- 687 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
Bir Yazın İkindi Vakti
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sıcak bir yaz gününün ikindi vakitleriydi. Odunların tamamen kararmış, ateşin sönmek üzere olduğu şöminenin tam karşısında beyaz ve parlak bir çift ayakkabı özenle yerleştirilmişti. Parmak uçları sahiplerine kavuştukları gibi gitmeye hazırlanmışçasına kapıya dönüktü.
Leydi Maria üst kısmı paslanmaya yüz tutmuş eski ve küçük aynanın karşısında elbisesinin orta kısmını avuçlarındaki bütün güç ile bedenine bastırıyordu. Ütülenmiş olmasına rağmen ufak bir oturuş kalkıştan sonra kırışacağından endişeleniyordu. Kırışık elbiselerden hiç hoşlanmazdı.
Hafifçe sağa, ardından sola dönerek eteği bel kısmına göre oldukça bol kalan kırık pembe elbisesine son defa göz gezdirdi. Saçlarını bozmamaya dikkat ederek arkasına aldıktan sonra ayakkabılarını giydi, küçük evinin kapısını kilitleyip çıkmaya hazırdı.
Güneşin batmak üzere olmasının yarattığı sarımsı ışıklar yerdeki çimlerden, evlerin renksiz taş duvarlarına kadar tüm cephelere yayılmış sıcak bir akşam üstü görüntüsüne neden olmuştu. Bakışlarını ana yola çeviren genç hanım, kendisini beklediğini ufak bir el işareti ile belirten arabacıyı farkettiğinde o yöne doğru yürümeye başladı. Şapkasını çıkaran adam kısaca eğildi ve bir eliyle kapıya uzanıp diğer elini de yardım için uzattı. Kıyafetinin eteğini tutarak ipek kumaşlarla kaplı araba koltuklarına yerleşti. Heyecanını dizginlemek için gözlerini hemen dışarıya dikmişti. Tüm kapılar kapandığında başlayan minik sarsıntı, harekete etmeye başladıklarının kanıtıydı. Leydi Maria birbirine kenetlendiği elleriyle sabırsızlıkla yolculuğun bitmesini bekledi
Birkaç kere ailesi, işi gibi konuları sorma nezaketinde bulunduğu arabacı adam ise bu daha önce denk gelmediği hanımefendinin oldukça sıradan bir isme sahip olduğunu düşünüyordu. Maria. Efendisinin neden sadece onun için araç yolladığını düşünüyorken, ’mutlaka kendine göre bir sebebi’ vardır diye düşünmüştü
Tekerleklerin dönüş sesi hemen yakınından geçtikleri sahilden yükselen dalgaların sesine karışarak, yol boyunca genç hanıma eşlik etmişlerdi. Ardından nihayet araba durmuş, beklenilen an gelmişti
Leydi Maria derin bir nefes alarak yavaşça arabadan indi, ve hemen önünde uzanarak yükselen geniş merdivenlere baktı. Beyaz ayakkabılarının temizliğinden emin olduktan sonra teker teker çıkmaya başladı. Aklını kurcalayan hemen hemen hiçbir şey yoktu, tek isteği bu daveyi yeterince eğlenerek geçirmekti. Ufak ömründe edineceği yeni bir tecrübe için heyecan duyuyordu, zaten pek de gamlı biri olduğu söylenemezdi
Kocaman kapı tam önünde durdugunda ağır ağır açıldı, gözlerini her bir ayrıntısında gezdiriyor ve içeriyi saniyeler öncesinden görmek için başını hafifçe uzatıyordu. Önüne, tavandaki işlemelerin yansıdığı parlak zeminli bir koridor çıktığında ne yapacağını bilemeyip etrafına bakındı. Saçlarını kabaca eliyle yana yatırmış araba şoförü yanına gelene kadar olduğu yerde durdu
"Buyrun" diyerek işaret etti tekrar. Genç hanım gülümsedi ve zemine her bastığında ufak bir tıklama sesi çıkaran ayakkabıları ile koridorda yürümeye başladı. Tavan o kadar yüksekti ki uzun süre bakarsa başı dönecek gibi hissediyordu, duvarlarda ise kocaman, iç içe girmiş insan ve bazı hayvanların kabartılarak ya da oyularak çizilmiş resimleri vardı. Belli bir senaryosu olup olmadığını anlayamamıştı çünkü varacağı yerin merakı odaklanmasını engelliyordu. Yer yer yerleştirilmiş büyük mumlar ve aynalar başını her yan tarafa çevirdiğinde koyu renkli uzun saçlarının ve kehribara kaçan gözlerinin yansımasını görmesine sebep oluyordu. Sürdüğü, giydiği ve taktığı her şeyin abartılı olup olmadığını iyice kontrol ediyor, sonrasında kendini uygun şekilde hazırlandığı konusunda motive edip önüne dönüyordu.
