- 336 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TEVHİD-İ TEDRİSAT
TEVHİD-İ TEDRİSAT
Tevhit-i Tedrisat anlayış ve sisteminin bu gün medeni dünyanın standartlarına uymadığı, demokratik anlayışa ters, özgürlükçü dünya normlarına aykırı bir sistem olmadığı anlaşılmıştır artık. Bu yanlıştan dönmenin zamanıdır. Batı normlarında eğitim yapmak istiyorsak bu şarttır. Batı tipi bir demokrasiyi yerleştirmek istiyorsak bu zorunludur.
Batı tipi demokrasilerde çoğulculuğun esas alındığı eğitim anlayışı hakimdir. Bizde yüzyıldır sürdürülen bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir. Osmanlı eğitimi gönüllülük esasına dayanan vakıf sistemiyle yürütüyordu. Eğitim kurumunu inşa eden hayır sahibi veya sahipleri onun yaşaması için gerekli akarları da vakfediyordu. Vakıf kendi içinde yönetimini tesisi ediyor, eğitim için gerekli önlemleri alarak ulema sınıfını yetiştiriyordu. Her vakıf kendine özgün bir yapıdaydı. Vakfedilen kurum hangi eğitim için vakfedilmişse o tür ve cinsten bir eğitim veriyor buna devlet karışmıyordu.
Azınlıklar kendi vakıflarını kuruyorlar kendileri için gerekli insan tip ve elemanını yetiştiriyorlardı. Herkes yüksek eğitime kadar anadilinde eğitim yapıyor, yüksek dini eğitim dili Arapça, Edebiyat dili Farsça seçiliyordu. Buna da kimse itiraz etmiyor, bunu tartışmıyorlardı bile. İlk ve orta eğitimlerin ana dilde olması bölünmeye yol açmıyordu. Aksine her ulusun kendi dilinde eğitim alması ülkeye aidiyetinin azalmasına değil artmasına yol açıyordu.
Daha yakın zamana kadar sağlık eğitimi sağlık bakanlığına aitti. Ne yazık ki o da Milli eğitime devredildi. Tabi bu ayrı yönetimin farkındalığı vardı da diyemeyiz. Çünkü bu okulların da eğitimi Milli Eğitim bakanlığının elindeydi. Yönetim yönünden ayrılık fazla bir fark yaratmıyordu.
Cumhuriyetin tek tip insan yetiştirme projesi artık terke edilmeli. Bunun fiyaskoyla sonuçlandığı artık anlaşıldı. Bunda ısrar edilmesi anlamsızdır. Bu tek tip insan çıkarcı, eyyamcı, adam sendeci, vurdumduymaz, çevreye ve insana saygısı olmayan, tek derdi para kazanmak, yüksek geliri kolay yoldan elde etmek olan, ikiyüzlü, uyuşturucu tacirlerinin oyuncağı, Bonzaici, hortumcu insan tipidir. Bu tipin de ne kendine, ne ailesine, ne vatanına, ne milletine bir hayrı olmayacağı apaçık ve aşikardır.
Gelin yeni insan tipini çeşitli kurumlar eliyle iyilik ve güzellikte yapılacak ir yarışla yetiştirelim. Her kurum kendisine gerekli olan elemanı yetiştirsin. Milli Eğitim Bakanlığı genel sistemi kursun, diğer kurumlar kendisine gerekli olan elemanı yetiştirsin, özel sistemlerini kursun. Gerekli önlemleri alsın, aksayan yönleri araştırarak düzeltsin.
YORUMLAR
Kıymetli hocam merhaba
Anlam yüklü, değerli, önemli hususların altını çizen bir yazı okudum kaleminizden
Cumhuriyet dönemi jakoben bir laisizm siyaseti izler, Fransız devrimi aksanlı bir modeldi bu
Böylesi bir sertliğin o devrin dünyasında da karşılık bulduğu söylenebilir
Nasyonalist, komünist, vs. radikal cereyanların hakim olduğu bir dünya
Sanat, edebiyat, felsefe alanında da absürt, irrasyonalist eğilimlerin hakim olduğu bir yıkım çağının estirdiği kasırgalar bizi de kuşatmış olabilir
Totalitarizmin kıskacında bir çağdan beklenecekler tecrübe biriktirmek makamında belki de
Ne var ki hocam, batı demokrasisiyle başlayıp Osmanlı ile bitirmişsiniz sözü
Batı demokrasisini ölçü alacaksak eğer batılılaşma tarihimizi nereye oturtacağız?
İslam dünyasının bin yıl önceki medeniyet merhalesinden, bizim de Osmanlı'nın beş asır önceki safhasından uzaklaşma aşamaları akla gelebilir hani
Ancak batı demokrasisinden Osmanlı'ya dönüş güzel bir gönül sesi olmanın ötesine geçer mi acaba?
Bir yönüyle de, batı demokrasisi ile başlayıp Osmanlı'ya dönüşünüz çelişmeyebilir de
Çünkü, batı dünyasının da çoğulcu bir yüzü var
Bunu da Ortaçağ İslam kültür ve medeniyeti ile sonraki Osmanlı safhalarından almadıklarını kim söyleyebilir? Endülüs ve Osmanlı batıyı kendi Ortaçağ mezbeleliğinden kurtarır
Edirne'de gezdiğim akıl hastanesi aklımda, 2'inci Bayezid döneminden itibaren delilerin su sesi ve musikiyle tedavi edilmesi, hatta Ahmet Haşim'in Bursa'da örneğini görüp hayran kaldığı hayvan hastanesi, yoksul leylekler bakımevi bir medeniyet harikası kuşkusuz
Ancak diyorsunuz ki, din dili Arapça edebiyat dili Farsça o vakitler hiç tartışılmadı
İmparatorluk çağının dilsel yapılanmasıdır bu
Batı dünyası da asırlarca Latince üzerinden bir çizgide yürür
Ne ki, modern çağlarda milli dillere geçilir
Almanca, Fransızca, İngilizce, vs.
Latince teoloji ya da tıp alanında, yahut klasik edebiyat, felsefe alanında gereklilik arz eder
Arapça ve Farsçanın da bizde ilahiyat, edebiyat, hukuk gibi alanlarda gereklilik arz etmesi doğal
Amma velakin Osmanlıca şeklinde milli bir dil olabilir mi?
Farsçanın belirli çağlarda edebiyat dili olması İran'ın güçlü devlet geleneğine yakından bağlı bence
Hinterlandı üzerinde asırlarca etkili olur
Bunun ötesinde, neden Türkçeyi Farsça tayin etsin?
Belirli devirlerde siyasi tarih/medeniyet tarihi ilişkisi eyvallah
Sürgit neden böyle olsun?
Aynı şekilde Arapça ile din, İslâm arasındaki bağın, özgün metinlere inmek dışında gündelik hayata uzanacak biçimde esnemesi, genişlemesi niçin ve hangi manada gereklilik arz eder? Ben bilemedim açıkçası
Kemalizm'in Allah yerine Tanrı dayatması, ya da Türkçe ibadet baskısı zıddı bir damar açıyor ve aksi yönde de bizi gerçekçilikten uzaklaştırıyor zannımca
İfrat, tefrite devam hani
Liberal bir laiklik siyaseti izlense idi bu sorunlar aşılırdı muhtemelen
Ancak psikolojik basınca da maruz kalmamalı bence
Nihayet
Özlü ve gerekli değerlendirmeniz dolayısıyla
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla.