- 2307 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DIŞARIDA HARP VAR! HARP!
*** DIŞARIDA HARP VAR! HARP! ***
-Yaş Yirmi... Yaz tatili mi? Nedir? denilince... Kuruçay’da bahçede sabah gün ağarmadan kalkmak, ceylan gözlü uzun kirpiklerde birikmiş ve birbirlerinden ayrılmamaya yemin etmiş sarmaşık gibi sımsıkı sarılıp bağlanmış, sertleşip kazıklaşmış şipikten, ya da şehercesi çapaktan açılmaz olan göz kapakları için suyu bulup şibiği yumuşatıp kirpikleri birbirinden ayırıp göz kapaklarını açmak ilk işimizdi.
-Gece yarısına kadar çok yoğun çalışırdık. Birçok kez akşam yemeğini yiyecek halimiz kalmaz yorgunluktan sırf midenin isyanını geçiştirmek için çala çarpa bir iki atıştırmalık bir şeyler yersin ya da uykunun değişmez tadı daha ağır basar ve midenin isyanını dahi duymayıp yemek yemeden ve şanslıysan toz toprak da olsa terinle, pasınla bulursan bir yatak ya da kıl çuvalda yatarsın tarlada kuru kesek üzerinde. Sanki o kesekler Çukurova pamuğundan yapılmış döşekten daha rahat gelirdi bizlere...
-Eğer biz dokunmazsak yılana, akrebe...Onlar bile halimize acır dokunmazlardı bizlere.
-Arıt, Halep yolu, Karağışkolu, Düzburun, Tosbağı Dere, Argaç, Kırbız, Baboğun Düşeği, Adatepe, Kumpara, Kösyeri, Çemler, Yaylacık, Çakmaktaşı... gibi yerlerdeki tarlalarda; ekin, nohut, mercimek dermek, deste atmak, harman çekmek... Yakıcı ve bunaltıcı güneş sıcaklığında, mucuk bulutu altında, dudaklar çatlarken içtiğimiz su kaynarcasına... Saman toplayıp loda yapmak, buğday- arpa değirmen işleri; un, zavar, bulgur, sonra harmandan çıkanı hasıllayıp haşalara doldurup ambarlara boşaltmak… ve devamında bunları şehre götürüp satıp ev ihtiyacını karşılamak...
-Güze doğru okul başlar. İlk sınavlara kadar yaz tatilinin ezginliğinin verdiği rehaveti ve yorgunluğu atamadan üzerimizden, yarı uykulu, yarı bezgin halde geçerdi sınavlar. Ancak kendimize geldiğimizde yarıyılın birinci dönemi bitmiş olurdu. Başlardı ikinci dönem arkasından yaz tatili... Nasıl mutlu, nasıl mutlu olurduk bir bilseniz... Seçmece kelimeler kifayetsiz kalır anlatmaya.
-Arıt’ta mucuklar, Kuruçay’da; bostan, kayısı bahçeleri, arada su kavgası ve eksik olmayan bağrışmalar... Ansiklopedik küfürler içinde yaşanan işler; arka arkaya sıralanmış hasretle, özlemle doymaksızın neremizden, nasıl öpeceği belirsiz şekilde beklerlerdi bizleri.
-Hemen köye giderdik ve gider gitmez derlerdi ki büyüklerimiz bize: ’’ Artık yeter! on iki ay gezdiğiniz,..Şimdi iş vakti... Bilir misiniz? dışarıda harp var! harp! ’’ Sanki biz adı barış, mutluluk ve bolluk olan bir başka memleketten tatil yapmaktan gelmişiz de haberimiz yok. Yani bir başka tatilden diğer tatile gelirdik… Ne mutluyduk, hayatımız tatildi…
-Ne çok özlerdik bizi güneşten korumak için üzerimize kalkan olan o vicdanlı, merhametli sivrisineğin küçük ve çok kalabalık kardeş grupları olan ’’mucuk’’ bulutlarını ve gece nöbetini devralan ’’eğez’’ kardeşlerini. Onlar da ne çok severlerdi bizleri, bir bilseniz... Açık yerlerimizden; yüzümüzden, kolumuzdan çokça ve ısrarla öperlerdi. Öpmeleri de bir tuhaftı, ısırık gibi yaparlardı, her tarafımız benek benek olurdu. Bunlar yetmezmiş gibi kulağımızdan içeri girer bize yarenlik yaparlardı. Dahası bembeyaz yoğurtlu ya da ayranlı şoğra yemeği üzerini kara bulut gibi kaplarlar, bu kadar yarmanın, yoğurtun, ayranın yanına taze ette lazım der gibi bizim için kendilerini feda ederlerdi. Çare yok, üzülürdük ama günü akşam etmek için ana ’bayır azığımız’ olan şoğramızı da yemek zorundaydık.
-Bakıyorum da şöyle geriye doğru...Çocukluğum ve gençliğim birbirini hiç teklemeden takip eden iki tatil arasında gelmiş, geçmiş...YAŞASIN TATİL !
-Bütün bunlara rağmen, başta Arıt ve Ulu Yol mucuklarına ve Argaç, Düzburun, Çemler, Kösyeri, Adatepe, Halep Yolu, Menzil Yokuşu, Yaylacık, Çakmaktaşı...gibi köyümün mevkilerindeki tarlalara, Kuruçay’daki ansiklopedik küfürlü çalışmaya, bağrışmalı konuşma çabasına , Karaca’ya , Kuruçay’a ve ‘’DIŞARIDA HARP VAR! HARP!’’ diyen büyüklerimize ve hayatın zorluklara karşı yürütülen bir mücadele olduğunu, çalışmanın ve emeğin kutsiyetini iliklerimize kadar hissettirdikleri için can-ı gönülden teşekkür ederim.
-Bugün bizler, bir yerlere gelip bizden sonrakilerin daha iyi şartlarda yaşamalarını sağlayabiliyorsak ya da sağlayabilmişsek büyüklerimizin bize verdikleri hayat dersi; bağda, bayırda, bahçede, evde, ahırda, tarladaki çalışmaların zorluğu ve çok sevgili mucukların sayesindedir.
-SELAM OLSUN CÜMLESİNE…
Not 1: Mucuk : Yaz mevsimi özellikle Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında öyküde sözü edilen bölgeye mahsus olup, susuz arazilerde yoğun olarak bulunan, gözle görülür-görülmeyecek kadar çok küçük ve gündüzün gruplar halinde hareket eden bir sinek türü olan kanatlı böcektir.
Not 2: Eğez : Yaz mevsimi özellikle Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında öyküde sözü edilen bölgeye mahsus olmakla birlikte başka bölgelerde de mevcut olup normal bilinen sivri sineğin küçüğü ama mucuk’un büyüğü olan mucuk gibi grup halinden ziyade daha ayrık olarak hareket eden ve geceleri ortaya çıkan sivri sinek türü, kanatlı böcektir.
Yazan: Abbas DURAK -05.05.2021-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.