- 464 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
DÜŞÜNSEL ÇÖLLEŞME
DÜŞÜNSEL ÇÖLLEŞME
Antakya – Atayurt Gazetesi
Bir ülkeyi çökertmenin en siyasi stratejik yolu: O ülkenin entelektüel birikimini; bilimsel düşünen, soran, sorgulayan, araştıran: Dünyadaki bilim, sanat, teknoloji gibi çağdaşlaşma ve uygarlaşma gelişim ve değişimlerini takip eden…
Kendi ülkesinde halkının bağımsız ve özgürce, onurluca, alnı ak, başı dik, namusuyla yaşamasını savunan ve bu yolda mücadele eden aydınlarını katletmekten; sözde aydınlarını da satın almaktan...
Beyin gücü – düşünen gençliği, başka ülkelere kaçmaya zorlamaktan - düşünsel olarak çölleştirilmesinden geçer.
Bir ülkenin düşünsel çölleşmesi ülkenin eğitimini, dilini bozmak ve dününü unutturmakla… Siyasi iktidarlarını ve aydınlarını satın almakla… Bütün bir ordusunu çökertmekle… Ekonomisini, topraklarını, enreji kaynaklarını ele geçirmekle… Üretimden koparıp tüketmeye - bir kuru soğana muhtaç bırakmakla… Sadaka yaşamına tutsak etmekle… Toplumu, midesinden başka bir şeyi düşünemez duruma getirmekle… “BİAT” kültürünü egemen kılmakla… Sinsice kurgulanmış son ve öldürücü darbe: Beyinsel çölleşmesini gerçekleştirmekle ülke çökertilir.
İtalyan düşünür, devlet adamı, diplomat, askeri stratejist, şair Nicolo MAKYAVELLİ şöyle diyor: İnsan yığınları büyük hırsıza kızmaz, çünkü onunun da özlemi odur. İnsan yığınları yalancıya kızmaz, Kendisi de yalancıdır da ondan. İnsan yığınları yoksula kızar: “APTALLIĞINDAN” der.
Büyük Dahi Atatürk’ün ölümünden sonra: Aydınlanma devrimlerinin kesintiye uğratılması… Emperyalizmin iktidara getirdiği Demokrat Parti’nin Genç Cumhuriyete, çağdaş ve uygar kuşaklar yetiştirecek; Köy Enstitülerini kapatması ve Emperyalizmin “Yeşil Kuşak - ümmetçi” projesini uygulaması… Yurttaş olmaya başlayan insanımızın yurttaş olma gelişimini – bilincini durdurmuş… Liberalizm yutturmacısını savunan, kalemini (Namusunu) satan, yetmez ama evetçi, yüz karası dönek devrimciler… Halkın, Osmanlı’daki “Yığın” teslimiyetine – biat kültürüne yeniden tutsak edilmesini… Ülkemizde “ENTELEKTÜEL - DÜŞÜNSEL ÇÖLLEŞME”Yİ getirmiştir.
Bizim ve tüm İslam ülkelerinin en büyük kör döngüsü: Emperyalizmin güdümdeki totaliter – despotik yönetimlerinin, dünyayı öngörüyle yorumlayıp yönlendirecek olan Kendi aydınlarına ve özellikle de “KADINA” yaşama hakkı tanımaması; düşünsel kısırlığı - entelektüel çölleşmeyi - egemenliğinin kaybını – tutsaklığını getirmiştir.
Kökten dinci, faşist şeriatçı cehalet: Kururcu, kurtarıcı, güzelleştirici, üretici, yaratıcı ve bütün üstün niteliklere sahip “KADININ”; erkek denilen vahşi yaratığı, tarih boyunca eğitip uygarlaştıranın, ayaklarının altına sözde cenneti serdikleri “KADIN” olduğunu bilemeyecek kadar akıl fukarasıdır.
Bu bilimsel sosyolojik akışı kavrayamayan… İnsana dair duygulardan yoksun, akıl kıtlığı içinde olan bu şeriatçı faşist anlayış… Ben merkezli çölleşmiş, kanlı ve kinli yürekler – ilkel ve çağdışı olan karanlık kafalar; kadını küçümser, yok sayar… Onu, sadece hayvani duygularının aracı… Çocuk (CİVCİV) üreten bir fabrika… Hizmet mahlûku görür.
Kadının, onursal bir varlık ve varlığının yarısı olduğunu… Cehaletin, kokmuş karanlıklar gibi bütün iğrençliklerin düşmanı - savaşçısı; uygarlığın mimarı, insanlığın kurucusu… Kadının toplumların uygarlık barometresi – ölçüsü olduğunu düşünemeyecek kadar ilkel, akıl ve mantık yitikliğidir şeriatçı zihniyet.
İslam coğrafyası bir tahterevalli üzerine kuruludur: Bu tahterevallinin bir ucunda, insanlığın aydınlık yarınlarını kurmanın temeli felsefe – bilimsel bilgi; diğer ucunda ise, İslam ve Kur’an maskeli, Emperyalizmin güdümündeki Emevi – Vahabi Irkçı Faşizminin halkları birbirine boğazlatan kapkara cehaleti vardır.
Bilgiden - aydınlık yarınlardan yana olanlar: İnsanlığı, karanlıktan aydınlığa çıkarmak… Ve kardeşçe yaşamak için; iğne ile kuyu kazarlar – şiir yazar, türkü yakarlar…
Cehalet tarafında olanlar ise insan yakarlar, insan ciğeri yerler… İnsanlığın tarihi mirasını TALİBAN ve IŞİD gibi yakarlar, yıkarlar; “İçine Tükürürler, Ucube” derler. İnsana, Doğaya ve Kendileri gibi düşünmeyen herkese… Kendi Kendilerine bile düşman, birbirlerinin cellâdı olan İslamofaşistler…
Göğe ağmış ıssız, vahşi dağ başlarının doruklarında, koyaklarında… Donduran soğukların, baharların haşmeti sultanı nazlı, narin, taze gelin KARDELEN çiçeği gibi açan ve yaşama umudu, inancı veren ve bütün güzelliklerin, aydınlık yarınların - ala şafakların toprak anası “KADINI” iblis ilan ederler, baş düşman sayarlar.
Onlar ki Kendi ülkelerini çökerterek, Emperyalizme peşkeş çekmeyi; İBADET SAYARLAR…
23 Temmuz 2019 // ANTAKYA