- 1017 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ RAMAZANLAR
Dr. İbrahim KARAER
NOT: Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz
Eski Ramazanlar dediğimiz zaman, bizim gibi yetmişe yaklaşmış insanlar için en azından 60 yıl öncesini 1960’lı yılları ifade ettiğini bilmemiz gerekir. Televizyon, buzdolabı, elektrikli fırın gibi aletlerin olmadığı, radyonun kısmen kullanıldığı, çalar saatlerin sınırlı olduğu yıllar. Ramazan gelmeden önce Ramazan telaşı başlar, yufka ekmekleri yapılır, çamaşırlar yıkanır, evler baştan aşağı temizlenirdi. Ramazan’ın başlangıcından bir gün önce ikindi namazından sonra Bayramcık’tan top atışları yapılarak, Ramazan sevinci paylaşılırdı.
Ramazan, çocuklar için de sevinç kaynağı idi. Sahurda uykulu gözlerle bulgur aşı, makarna, bazen börek yenir; çorba içilirdi. Ertesi günü yaşı küçük olanlar öğle vaktine kadar tekne orucu tutarlar, karşılığında nene ve dedelerinden mükafat alırlardı. Benim küçüklüğümde Ramazan ayı kış mevsimine rastladığı için, sahurda soba yanardı. Evin en küçüğü olduğum için, sobanın yakın olduğu yere otururdum. Buna rağmen üşürdüm. Sahur yemeği bitince hemen yatağa girerdim. Sahurun çocuklar için en zevkli tarafı Ramazan davulu idi. O zamanlar çalar saatler çok yaygın değildi. İnsanları sahura kaldırmak için Ramazan davulu çalınırdı. Sahura geç kalkanlar, imsak vaktini kaçıranlar saatleri yoksa, gün ağarmadıysa acele bir şeyler atıştırıp oruca niyet ederlerdi. Sahur sohbetlerinin başlıca konusu “Ramazan oşaması” idi. Ramazan ayının on beşinden sonra, Ramazan davulcuları evlerin önünde hane halkına hitaben maniler söylerdi. Hane reisi de davulculara bahşiş verirdi. İyi bahşiş almak için zengin kapılar tercih edilir, genellikle fakirler pas geçilirdi. Ramazan oşaması çocukların çok hoşuna gider, sıranın bir an önce kendilerine gelmesini beklerdi. Dedeler, davulculara bir gün önceden tembih ederek torunlarına torpil geçerdi.
İftar, oruç tutanlar için sabırsızlıkla beklenen andı. İftar için Pazar Camisi minaresinin ışıklarının yanması gözlenirdi. Işıklar yandıktan sonra Müezzin Ahmet ezan okumaya başlar, Bayramcık’ta Ramazan topu patlardı. Çocukluğumuzda Ramazan topunun patladığını görmek için Bayramcığa çıkar, iftar saatine kadar beklerdik. İftar topu patlayınca evlere koşarak dağılırdık. İftar saati yaklaştıkça çocuklar sabırsızlanır, sigara tiryakileri gerginleşirdi. Tiryakilerden bazıları orucu açtıktan sonra hemen sigara yakardı. Bu sağlık için çok tehlikeli idi. Bereket ki bunu yapanların sayısı çok azdı. Eskiden komşu ve akrabalar arasında çok sık iftar davetleri olmazdı. Herkes iş güç peşinde olduğu için iftarını evinde açardı. Bazen geçmişlerin ruhu için cami imamı ve tanınmış hafızlara hatim indirtilir, davetlilerin katıldığı iftar sonrasında hatim duası yapılırdı. Genellikle zenginler iftar davetleri verirdi. Pide, bugün olduğu gibi geçmişte de iftar sofralarının baş tacı idi. İftar saati yaklaştıkça fırınların önü kalabalıklaşır; sade pide almak veya kıymalı, tahinli ve peynirli pide yaptırmak için insanlar sıraya girerdi.
