- 483 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
787 - NAFİLELER
Onur BİLGE
Virane’nin arka sokağında oturan, sara hastası olan eşini aylar önce kaybeden, lise üçe geçen kızıyla ve ortaokulu bitiren oğluyla kalan Neslihan Hanım, o zor dönemini Define’yle dertleşerek atlatmaya çalıştı. Bu aralar daha iyi... O kadar sık gelmez olduğundan belli.
Dede, güneş gibi herkese yarar sağlıyor. Herkese uzanıyor, her yeri ışıtıyor. Hastaları hayata döndürüyor. En çok da ruhsal sıkıntısı olanların gönüllerini ferahlatıyor. Onlarla arkadaşlık yapıyor, dostluk kuruyor. Kimine dede, kimine amca, kimine ağabey oluyor.
Bugün yine Neslihan Hanım’la yaptıkları bir konuşmaya şahit oldum. “Dullarla yetimler kalanlara emanettir!” der Define. “Onlara el uzatmak, kol kanat germek lazım!”
Keşke herkes onun gibi olsa! Onun kadar faydalı olabilse topluma! Fakir, aciz, yaşlı, hasta ve kimsesiz bir adam... Koca bir çınar çınar gibi duruyor da gölgesinde o kadar insanı barındırabiliyor! Bu gücü Allah’tan almıyor da nereden alıyor!
“Eşim vefat ettiğinden beri neredeyse geceleri hiç uyuyamadım. Daha yeni yeni kendime geliyorum. Bir kaç gündür akşamları yemekten sonra uyuyorum. Gece yarısından sonra, teheccüd vaktinde uyanıyorum. Uykumu almış oluyorum.”
“Hep böyle devam edersin İnşallah, Neslihan Hanım Kardeşim! Hepimizin arayıp da bulamadığı... Gerektiği şekilde değerlendirebiliyor musun bari?”
“Elimden geldiği kadar... Bazen namaz, bazen zikir...”
“Zikrin hakikati, gördüğün her şeyde Allah’ı hatırlamaktır. Taşa dahi baksan, onu yaratanı düşünmektir. Tespihi eline alıp, aklın başka şeylerle meşgulken aynı kelimeyi tekrarlayıp durmak, gerçek anlamda zikir değildir. Zikretmek, anmak demektir. Baktığın her şey için: “Sübhanallah!” ya da “Allahuekber!” diyebilmektir. Alınan her hizmet için kendini “Elhamdülillah!” demeye mecbur hissetmektir.”
“Yalnız bırakılmışız biz. Yanımızda yakınımızda bizi eğiten öğreten olmamış. Kendi kanımızdan ya da dışarıdan biri çıkıp da bize bunları söylememiş. İşte annemizden duyduklarımızı ezberlemişiz, ondan gördüğümüz gibi namaz kılmayı ve tespih çekmeyi öğrenmişiz.”
“Gerçekte hep yalnız değil miyiz! Hepimiz yalnız geliriz dünyaya. Yalnız yaşar, yalnız ölürüz. Yalnız çıkacağız hesap günü. Yapayalnız hesap vereceğiz. İnsan her zaman, her yerde yalnız...”
“Diyeceğim o ki el yordamı bulmuşuz yolumuzu.”
“Dünya hayatı için gerekenler bize titizlikle öğretilir de asıl önemli olan hayatımız için gerekenler hususunda bir vurdumduymazlıktır gider!”
“Her konuda bir rehber, bir arka lazım insana. Yalnız dini konularda değil, her konuda... Çok yalnız bırakıldık biz. Rahmetli derdi ki: “Adamın önüne vurmuşlar: “Of, arkam!” demiş.” Arkası olsaydı, vuramazlardı. Eşim de haksızlıklardan ve geç gelen adaletten çok çekti. Dolandırmışlar. Çalışmış, parasını vermemişler. Mahkemelikti. Alamadan gitti...”
“Bizde eksik olan da bu zaten. Geç gelen adalet adalet olmaktan çıkıyor. Kul hakkının hesabını nasıl verecekler! Korku da yok bu insanlarda!”
“Orada alacak artık. Nasıl olacak bilmem. Bu insanları kanun falan uslandırmaz. Her kişinin içinde dışında bir polis olması lazım. O da mümkün olmayacağına göre... Vicdan ölmüş! Allah korkusu da kalmamış. Öyle olunca da din, işlevini yapamaz hale gelmiş. Mağduruz.”
“Bir zamanlar ben de çok uğraştım mahkemelerle. Sonra Allah’a havale etmeyi öğrendim. Orada çok kişi gelecek bana hak ettiklerimi vermeye. Siz de oraya yatırım yapmış oluyorsunuz.”
“İnsanlar haramı helali bilmiyorlar. Paranın değeri pul olduğu zaman verirler belki ama neye yarar!”
“En zor şey mahkemeyle uğraşmak! Git gel, bitmiyor. Zaman ölüyor!”
