- 425 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ÇOK SEVMİŞ GİBİ YİNE O KAPIMA GELMİŞTİ /AMA BEN KALBİMİN İÇİNDE YOKTUM!!...
İnsanın doğasında var. Ya çok sevmeler; yâda yetersiz sevmelerin hayatımızda var oluşuna kızıp dururuz.
Kırk bir düğüm olmuş düşüncelerimde yüreğim bir hap kadar kalmışa, geriye dönüp dönüp ben nerede hata yaptım diyemiyorsun .
Artık, bu toplumda aşkların destan veya masal olma çıtası öyle böyle değil çok yüksektir.
O bir bilenin dediği gibi" basma ayakuçlarına rüzgar ayıbını kapatmaz, bir bakmışsın kuru yaparak gibi önüne katıp alır gider seni püfff" diye. böyle gerilmek boşunadır böyle gerilmek , insanı bir yere götürmez. Tam tersi daha derin korkulara ve beklentilere ittiğini söyleyebilirim. Ruh doyumsuz yetmiyor, sen yüksekte bir dalsın, elin ensene yetişemez bir kendi elimizde olan şeyler değil mutsuzluluk
Bu sabah kendi yaşamımda ki! acılara kapıyı ardına kadar bilerek açıp, haydı yeter artık sizlerle yaşamam gereken hiç bir güzelliği yaşayamadım.Ve bu güne kadar hiç bir sözünüzü tutmadığınız koskocaman bir ömrü ah vah ile geçirmemin tek sebeptiniz. Lütfen! sesiniz çıkaramadan. ve arkanıza da bakmadan çekip gidin dedim.
Sanki hayatımda kaldılar da . Ne oldu! Bu güne kadar elime ne geçti diyecektim ki! Altıncı katta oturduğumu ve o acıları direk sokak ortasına bırakmak için; insanın kendi mesafesinde bir kendisi daha olması gerektiğini unutmuş
Benim, acılarımın hikayesi çok uzun anlatayım da dinleyin!
Akşamüzeriydi; Günün yorgunluğunu balkonda ki alı , güllü ve morlu çiçeklerim ile kurduğum dostluğun tadını çıkarır onlara karşı sevgimi hep sesli düşünüyordum.
Ve birden kapının zili yana yakıla çalınmaya başladı. Malum salgın sebebiyle çat komşu, arkadaşlar misafir etme hakkından muafız .Doğrusunu söylemek gerekir ki! zil sesi ile bütün düşüncelerimden anlık bir irkilmeyle kendime geldim.
Kalp atışım, su kaynatan motor gibi değişik sesler ile fokur fokurdu. Gözbebeklerimin puslu bir ışığa mahkum olması kısaca hayra alamet bir iş değildi.
Kapıda ki vatandaşın zil çalış ısrarı bir taraf dan sürerken uzun bir sessizlik sonrası kim o acaba bu saatte kapıya gelmiş olabilir merakına bıraktı.
Omuzlarımdan kayan kırmızı örgü şalımı ve dağılan saçlarıma bir çeki düzen verdikten sonra, balkon penceresinden usulca başımı dışarıya uzatıp ve hemen geri çekmem bir oldu.
Gördüklerimle öyle bir kötü oldum ki Başımdan aşağı kaynar sular boşaldı. Eli ayağım buza kesti gözlerim, voltajı düşük ampul gibi yanma ve sönmek arası kirpik kırptı bana adeta ,neon renkler içine düşen siyah bir fırçanın halen siyah kalma mücadelesine girmiş gibiydim.
Ne fayda evet, O dakika beyaz gömleğe talip olmanın tam sınırındaydım.delirdim, kalbim yerinden çıkıp ayaklarımın altında tepindi. Çocuk gibi ve ağlıyorum sadece.
Velhasıl Bana yer ve sema o kadar dar ki! anlatamam size öyle bir öfke nöbetine girmişim ki! hiç sormayın, hırıltılı acı söktürücü bir nefes alıyor; kulaklarımı kul hakkımı dışarıdan gelen o sese nasıl kapatırım savaşındayım. Ve derin derin nefes alıp, sadece iç sesimi benle iletişim halinde bıraktım.
Gökteki bir uçurmanın ipi kopmuş ve yere kapaklanma anına put kesilmişim. Ve uçurumlardan kuyu diplerine düşüyorum.
Öz olarak birde kendi düşkünlüğüme o neydi , belirsiz kaderime nasıl böyle rızalık göstermişim ben! olanların ne anlama geldiğine,bu ilişkide nasıl geri adım atılır. Düşünüyorum düşünüyorum kendi lehime bir tek doğru cümle kuramıyorum. Dilim damağım ise birbirine kilitlenmiş koca bir sustayım.
Cümlelerimi boşlukta asılı bırakan bir cellâdım artık. Susuyorum ve o bir zamanlar Kimin yâri gelmiş sevinçlerim hani neredeydi.Bıraktığım yerde yeniden gidip,onları bulabilir miyim ?acaba
Aay! İki gözümün nuru yareee! Sen hangi yüzle ve ne hakla geldin kapıma diyemedim. Sadece gelişinin yıllar öncesine götürdüm beni, sevgisi ne kadar özeldi ve bize ait topraklardı yüreğimiz beynimiz ama herşeydi.
