- 516 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
794 – ANNELER GÜNÜ HEDİYESİ
Onur BİLGE
Bahtiyar Bey’in Virane Kafe’ye tekrar gelmesi bizi bahtiyar etti. Onun dedeyle yapmış olduğu konuşmalardan çok hoşlanıyoruz. İlginç konular açılıyor ve tartışılıyor. Bu defa da rahmetli annesiyle babasının arasında geçen bir konuyu gündeme getirdi.
“Anneciğimi çok severdim. Onu bir trafik kazasında, henüz kırk üç yaşındayken kaybettik. Genç yaşta göçüp gitti bu dünyadan. Ona yanmıyorum o kadar da kendisi için hemen hemen hiçbir şey yapamamış olması beni kahrediyor! O yüzden özellikle babama çok kızıyorum.”
“Neden evladım? Baba atadır. Saygıyı da sevgiyi de fazlasıyla hak eder. Anne ondan çok daha önemlidir ama baba da yabana atılmaz! Neden kızıyorsun ona? Hayatına müdahale ettiği, özellikle evlenmen konusunda tavır koyduğu için rahatsızlık duyduğunu biliyorum da...”
“Babam, annemi çocuk denecek kadar küçük bir yaşta kaçırmış. Oysa ailesini ikna etmeye çalışabilirdi. Buna gayret etmediği halde düğün masrafından kurtulmak, evliliği bedavaya getirmek için bu yolu tercih etmiş. Bu bir!
O kadar kıskançmış ki garibime göz açtırmamış! Küfür, dayak, ona keza! Yaşadığı sürece karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemiş yani. Bir buçuk iki yaş arayla bir sürü çocuk sıralamış! Bu iki!
Anneciğimin dini bilgisinin olmamasından faydalanarak onu kendisine kul köle etmiş. Sömürünün böylesi dayanılacak gibi değil! “Senin cennetin, benim ayağımın altında! Kocasının razı olduğu kadın, cennetin hangi kapısından girerse girsin! Kocan senden hoşnutsa, cennetliksin! Aksi halde cehenneme hazır ol! Onun için sen benim gönlümü hoş etmeye bak!” demiş. Emrine âmade etmiş onu. Anneciğim, gündüz onca çocukla uğraşmış, gece de babamın emrinde sabahlamış. İbadete dahi vakit bulamamış zavallım. Bu da üç!
Babamın bana bakan yüzü nasıl olursa olsun, babamdır, sayarım da severim de! İtaat da ederim. Bak, bu yaştayım, evlenmeme rıza göstermediği, eski hanımıma dönmemi istediği için onu çiğnemiyorum. Evlenmiyorum. Onunla bununla günübirlik ilişkilerle günaha giriyorum. Buna en büyük sebep odur ama hakkım helal olsun yine de! Beni deli eden, ben daha küçükken, annemi korumaktan acizken olan bu bahsettiğim olaylar nedeniyle babama diş biliyorum!
Ölümünden birkaç ay önceydi. Annemle beraber hastaneye, anneannemi ziyarete gitmiştik. İçeriye girmek için ziyaret saatini bekliyorduk. Bahçede bir sırada oturuyorduk. Yanımıza yaşlı bir hanım geldi. O da annemin yanıma ilişti.
İki kadın bir araya geldi mi ne yapar yapar birbirleriyle tanışır ve ayaküstü de olsa konuşur, anında kaynaşıverirler. Erkekler bu konuda onlardan bir adım geridedirler.
Bizimkiler de selamlaştılar. Tanıştılar. Nereli olduklarını sorup öğrendiler. Yetmedi, neden geldikleri hakkında bilgi alışverişi ettiler. Hastalarının yakınlık derecelerini ve hangi dertlerden mustarip olduklarını sorup öğrendiler. “Tamam, şimdi rahatladılar! Sükûnete ererler artık!” diye düşünmeye başlamıştım ki nerde oturduklarını sordular. Bir adres alıp vermedikleri kaldı. Laf döndü dolandı, kocalara geldi. Annem dedi ki:
"Bizim beyin dediğine göre, Kuran erkeklere hitaben yazılmış. Kadınlar sadece eşlerine hizmet etsinler ve onları hoşnut etsinler, yetermiş. Onun için ben kocamın bir dediğini iki etmemişimdir!"