“Rahmetli inat için davalar açtı, o kadar masraf etti. Avukat tuttu. Kazandığı da oldu. Tahsil edilemedikten sonra neye yarar! Ettiği masrafla kaldı. Adam işyerini kapatmış. İflas ettiğini söylemiş. Tekrar açmış. Neyse, kapatalım bu konuyu. Mübarek günlerde iç açıcı şeyler konuşamadık.”
“Bunlarla vakit kaybetmek yerine ileriye bakmalı insan. Allah kimsenin yaptığını ettiğini yanına koymaz! Burada da verir cezasını, orada da... Sabır!”
“Bence fark etmez de, hayata tutunmaya çalışan olan biri için tabi ki iyi değil. Ben azla yetinmesini, bulduğuma şükretmesini bilirim. Sabırlıyımdır da... O uğraştı durdu. Sonunda mücadele bitti. Dünyada mağlup oldu. Orada galip olur İnşallah! Bu tür konuşmalar, insanı bedbinliğe götürüyor.”
“Evet! Boş verelim gitsin! Sinir bozucu şeyler! Ben arkada bıraktım. Başka konu konuşalım, daha faydalı şeyler...”
“Bugün de mahalleyi dolaştım. Bir hatim grubunu meydana getirdim. Herkes galeyana geldi. “Bu güzel aylarda neler yapabiliriz?” diye düşündük. Mahalle hareketlendi.”
“Onları yakından tanıyor musun? Yani neyi ne kadar yapabilecekleri konusunda...”
“Dini inançları iyi... Helali haramı, günahı sevabı bilen insanlar... Çoğunu yıllardır tanırım. İnsan kendisini uzun zaman gizleyemez. Hisleri, duygu ve düşünceleri konuşmalarına ve davranışlarına yansır. Başkasına soracak değilim ya onları! Alınan kararlara uyarlar.”
“Ben bu konuda o kadar emin değilim her insanın ikinci bir yüzü vardır ve bunu anlamanın en iyi yolu onlarla seyahat etmek, yemek yemek ya da alışveriş etmektir.”
“Küp gibi altı yüzleri de olsa, kişilerin bana bakan yüzleri ile ilgilenirim ben. Yan, arka, üst ve alt yüzleri beni ilgilendirmez. Sadece komşuluğun gerektirdiği kadar sevgi saygı, mesafe... Yeter! Ne yapacağım? Akraba mı olacağım!”
“Ne yapmaya karar verdiniz?”
“Allah rızası için ne yapabilirsek... Sık sık bir araya gelip Yasin, Tebareke, Amme okuyacağız. Dua edeceğiz. Bir gün Tespih Namazı kılacağız. Hayatta bir kere de olsa kılmalıymışız. Ramazan’da da Kur’an okuyacağız. Her gün bir cüz... İyi okuyan bir arkadaş var. O okuyacak, biz takip edeceğiz. Böylece okumamız düzelecek, hızlanacak. Yalnız kaldığımızda da meal okuyacağız. Bu da bizden nelerin istendiğini öğrenmemizi sağlayacak İnşallah!”
“Galiba bugün ben biraz gereksiz evham yaptım.”
“Yok yok, Necmettin Ağabey! Aşırı samimiyetler falan hayır getirmez! Uyarmakta haklısın da... Mesafe koyuyorum. Çok sıkı fıkı olmam ben kimseyle. Konularımı belirler, kurallarımı koyarım. Ben de bunları deneyimle kazandım. Kendime güvenimi de... Şimdi bir de yalnız kaldım. Daha çok dikkat ediyorum her şeye!”
“Sen böyle düşünüyorsan mesele yok! Kendine güveniyor olman çok iyi ama yine de dikkatli ol!”
“Merak etme! Eşim öldüğünden beri daha da titizleniyorum. Kızımı da yönlendiriyor ve koruyorum. Bir kendimi değil...”
“İşin zor! Kızın da oğlun da okuyor. Geçim derdi... Allah yardımcın olsun! Kişi Allah’a nafilelerle yaklaşır. Allah kolaylık versin! Her türlü ibadetinizi kabul etsin!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 787
YORUMLAR
Tespihi eline alıp, aklın başka şeylerle meşgulken aynı kelimeyi tekrarlayıp durmak, gerçek anlamda zikir değildir.
Tam da beni tarif etmiş.
Çoğu Türk roman ve hikâyelerinde ikili diyaloglar toplumun alışagelmiş konuşma metinlerinden farklı şekilde kaleme alınır ve okuyucu bu dili yadırgayarak okuduğundan lezzet almaz. Ancak sizin metinlerdeki diyalog tekniği halkın günlük konuşmasıyla bire bir benzerlik taşımaktadır. Bu sebeple okuyucu okuduklarını yadırgamıyor ve büyük bir hazla bir nefeste sona geliyor.
Tebrik, takdir ve saygılarımla sayın Hoca m. Bizim içimizden çıkan, biz kokan bir yazı okudum sayfanızda. Sağlıcakla kalınız vesselam...