Oldukça uzun olan koridorun sonuna yaklaştıklarında, kulaklarına değen kalabalığın sesiyle derin bir nefes aldı. Kafasını dik tutarak yürümeye devam etti, sonunda gümüş-altın rengi yemek takımları ve orkestranın bulunduğu hole girdiklerinde gözleri büyüdü.. Havaya birbirlerine çarpan kaşık çatalların sesleri, taze pişmiş hindi ve salata kokuları hakimdi. Renk renk, kimisi dantelli kimisi tüllü kimisi parlak satenden elbiseler ve takımlar arasında başını önünde yürüyen arabacının siyah ayakkabılarını görecek şekilde kaldırmış, adımlarını hızlandırarak onu takip ediyordu. İnsan yoğunluğundan dolayı ısınmış ortama rağmen üzerinde hissettiği bakışlar açıkta olan kollarının üşümesine sebep olmuştu. Önünü görebilmek ya da geçme amacıyla izin istemek için yerden kaldırdığı bakışları bir yabancının yüzüne her çarptığında geriliyor ve kollarını kendine sarma isteği ile doluyordu. Kendini zorlayarak insanların arasında tanıdık bir yüz aramaya cesaret ettiğinde ise kendisine bakarak fısıldaşan ikilileri görüp vazgeçmişti. Duruşunu bozmadan farklı yaşlarda, farklı cinsiyetlerde ve farklı mecralardan toplandığını anladığı tüm davetlilerin arasından sıyrılmış ve rehberi misali başka bir kapıyı açan adamın arkasından yürümeye devam etmişti.
Aslında davet için geldiğini ve az önce sıyrıldığı kalabalığın içine karışıp geceye kadar yiyip içip yeni insanlar ile tanışması gerektiğini biliyordu. Fakat hala sıkıyor olduğu avuçları bunun onu oldukça gerdiğini kanıtlıyordu bu yüzden yeni bir koridora girerken sesini çıkarmamıştı
Öncekinden daha kısa bir yürüyüşten sonra az önce çıkmış oldukları hol ile neredeyse aynı büyüklükte, hatta misafir bulundurmadığı için daha büyük görünen yeni bir salonda buldu kendisibi. Uzun ve ince birçok mum yemek masasının üstüne, etrafına, köşedeki büyük kahverengi piyanonun üzerine, salonun hemen hemen her köşesine yerleştirilmişti. Bundan olsa her yer gerek oldukça aydınlık görünüyordu. Tavan yine yüksekti ve koridorda bulunan resim şeridi burada da sürüyordu, ta ki tavandaki kubbenin orta kısmına kadar.
Bakışlarını bu saray gibi mekândan güçlükle alan Leydi Maria, yemek masasının önünde arkası dönük olan beyefendiye çevirdi. Beyaz gömleğinin bel kısmında başlayan yüksek siyah pantolon giyinmiş ve duruşu bir erkeğe göre oldukça ince olduğunu gözler önüne sermişti. Düz saçları, gömleğin rengine tezat oluşturacak koyulukta boynunun altında beyaz taşlı bir toka ile bağlanmıştı. Genç hanımın bulunduğu açıdan yalnız bardakları doldurduğu için hareket eden elleri görünüyordu
Elleri çok güzeldi, bir erkek eline göre oldukça inceydiler
Bu ufak bekleme süresinden sonra beyefendi arkasına hiç dönmeden Leydi Maria’nın hemen yanında duran arabacıya doğru sağ elinin iki parmağını kaldırarak bir işaret yapmış, bunun sonucunda arabacı eğilip kalkarak salondan çıkmıştı.
