- 423 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FATMANA BILLA
Fatmana Bılla
***
Başında kadife bir fes ve fesi çevreleyen siyah bir çekisi (çelmesi) ile göze çarpardı. Fesin üstüne kenarları boncuk işlemeli ak dastarını örterdi. Işıl ışıl parlayan siyah zeytin gözleri ve gülümseyen incecik dudakları ile anaç bir Anadolu kadınıydı. Aşağılara kadar inen pazen fistanın üstüne elde örülmüş bir hırka giyerdi. Hırkanın altına koyu kahve, kenarları püsküllü bir Trabulus kuşağı kuşanırdı. Minik minik çiçekli fistanı belden aşağı üç paça olur, ayak topuklarına kadar uzanırdı.
*
“Bılla” demek bilge kadın, her işten anlayan abla anlamındaydı bizim köyde. Köyde kimin doğumu var, kimin bebeği hasta, hatta kimin ineği buzağıyı emzirmiyorsa hepsine o koşardı. Kadın cenazeleri yıkar, düğünlerde yemekleri o yapardı. “Haden bakalım kadınlar!” diyerek yapılacak işlerde kadınlara ön ayak olurdu. O kadar çevresinde saygınlığı vardı ki seçimlerde aday olan muhtarlar, belediye başkanları onun ayağına gelir, kahvesini içer, yardım isterlerdi.
*
Bu bilgelik ona anası Yazırlı Nine’den kalmaydı. Yazırlı Nine ona el vermiş, o da anasının ölümü üzere akıl danışılan bir kadın olmuştu. Babası I. Dünya harbi şehitlerindendi. Cepheye gittiğinde Fatmana Bılla beşikte bir bebekti. Babası Arif Dede o zamanında köyde varlıklı bir ağa olan Hüseyin Ağa’nn kardeşiydi. Cephede ölümün kaçınılmaz olduğu günlerde iki arkadaşı firar etmeyi düşünmüşler ancak Arif Dede “Ben firar edersem ağam beni köye katmaz, kemiklerimi kırar,” demişti.
*
Diğer arkadaşlarına, “Köye varırsanız koca kapımızın tokmağını benim yerime öpün, okşayın. Beşikteki kara saçlı, kara gözlü kızımı da öpün demişti. Arif Dede cepheden dönmemişti. Hangi cephede kaldığı kesin değildi ama Fatmana Bılla “Babam Çanakkale’de kalmış,” der ağlardı.
*
Düğünlerde bayramlarda en leziz yemekleri yapan Fatmana Bılla eve gelince kocası Ömer Dede’ye “Hacı, haydi bir şeyler hazırla da ağzımız tatlansın,” derdi. Ömer Dede hiç gocunmadan toprak tencerede çorbayı pişirir, sofrayı hazırlardı. Sessiz sedasız, elinden her iş gelen, eline her iş yakışan biriydi Dede. Marangoz ustalığı, kerpiç duvar örme ustalığı ona dedelerinden kalma bir mirastı. Boğazına düşkündü. Belki bu nedenle Ömer Dede’nin sülalesine “Düdükler” denilirdi.
*
Biz çocuklar onlara uğrayınca leblebi, kuru üzüm gibi çerezler ikram ederlerdi. Çıtlık (menengeç) ağacından bebeklere nazarlıklar yapar, erkek bebekler için lazımlık düzerdi. Denizli’ye geldiği zaman bana pazardan alacaklarımı söyler, ben de alır gelir kapı önüne bırakırdım. “Tamam oğlum, şimdi sen git gez, dolaş,” derdi. Akşam eşimle eve girince yaptığı böreklerin kokusu ölü adamı bile diriltecek kadar nefis kokardı.
*
Fatman Bılla namusuna çok düşkündü, hafifmeşrep kadınları hiç sevmezdi. “Ben yedi sene nişanlı kaldım da kimseyi ardımdan konuşturmadım, fingirdeşmedim,” derdi. Ömer Dede Dersim İsyanı sıralarında askerlik yapmış, dört sene dönmemişti. Kocasıyla geçinemeyen kadınlara, “Kadının hası yatağa girmeden şalvar ipini gevşetir de yatar” diye evlilik öğütleri verirdi.
*
Kıbrıs Barış Harekatı günlerinde askerden yeni dönmüş olan oğlu Ali tekrar askere çağrıldı. Köyde, 1974 Temmuz sonlarında Ali’nin ikinci kez askere uğurlanma töreni unutulmaz bir gün olmuştu. Heyecan doruktaydı ve tüm köylü harmanını, değirmenini bırakıp asker uğurlamıştı. Fatmana Bılla’nın biricik oğlunun asker yasını tutarken “A koca Allah’ım! Koca devletim! Bula bula benim tek oğlumu mu buldun? Babam şehit olmuş, kocam dört sene askerlik yapmış. Sıra hep bizde mi? Sen Deve Eminesi’nin yedi oğlunu hiç görmüyor musun?” diye yas etmişti.
*
Fatmana Bılla eşimin anneannesi, benim de annemim amca kızıydı. “Başkalarıyla güreşeceğimize kendimizle güreşelim” demiş bizim evlenmemizde ön ayak olmuştu. Nişanlıyken eşim Muğla’da görevliydi. Rahmetli Abdi İpekçi’nin katledildiği gün karne tatilini fırsat bilip annemle Muğla’ya gittik. Fatmana Bılla eşim lisede okurken ve Muğla’da memurken hep onunla olur, bostan bekler gibi kız beklerdi. Sabah nişanlımla evden çıktık, onlar annemle evde kaldı. Eşim kurumundan izin aldı ve otobüse binip Marmaris’e gittik. Sahilde dolaşırken, orası burası derken Muğla’ya dönen otobüsü kaçırdık. İkinci otobüs iki saat sonra kalkacaktı. Biz eve döndüğümüzde karanlık çökmüş, gece olmuştu. Fatmana Bılla “Ben buraya kız beklemeye geldim komşular! Eyvah kız elden gitti!” diye çırpınıyor, dövünüyordu. Arada bir anneme “Senin için hava hoş, sen oğlan anasısın!” diye çıkışıyordu.
*
Eşim “Nine ben el ile mi gittim? Halaoğlum ve nişanlımla gittim,” deyince soba kenarındaki maşayı kaptı. Bir iki sırtına doğru yapıştırdı maşayı. Ben de önüne eğildim, ellerimle başımı koruyacak şekilde çömeldim “Nine onun suçu yok, ben götürdüm onu. Vuracaksan beni vur!” dedim. Bir iki kaba yerlerime vurdu ve sonra öfkesi yatıştı. “Eloğlu olsa böyle önüme yatar mıydı?” diye söylendi ve bizi affetti.
*
Fatma Nine kızı Rahile’ye (Argüz) el vermişti. Benim yaşamı bağlı bakışlarıyla “Polyanna” dediğim yengem ve kayınvalidem Fatma Nine’mizin birçok özelliğini taşımaktadır.
*
Fatma Nine’m (Bıllamız) 2001 yılında Ömer Dede’mizden bir yıl sonra gidip de dönmeyenler kervanına katıldı. Şimdi fotoğraflarına bakıp “Ah Fatmana Bılla’mız! Ah Fatmana Nine’miz! Bu toprakları toprak yapan senin gibi insanlarımız kalmadı!” deyip üzülüyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.