YANILGI
Aptallık etmişim az önce anladım. Buraya geldiğimizden beri üzerimden atamadığım o ezilmişlik hali bırakmıyor peşimi. Onu izliyorum. Halini, tavrını, duruşunu… Farklı bir ruh haline bürünüverdi iş yerine gelince. Sanki derinlerine gizlediği sesi:
“Bak kızım, burası bana ait ve senden üstünüm. Ona göre davranmayı bil!” diyordu arsızca.
Huzursuzluğun kollarına sarılıyorum o şişindikçe. Niceleri böyle olur zaten. İyi hissettirmez bana erkekler. Bir şekilde bir yolunu bulup yer altına çekerler beni. Adamın yüzüne bakıyorum ve o yüzde annesi beliriveriyor aniden:
“Benim oğlum nerede sen neredesin? Sana tavsiyem hedeflerini küçük tutma! Güzelsin evet… Ama yetmez ki!”
Her zaman yüksekten yüksekten konuşup oğlu karşısında ne kadar da yetersiz olduğumu anımsatır. Kuşkusuz karşımda oturan ana kuzusu adam da öyle düşünüyor. Öyle olmasa bana sürekli güzellik der mi? Hiç sevmiyorum şu hitabı. Ama nedense onu uyarmıyorum da.
Birden omzuma dokunan elin sarsıntısında kendime geliyorum.
“Nereye daldın öyle? Bitti benim işim. Ne var ne düşüyordun öyle?”
“Hiç canım ne düşüneceğim ki ben? Dalmışım işte.”
“Bilemem artık ne düşünüyorsun. Beni düşünmediğin kesin.”
İşte yine başladı şüpheleri. Bir bahane bulup söylemezsem onu aldatmış olma ihtimaline kadar sürüklenir konu.
“Kahve içelim diyecektim de sana… Öyle dalmışım işte. Haydi, canım çıkalım.”
Uzanıp elini tutuveriyorum. Hemen unutuyor konuyu ve gülücükler yer ediniyor gözlerinde. Yan yana koridor boyu yürürken bedenlerimiz değiyor birbirine. Niye buradayım? Niye bu büyümemiş, ana kuzusu adamlayım? Diye sorular sorarken kendime:
“Anneme gidelim mi? Yaprak sarma yapacaktı.” Gerçeklerin tokat gibi cevabını alıyorum karşılığında. Sessiz kalıyorum bir süre.
“Annem bizim anlaşamayacağımızı düşünüyor. Senin bana ayak uyduramayacağını, benim dünyama ait olmadığını düşünüyor. Annemin sözleri çok önemlidir benim için. Kıramam, üzemem onu. Biliyorsun bizi çok uzak kaldık birbirimizden annemle. Yeni yeni tanıyorum onu. Kaybedemem artık onu. Geride kaldı hırçınlıklar. Sen de bana yardımcı ol biraz. Sevdir kendini canım! Yoksa ben de yokum bilmiş ol!”
Sadece yüzüne bakıp gülümsüyorum. Senin annen benim dünyamı nereden bilebilir ki? Tanıştığımız ilk gün, annenden başka ne anlattın bana? Nefret ediyordun demek annenden? Sen annene âşıksın çocuk! Keşke şimdi söyleyebilsem bunları sana.
Hava buz gibi. Arabaya biniyoruz aceleyle. “Üşümüşsündür şimdi sen.” deyip avuçları arasına alıveriyor ellerimi. Sıcacık ve tutku dolu tutuşmalar sürüp gidiyor yol boyu. Ben yine susuyorum. Derin bir sessizlik ülkesine sürükleniyorum ellerinin arasında. Gözlerim nemleniyor aniden ve kalbim daha önce hiç karşılaşmadığı sokaklarda kayboluyor.
“Canım, annem kahvaltıya çağırıyor beni. Sabah uğraşmak istemiyorum. Bu akşam orada kalırım. Seni eve bırakayım.”
“Yarın biz kahvaltıya gitmeyecek miydik?”
“Sonra gideriz canım ne olacak sanki? Annemi kıramam! İyi geceler sana.”
Son kez kısa ve derin, bakıyorum gözlerine ve iniyorum arabadan. Yüzümü okşayan rüzgârla dertleşiyorum evime varana dek.
BENGÜL ALKAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.