Arkasından kısaca bakıp önüne dönen genç hanım eş zamanlı olarak elinde tuttuğu uzun ince bardak ile kendisine dönen bir çift göz ile karşı karşıya kalmıştı
Yüzünün iki tarafına düşen siyah ince tutamlar gözlerinin koyu mu koyu hareleri ile uyum içerisindeydi, kaşları ve kirpikleri yok denecek kadar seyrekti ve yüzü de neredeyse renksiz sayılacak kadar açık renkliydi.
Oldukça nadir denk geldiği özellikler olmasına rağmen, yüzünü görür görmez Leydi Maria’nın içinde oldukça tanıdık bir his uyanmıştı
Karşısındaki, yakınen tanıdığı biri gibiydi
Genç adam dudaklarına yayılan gülümseme ile, doğrudan Maria’nın gözlerine bakarak konuşmaya başladı
"Gecikeceğinizden endişelenmiştim" sesi görünüşü ile uyumsuzluk yaratmayacak bir tondaydı.
Kalın yüzükler taktığı parmakları ile kavradığı bardağı kibarca uzatarak "Hoşgeldiniz" dedi
Kısa sürelik şaşkınlığın ardından tek bacağının üzerinde hafifçe eğilerek teşekkür etti. Gözlerini baştan aşağı döşenmiş masaya çevirip misafirlerin bir kısmının buraya çağrılma ihtimalini hesap etti, her ne kadar biriyle yalnız olmak daha kontrollü davranışlar gerektiriyor gibi görünse de bir çok gözün üzerinde olmasına tercih edeceği bir durumdu
Ayrıca ilginçtir ki kendini rahat hissediyordu
Uzun kolunu masaya uzatarak elindeki bardağı bırakan adam, bir kadınınki kadar zarif elleriyle masa örtüsünü düzeltirken
"Nasıl buldun?" dedi.
"Afedersiniz... anlayamadım"
"Duvarları"
"Ah... evet"
Geldiğinden bu yana inceledigi duvarlara hızlıca tekrar göz gezdirdi ve elinin biri ile saçlarına dokunarak hafifçe gülümsedi
"Resimlerden pek anlamam ama güzel görünüyorlar" gülümseyerek kafa salladı
"Resimlerle ilgilenmiyorsunuz demek..." dedi. "Çizmeyi severim ben" diye ekledi gülerek.
"Hele yağlı boya tablolarını"
Gülümsemesi iç ısıtıcıydı. Herhangi bir derdi olan birinim bu genç adamın gülümseyen yüzüne bakması yeterli gibi gelecek kadar iç ısıtıcı bir gülümseme...
Leydi Maria da gülümsedi. Elbisesinin eteğini avuçlarının arasında sıkıyordu farkettiğinde kırışmış olabilir endişesi ile hemen bırakmıştı. Boşta kalan ellerini kendine sardı.
"Merak ediyorum da, rica etsem benimle dans etmek ister misiniz?" Heyecanlandığını hissetti, davetler dans etmek içindi zaten fakat bu ani soruyu beklemiyordu. Önceki salondan buraya taşan hiçbir gürültü yoktu, tabi müzik de...
Kafasını salladı. Beklediği onayı alan adam, gömleğinin kıvrılmış kollarını düzelterek ellerini iki defa birbirine çarptı. Alkış gibi çıkan ufak ses salonda yankılanır yankılanmaz nereden geldiğini bilinmeyen ince bir keman sesi Leydi Maria’nın kulaklarını doldurmuştu.
Salonun ortasında duruyorken kendisine elini uzatan koyu göz bebeklerine baktı. Ve gülümseyerek sağ elini avucuna yerleştirdi. Daha önce dans edip etmediğini, dolayısıyla nasıl edildiğini de hatırlamadığını farkettiğinde bunu dile getirmişti. Fakat genç adam hiç sorun olmadığını, sadece duyduğu şeyi hissetmesini söylemişti ona.
Söylediği tüm kelimeler, cümleler, ne kadar sıradan olurlarsa olsunlar söyleme şekli ve sonrasında gülümsemesi Maria’nın çekingenliğini alıp götürüyordu.
Karşısında kısa süre önce tanıdığı bir adam değil de uzunca yıllar beraber büyüdüğü biri varmış gibi hissediyordu. İnsanlar arasında dik yürümeyi kendine sürekli hatırlatırdı, fakat bu... dans ederken bile kendini buna zorlamamıştı. Yakınlığı dert etmemişti. Huzurlu hissediyordu. Bilmiyordu. Ve bilmemek onu rahatsız etmiyordu.
"Saçlarınız güzel kokuyormuş" dedi yavaş adımlarının arasından
"Teşekkür ederim. Normalde pek fazla insan görmediği için nadiren duyuyorum bunu."
Maria’nın gözlerine bilinçli bir gülümseme ile baktı
"Görünmüyorlar mı?"
"Evet." Soruyu kendi de düşündü
Sahi, saçlarını normalde göstermiyor muydu? Hatırlamaya çalıştı. Evet, saçlarını kapatıyordu. Öyleyse.. neden şimdi, burada, onları göstermekten çekinmemişti
Adımları yavaşladı. Genç adam tek elini bırakarak elini Leydi Maria’nın alnına uzattı ve kafasındaki ince tacı düzeltti.
"Öyleyse, şanslıymışım" tekrar gülümsedi
Tekrar ve tekrar
Leydi Maria her bir şey hatırlamaya çatıştığında gülümseyecek gibi gülümsüyordu
Pek iyi bir hafızası yoktu
Bugün davetli olduğu yeri bile zar zor hatırlamıştı
Bu yüzden üstünde durmak istemiyordu. Elbet hatırlamadığı çok ayrıntı olacaktı
"Piyano çalmayı biliyor musunuz leydim?"
Durdu ve kafasını iki yana salladı. Tek eli genç adamın avucunda kendisini taburenin yanına yürütmesine izin verdi. Oturmadan uzun parmaklarını tuşların üzerinde gezdirdi ve gittikçe incelen bir melodiyi serbest bıraktı. Leydi Maria ellerine her baktığında büyüleniyor, bu kadar ince ve uzun bir bedene sahip olduğu için mi ellerinin böyle zarif göründüğünü merak ediyordu. Kendi ellerine baktı, kendi parmakları da uzun inceydi fakat kesinlikle karşılaştıracak kadar değildi. Uzun ve siyaha boyanmış tırnaklarını görünce kaşlarını çattı tekrar. Üzerindeki elbisenin tonu ve biçimi ile alakasız olması içinde ufak bir pişmanlık uyandırdı. Ne tezatlıktı bu! Gelmeden kontrol etmek, değiştirmek iyi olabilirdi. Fakat daha şimdi farkediyordu
"Denemek ister misiniz?" İrkilerek tekrar siyah gözlerine, sonrasında piyanoya baktı
"Çalmayı bilmiyorum"
"Bilseniz de bilmeseniz de, ister misiniz?"
Kafasını sallayatak istemeyi düşündü. İsterdi elbet. Siyah tırnaklarını ufak bir mahcubiyet ile tuşlara uzattı, tıpkı giriş koridorunda olduğu gibi burada da mumların arkasına yerleştirilmiş aynalar vardı, kendi yansıması ile tekrar göz göze geldi. Saçları bozulmamıştı, göz makyajı duruyordu, elbisesi de ne çok abartılı ne de çok sadeydi. Üstelemedi, kendine göre belli bir sıra oluşturarak tuşlara basıyor ve bir melodi tutturmaya çalışıyordu. Çıkan ses kulağa harika gelmese de, en azından tırmalamıyordu da.
"Ne güzel..." diye mırıldandı genç adam, elini yasladığı piyanodan çekmeden gülümseyen Leydi Maria’nın yüzüne göz gezdirdi
"Eğer öğrenmek isterseniz, buraya belli aralıklarla gelebilirsiniz. Size öğretmekten onur duyarım Sevgili Helen"
Helen.