Oof! İlk kapıma gelip güller bırakan, saatlerce arabayı iki sokak öteye park edip, Ateş böceği gibi yanan sigarasının dudak ve kül silkeleyişine takılıp, beyninden neler gelip geçtiğini onun yerine tekrar ben kurguluyordum.
Çünkü, onu kendi küllerinden yeni yeniden ben yaratmıştım. Çok sevildiğini önemsendiğini o da inkâr edemezdi ki.
Ya! Ona göre ben kimim kimdim diye soracak olursanız kötü yürekli adamların tarafından bir kaleye kapatılan o güzel ana dilinin kadınıydım.
Mutluluğa açılan pencerem yüksek ışıksız ve ses geçirmez idi. Gönül duvarlarımın sıvası dökülen. Biraz da kirpik ucunda olduğu gibi nem vardı.
Ne oldu bize kalbimize yenik düştük. başka bir kalbin haritadaki yerini değiştirdik kırsal işe yaramayan topraklara sürgün ettik kendimizi. Sahi emek bu muydu?...
Bekledik birbirimizi ama çok bekledik sonuç hep aynı hiç değişmedi.O alın yazgısı gibi, herkes kendi odasında kendi yatağanın en uç köşesine kıvrılıp, yatmakla kala kaldık
.
Hayat yüksek derecede kaynattı duysallığımızı ve kaşık özürlü sevgi tadına vara vara yenilip yutulmadı. Bazen de bir lokmanın yutulmamasın için engeller çıkartık.
Dudak yandı; damağımız yandı. Kısaca bir iyiliğimiz kendimize dokunmayışını biliyor ve hele ki geceleri o gönül sessizliğinde can cana ten tene konuşacak neyimi varsa tükettik
Birinin hayatının üzerine kurulan egoist hislerin bir gün dönüp, aynı silah tek atış ile bizi vurabileceğini hiç hesaba katmadık.
Yan yana gelince ben başka aşkları şiir dilinde öve öve yer göğe sığdırmazdım . O ise yaşadıklarımızın gölgesinde sırt üstü uzanır bazen güler gülüşür bazen de hiç dinlemezdi.
İşi gereği toplumun verdiği katı kuralar nedeni ile çok üçkâğıt yutmuş ve hep elleri iyi zar atardı. "yeksin sen benim kalbimin memleket kokulusu kadınım" derdi. Ben ne söylesem uyar ve uyurdu.
Şimdi kapıya ,eşiğe nankör ayrılığa oda ben gibi hazır değildi. Bu günlerin yaşanacağına dair bir mesajdı. Birkaç ay önce evin anahtarını kayıp ettiğini söylemesi aklımda ki acaba derinleştirdi.
Benim inancım tam o evrenin yaratıcısına .o ki görünmezi görünür eder sahipsiz bırakmaz, yüreği kimsesiz kulunu.Sonsuzluğun bir belirtisi Kapının zili çalına çalına ve sustu tıpkı onun gibi.
İşin en kötü tarafı şu an evde kimse yok ki !açın kapıyı ,bakın Allah aşkına bakın gelenin derdi ne benimle diyeyim.
O benim özelim ve söz konusu aşkı ailem ile arama derin uçurumlar açtı. Çünkü ben evet ben onun aşkına devlet sırrıyıdım. Bir kocaman hiçim dışım beni yakıyor.
O kapı da; ruhum usul usul pencereye uzanıyor ,içimde ki "hayır! sakın bakayım" deme diyordu.
Ben kör olayım ;ne kadar özlemişim onun o yeşil gözlerini hata çenesinde ki o ameliyat izini. Nasıl olmuş çenesinde ki o iz !! sanırım annesi tanıdır da ekmek yaparken su kovasının üzerine düşmüş,ve kovanın kenarında ki ince incecik izler ona hatıra kalmış. Evet, hatıralar hatıralar bizdeki yeri şu an kocaman bir hiçlikten öteye gidemeyen hatırlar: Ne yazı ki!
Aslında aşkına ne kadar cesursan ,ayrılığına da Bir o kadar cesur almak lazımda.
Ben karanlık hallerimde uyanıp kendime gelince başımı pencereden uzatıp, gür bir sesle kim o dedim.
Bu sefer onda çıt çıkmadı, arabası halen kapıda çalışır vaziyetteydi.
Oy ana dilimin oğlu yüreği yedi kat toprağın altına çökmüş vaziyette, başını öne eğmiş tek kelime edemiyor. Bana eskisi gibi...
Anladım ki! konuşacakları beni yaralar diye oda susuyordu.
Zaten ses verse bir koşu gider kapı aralığından da olsa nefretim bana yaşattıklarını yüzüne yüzüne haykırırdım.
Balkon sepetinin koluna takılmış iki gözüm sıcak ramazan pidesi ve yazar Madellın Mıller "ben kirke "kitabıyla ölü kalbini bıraktıp gitti…
YORUMLAR
Oy ana dilimin oğlu yüreği yedi kat
Ne güzel bir tabir
Bitmese iyimiş ama bitmiş bu güzel yazıya hayat olan aşk...
Belkide bitmemiştir
Sıcak pide varsa sepette :))
Devamını okumak isterim...
Sevgiler zaralıcan
hüzünlükent tarafından 2.5.2021 14:32:35 zamanında düzenlenmiştir.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
" ekmek ,kitap, sen ben biz öyle sevdik "
sevgiler size