- 833 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
YAŞLI ADAM VE GÜVERCİN
YAŞLI ADAM VE GÜVERCİN
Yaşlı adamın iki kızı, üç oğlu, yirmi bir de torunu vardı.
Memur maaşıyla okutup büyüttüğü çocuklarını zamanı geldiğinde evlendirerek aile kurmalarına yardımcı olmuştu.
Emekli olduktan birkaç yıl sonra eşini kaybeden yaşlı adam gelinlerine ve damatlarına yük olmamak, rahatsızlık vermemek için yalnız başına yaşamaya karar vermişti.
Evde kitap okuyarak geçirdiği zamanlar dışında her gün fırından aldığı birkaç ekmekle birlikte parka gider, bir köşeye oturarak ekmekleri üşenmeden büyük bir sabırla minicik minicik doğrar ve güvercinlere atardı.
Durum öyle bir hal almıştı ki bir müddet sonra artık güvercinler yaşlı adamdan kaçmadığı gibi onun omuzuna, dizinin üstüne veya başına konuyor, hatta iki dudağı arasına koyduğu minik ekmek parçalarını yaşlı adamı öpercesine dudağından alıyordu güvercinler!
Birkaç gün sonra güvercinleri yemlerken, güvercinlerin yanında ürkekliğiyle bilinen ama göz kamaştırıcı güzelliğiyle bir saksağan belirdi.
Saksağan yaşlı adamın ekmekten koparıp attığı parçaları zıplaya zıplaya almaya çalışırken, güvercinler saksağana fırsat vermiyordu.
Yaşlı adam saksağanın parka hep aynı saatte geldiğini görünce muhtemelen aynı saksağan olsa gerek diye içinden geçirdi. Minik parçalar halinde koparıp attığı ekmek parçasından, saksağanın yararlanamadığını gördü.
Bir müddet sonra kalkıp eve giderken markete uğrayıp ihtiyaçlarını aldı. Şarküteri reyonuna geldiğinde, gözü salamlara ilişti. Saksağanı besleyebileceği bir yiyecek görmüştü. Bir adet salam alarak ağır adımlarla evine geldi.
Kapıyı açıp içeri girdiği anda kendisi için aldıkları malzemeyi bir kenara bırakıp o sevimli saksağan için almış olduğu salamı poşetten çıkararak minik parçalar halinde doğrayıp hazırladı.
Parka giderken unutmamak için doğradığı salamları poşete doldurup, giriş kapısının koluna astı.
Yaşlı olmanın bir neticesi olsa gerek; her gün olduğu gibi o sabah da erkenden uyandı. Çayını demleyip, güzelce kahvaltısını yaptı. Bulaşıklarını yıkayıp, evi üstünkörü temizledi.
Çocukları ve torunları yaşlı adamı uzun bir süredir ziyaret etmiyor, arayıp sormuyorlardı. Arada bir küçük kızı yaşlı adamı arar, hal hatır sorar ve acelesi varmış gibi telefonu kapatırdı.
Yaşlı adam bir gün küçük kızıyla konuştuktan sonra çocuklarını teker teker aradı, torunlarıyla hasbihal ederek özlem giderdi ve içi rahat bir şekilde ceketini giydi. Bastonu aldı, ayakkabısını giydi, anahtarını yokladı ve kapının koluna doğrayıp astığı salamı da alarak evden çıkıp ağır adımlarla parka doğru ilerledi.
Parka giderken her zaman olduğu gibi fırına uğrayarak üç tane ekmek aldı. 45 dakikalık bir yürüyüşün ardından yine Ankara’nın en büyük parklarından biri olan Kurtuluş parkına vardı.
Her gün oturduğu alana geçmesiyle birlikte güvercinler yaşlı adamın kokusunu hissetmişcesine kanat çırparak adamın çevresini sardı.
Yaşlı adam her gün olduğu gibi yine üşenmeden ekmekleri minik parçalara ayırarak sevimli güvercinlere sundu.
Parkta gezinenler, bankolarda oturan insanlar, yaşlı adamın güvercinlere olan ilişkisini hayranlıkla seyrediyordu. Kimisi; "helal olsun, bıkıp usanmadan hergün aynı şeyi yapıyor." Diye takdir ederken yaşlı adamı, kimileri de, "bu ne yahu? Güvercinler uçarken nerdeyse gözümüzü çıkaracak!” diye mırıldanıyordu.
Bir süre sonra aynı saksağan yaşlı adamın yakınlarında belirmişti. Sağa sola zıplayarak birşeyler bulurum umuduyla gezinen saksağanı yaşlı adam geç de olsa farketmişti.
Gözlerinin içi parlayarak tebessüm etti ve "sen mi geldin güzel saksağan? Bugün daha bir şıksın frag da yakışıyor" diyerek, doğramış olduğu salam dolu poşete uzandı. Poşetten çıkardığı salamları güzel kuş diye hitap ettiği saksağana sundu.
Güvercinleri besleme ile rutin bir hal alan eyleme artık güzel mi güzel bir de saksağan katılmıştı.
Yıllardır devam eden bu beslenme zincirine saksağan’dan sonra, çok geçmeden bir de köpek eklenmişti.
Ve derken birgün aynı parkta, aynı güvercinler, güzel saksağan ve köpek aynı saatte parkta olmalarına rağmen, yaşlı adam ortalarda yoktu.
Güvercinler deli gibi gökyüzünde kanat çırparak uçarken, güzel saksağan ağacın dalına tünemiş aralıksız bir şekilde isyan edercesine şakıyordu. Köpek ise adeta tüyleri solgunlaşmış, başını patilerinin arasına gömmüş bir şekilde inliyordu. Beş gün boyunca devam eden bu seramoninin ardından güvercinler, güzel saksağan ve köpek ortadan kaybolmuştu.
Parkın müdavimleri de bu sakinliğe anlam veremiyor, yaşlı adam ve diğer üçlünün nerede olduğunu merak ediyordu.
Meğer kalp krizi geçiren yaşlı adamı, apartmandan çıkarken komşular görmüş. Ambulans çağırarak hastaneye gitmesini sağlamışlar.
Yaşlı adam hastaneye geleli tam beş gün olmuştu. Bu zaman zarfında çocuklarından ve yakınlarından kimse ne gelmiş ne de sağlığını soran olmuştu.
Beşinci gün sonrasında hastane çalışanlarının dikkatini rutinlik dışında bir şey çekmişti.
Hastane girişinde daha önce görmedikleri bir köpek, üçüncü katta bulunan hasta odalarının birinde sürekli şakıyan bir saksağan ve uçuşan diğer güvercinleri görmüşlerdi. Hastane çalışanları köpeği, saksağanı ve güvercinleri kovmalarına rağmen onları hastaneden uzaklaştıramamışlardı. Ve birgün yaşlı adamın yattığı odayı havalandırmak için pencereyi açtıklarında yaşlı adamın yatağına tedirgin olmadan gelip konan bir güvercini gördüler. Hastane çalışanı telefonunu çıkararak bu manzarayı görüntülenmişti.
Bir anda parktaki güvercinlerin, saksağanın ve köpeğin ortadan kaybolmasının sırrı, üç hafta sonra sağlığına kavuşan yaşlı adamın anlattıklarıyla çözülmüştü!
Yani o yaşta gözünü kırpmadan canını vereceği çocukları, bu zaman diliminde ne gelmiş, ne de arayıp sormuşlar. Ama ne güvercinler, ne saksağan, ne de köpek yaşlı adamın onlar için yaptıklarını unutarak vefasızlık etmemişler!
Efkan ÖTGÜN