek de istemediğim şeyler var. Var olduklarını da unutmak üzereyim.
Ha şimdi uzun uzun bunları neden yazdım; hani o ilk okulda aşık olduğum kız vardı ya; bir de ortaokulda İngilizce hocasının suratına tüküren ve aşkımı kazanan çocuk... Geçen sene evlenmişler.
Etmeyi unuttum ama edilecek bir duam kaldıysa da onların olsun...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.