“Olur mu yavrum! Kur’an’da Allah “Ey erkekler!...” diye hitap etmiyor ki! “Eyyühen nâs!...” Yani “Ey İnsanlar!..” diye hitap ediyor. “Kadınlar muaftır!” demiyor ki! O yanlış biliyor. Ya da kasten yanlış olanı söylüyor. İşine öyle geliyordur. Sen ona inanma! Aman ibadetinden geri kalma! Sonra helak olanlardan olursun! Herkes kendisinden mesul!” dedi yaşlı hanım. Gözlerine bakınca haşyetten korkunç bir hal almış olduğunu gördüm. Dediklerini kâfi görmemiş olmalı ki aynı yüz ifadesiyle annemi tembihledi durdu:
“Sen cennetlik olduğunu nerden biliyorsun? Kocan seni kandırmış, senelerce döne döne hizmet ettirtmiş kendisine. Kur’an’ı açıp, okumadın mı? O kadar meal var. En makbulü Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın yazdığı mealmiş. En kısa zamanda al da oku! Gün gelip Allah’ın huzuruna çıkacaksın! "Ya Rabbi! Bu adam beni kandırdı Kendisiyle meşgul etti. Ona hizmet edersem, yeteceğini söyledi. Ben de Senin hoşnutluğun için ona en iyi şekilde köle gibi hizmet ettim.” desen, cenneti hak edemediysen, orada seni kocan mı kurtaracak? Namaz oruç, zekat, hac? Bunlar sorulmayacak mı? Yalnızca tek ya da birkaç ayet mi kurtaracak seni? Kocan, işine gelen ayetleri sana en ince teferruatına kadar öğretip ezberletirken, namazdan ve diğer ibadetlerden neden önemle bahsetmedi? Farzları neden atladı? Nafileleri neden süsledi? Kendisine neden köle etti seni? Allah’a kul köle olmak varken ve emredilmişken sana nasıl kıydı!..”
"Vay namussuz!.. Demek ki onca sene beni kandırmış! Ben de Allah’ın emri olduğuna inandığım için saydım onu. Gece gündüz çocuklarının da kendinin de emrinde durdum!" diye dizleri dövdü anneciğim. O zamanlar ben de habersizdim dini konulardan. Aralarındaki olan bitenden de haberdar değildim. O gün bugün, babama düşman oldum! Nasıl olsaydım ya? Zaten çok geçmeden babamın yaptığı kazada can verdi anneciğim. Kaza Allah’tan... Kader! Ya diğerleri?
Anneciğim o günden sonra ibadete başladı. Bildiği ve yapabildiğince, ölünceye kadar farzları ve sünnetleri yerine getirmeye çalıştı. Elinden geleni yaptı ama bomboş geçirdiği yıllar için hayıflanmadığı gün olmadı!
“Bu adam beni aptal yerine koymuş! Ya Allah’ın emirleri? Onları neden önemsizmiş gibi gösterdi? Allah beni affetsin! Hepimizi affetsin! Birileri, bir şeyleri mübalağa ederek anlatıyor ve bizi istedikleri gibi kullanıyorlar. Biz de Allah rızası için gönüllü kullanılıyoruz. Hem de sonuna kadar kullanılıyoruz! Kocam bunları bana yaşattı. Ahtım olsun, ben de o yaşlı kadın gibi her zaman her yerde önüme gelen kadını kızı ikaz edeceğim! Gözlerini açsınlar! Tuzaklara düşmesinler! Benim gibi olmasınlar! Allah razı olsun o kadıncağızdan ki benim gözümü açtı! Ya ben bunları öğrenmeden yaşayıp gitseydim? Kim kurtaracaktı beni?” dedi durdu anneciğim."
“Kocanın rızası, kadının cennete gitmesinin şartlarından yalnızca bir tanesidir. Nasıl ki erkek, karısının ve çocuklarının rızkını başka şekilde yiyemezse... Baban kul hakkının en ağırına, en zoruna girmiş. Allah anneciğini affetsin! Cennetiyle, Cemaliyle şereflendirsin! Âmin!”
“Anneciğim, bir anneler günü, kanlar içinde can verdi. Ona almış olduğum Elmamılı’nın Kur’an Meali ve bir gül buketi elimde kaldı. Ne güzel ambalajlatmıştım. Kurdeleyle süsletmiştim. Hediyemi veremedim! Onun için her sene ölüm yıldönümünde bağışlanmak üzere bir hatim hazırlatırım. Ona ne kadar faydası olur, bilemem! Mukaddes Kitabımızda nelerin yazılı olduğunu öğrenemeden vefat etti. Şimdi ben babama kızmayayım da kime kızayım!..”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 794