"Helen mi?" Gözlerini kıstı, dikkatle karşısındakinin gözlerine baktı
"Bu adı nereden biliyorsunuz?" Söylediğini hatırlamıyordu. Hatta bu genç adamı nerede gördüğünü de hatırlamıyordu
"Ah... diğer adınız. Tamamı Maria Helen. Değil mi?" Dudakları şaşkınlıkla aralandı, iyi de bu bilgiyi nereden biliyordu. Söylemediğine emindi. Onu nereden tanıyor olduğunu dahi hatırlamıyordu
"Anneniz aralıklarla sizi böyle çağırmaz mıydı?" Yutkundu. Tırnaklarına baktı. Üzerindeki ortaçağdan çıkmış gibi görünen elbiseye baktı. Buraya araba ile geldiğini hatırladı. Hangi yıldalardı? Konsept miydi yalnızca bu. Her şey bir anda yabancılaşmış gibi hissetti. Hatta karşısındaki beyefendinin daha önce kimsede görmediği bir kibarlığa sahip olduğu aklına geldi
"Ben..." adını düşündü. Annesinin çocukken mırıldandığı adı. Annesi neredeydi? Kendisi neredeydi? Kaç yaşındaydı? Hobileri nelerdi?
Neden davet edilmişti?
"Ben rüyadayım... öyle değil mi?" Diye mırıldanarak buruk bir gülümsemeyle. Ve uçup giden huzurlu hislerin eşliğinde karşısındaki adamın gözlerine baktı
Tepkisiz fakat kesinlikle boş bakışlar değildi gördükleri. Tam cevap vermesi için ısrar edecekti ki soluk borusunu yakan bir sıvının varlığı ile duraksadı. Tutunacak yer aradı ve genç adamın omzuna elini uzattı. Susmayı sürdüren yabancı hızlıca bir mendil uzatmış, Maria eline aldığı anda ağzına kapamıştı.
Ağzına gelen acılık ve boğazındaki tahriş oluyormuş hissi elini biraz geriye çekip bakmasına neden olmuştu. Mendilin üzerine mürekkep gibi dağılan siyah sıvıyı böylece görmüştü.
İçinde adeta alev alan bir korku ile ağzını iyice silip az evvel bakmış olduğu aynaya tekrar baktı.
Burnu kaşınıyordu. Öyle ki sanki kanıyor gibi hissediyordu. Burun deliklerinden bi tanesini kafasını hafifçe kaldırarak incelediği sırada aynı siyahlığın ince bir çizgi şeklinde aktığını gördü. Nefes alışverişi göğüs kafasını ağrıtacak kadar hızlanmıştı.
"Neden böyle oluyor ki?.." diyerek sağ tarafında kendisini dikkatle izleyen beyefendiye baktı
Kendisinin bu halinden çekinmediği için ondan ürkmeli miydi onu bile bilmiyordu
Gözleri yanmaya başladı. Adamın kendisine seslendiği yanılgısına kapıldı. Sanki içine bir şey kaçmış da kaşınarak bedenini dışına çıkmak için onu zorluyorlardı. Tekrar aynaya döndü, aynı siyah sıvının göz çukurundan süzüldüğü gördü
"Hayır" dedi. "Durmuyor"
Parmak ucuyla silse de, yeniden akıyordu. Bileği ile burnundan ayrıca akanı da sildi. Ağlamıyordu ama siyah sıvı inatla yanaklarından süzülerek öyleymiş gibi hissettiriyordu. Ağzının kenarı, yanakları ve burnunun altında biriken siyahlık çenesinden kırık pembe elbisesine damlıyor ve dağılıyordu. O kadar gerilmişti ki, düşündüğü her şey uçup gitmişti bir anda
Tekrar kusacak gibi hissettiğinden eliyle ağzını kapadı. Genç adam kolunu şaşkınlık beslemeksizin sırtına dolamış ve ayakta durması için yardım etmişti
Fakat nafileydi. Maria siyaha boyanmış ellerini bu adamın beyaz gömleğinin koluna bırakmış, yüzünden akan siyah sıvı görüşünü zorladığı için göz kapaklarını zorlukla aralıyordu
Son gördüğü şey, kirlenmiş beyaz gömlek ve kararmış yüzünün arasında parlayan açık renkli gözleriydi