İftar açıldıktan sonra, teravih namazı için hazırlık başlardı. Yatsı namazına doğru bazı camilerin minarelerinden ilahi sesleri yükselirdi. Henüz gençlik çağına ulaşmamış çocuklar, minare şerefelerinden ilahi söyleyerek Ramazan gecelerine ayrı bir renk katarlardı. 1960’lı yılların başında Halil Arık adında Senirkent’e genç bir müftü gelmişti. Halk müftünün teravih namazı öncesi verdiği va’az ve sohbetten çok hoşlanmıştı. İftarı açan Pazar Camisine koşuyordu. Kadınlar mahfilinde yer bulmak için bazı kadınların oruçlarını camide açtıkları söyleniyordu. Babamla birlikte ben de Pazar camisine giderdik. Genç müftünün ateşli sohbetlerine ben de şahit olmuştum. Pazar Camisinde Müezzin Ahmet, Kadir Uzun gibi tanınmış kişiler teravih namazı aralarında ilahi söylerlerdi. Namaz arasında söylenen ilahilere cemaat de iştirak ederdi. İlkokul ve ortaokul yıllarında babamla birlikte her akşam teravih namazına giderdik. Senirkent ilçe merkezinde o tarihlerde 12 cami vardı. Ramazan ayı boyunca bu camilerde en az bir defa olmak üzere teravih namazlarını eda ederdik. Pazar camisine her gidişimde süslemeleri ve Faik hocanın güzel sesi ilgimi çekerdi. Şeyh Ahmet Sultan Türbesinin bulunduğu Tekke Camisi üzerimde manevi bir etki bırakırdı. Yeni Camide namaz kılmak çok hoşuma giderdi. Orta Cami ve Efendiler Camisi o yıllarda inşaat halindeydi. Bodrum katta namaz kılardık. Lise ve üniversite yıllarında teravih namazlarını ülkücü arkadaşlarla birlikte kılmaya başladık. Arkadaşlar arasında çok güzel ilahi söyleyenler vardı. Her gece farklı bir camide teravih namazını kılar, namaz aralarında ilahiler söylerdik. Bu mahalle halkının hoşuna giderdi. Bizim camiye ne zaman geleceksiniz diye sık sık sorularla muhatap olurduk. Rahmetli Sofuların Mehmet (Aslan) amca sayesinde, Ülkü Ocaklı gençler olarak Ramazan ayında köylere de teravih namazı kılmaya giderdik. O yıllarda bizim evin yanındaki Şeyhler Camisinin cemaati çok kalabalıktı. Saidi Nursi’ye bağlı cemaatin devam ettiği Şeyhler Camisi, “Nurcular Camisi” olarak anılırdı. Cami imamı Mustafa hoca, her namazın arkasından cemaatle birlikte sesli tesbihat yapardı. Bu sesli tesbihat camiye ilgiyi artırmıştı. Özellikle Ramazan ayında teravih namazı kılmak için camiye gelenler yer bulmakta zorlanırdı. Bir süre sonra cami imamı Mustafa hoca hakkında soruşturma açılarak görevden uzaklaştırıldı. Böylece Şeyhler Camisindeki sesli tesbihat da sona ermiş oldu.
Büyüklerimiz arife gününe çok önem verirlerdi. Arife gününde “kurtların ve kuşların bile oruç tuttuğu” söylenerek çocukların oruç tutması teşvik edilirdi. Ramazan davulcuları sokak sokak dolaşarak hak toplardı. Hane sakinleri davulculara para, üzüm, bulgur, un gibi yiyecekler verirdi. Arife günü öğle namazından sonra aralıklarla top atışı yapılarak Ramazan uğurlanırdı.
Ramazan’ın 27. gecesine rastlayan Kadir Gecesine çok önem verilir, Kadir gecesi gündüzünde herkes oruçlu olmaya özen gösterirdi. O gece Pazar camisi ve diğer camiler dolar taşardı. Kadınlar, kendi aralarında evlerde toplanıp, sahur vaktine kadar ibadet ve dua ederek Kadir beklerlerdi.
Bayramdan önce çocuklara ayakkabı, pantolon, kazak, tişört vb. hediyeler alınırdı. Bu hediyelere “bayramlık” denirdi. Bayramlıklar, bayram gününe kadar özenle saklanırdı. Bayramda ikram edilmek üzere birkaç gün önceden samsa, baklava veya sarıburma adı verilen tatlılar ile Arife günü öğleden sonra veya Bayram sabahı erkekler namazdan gelmeden önce lokum (bişi) yapılırdı. Yapılan lokumlar sıcak sıcak komşulara ikram edilirdi.
Bayram günü babam beni erkenden kaldırır, sabah namazına giderdik. Hava şartları uygunsa bayram namazını Bayramcık’ta kılardık. Bayram namazından sonra Şeyh Ahmet Sultan, Kutup İbrahim Dede ve Sefer Dedelerin türbeleri ile aile ve akraba mezarlarını ziyaret eder, geçmişlerin ruhları için fatihalar okurduk. Bayram, çocukların dört gözle beklediği en büyük gündü. Komşular, akrabalar ziyaret edilir, büyüklerin elleri öpülürdü. Büyükler de, kendi maddi durumları ve çocukların yakınlık derecelerine göre onlara bayramlık harçlık verirlerdi. Paranın olduğu yerde elbette eğlence de olurdu. Belediye meydanında kendiliğinden küçük çaplı bir çocuk panayırı kurulurdu. Rengarenk balonlar etrafı süsler, çıtır-pıtır ve mantar-tabanca sesleri etrafta yankılanırdı. Pamuk şekerler, elma şekerler, horoz şekerleri panayırı süslerdi. Kader-kısmet adı verilen küçük piyango çekilişleri yapılırdı. Havanın müsait olduğu zamanlarda sokaklarda gıcı-gıncırlık kurulur, özellikle genç kızlar ve kadınlar kendi aralarında çılgınlar gibi eğlenirdi. Bazen genç erkekler de bu eğlenceye katılırdı. Bayramda akraba ve komşu ziyaretleri ihmal edilmezdi. Misafirlere lokum (bişi), fıstık, leblebi, üzüm, badem, ceviz, köfte; şayet öğün vakti ise yemek ikram edilirdi.
Eski Ramazanlar çok güzeldi, gelecek Ramazanların daha güzel olması dileğiyle...