DEDEMİN KARADUTU -VII
“Dedemin Karadutu”ndan yola çıktım ve şöyle bir etrafıma bakındım, dut ve karadut hikâyeleri ile yüzleştim. Dut ağacı bazen bir sebil, bazen geleceğe bir umut ve teselli oluverir. Onun için bu sayfamda da bazı yazarların kitaplarından kısa alıntı hikâyelere yer veriyorum.
Duttan Hikâyeler:
1. Teselli Ağacı
Sinop Cezaevinin bahçesine bir dut ağacı dikilir ki yıllara meydan okur, romanlara konu olur.
Bu dut ağacının hikâyesi Hüseyin Pehlivan adlı bir müebbetten mahkûmunun özgürlüğe uzanan ibretlik yaşam öyküsünün simgesi olur. Hikâye, dut ağacını diken kişi ’Hüseyin Pehlivan’ tarafından anlatılır ve Sinoplu yazar Ayşe Gül Kara Zorlu tarafından kurgulanarak roman olur.
“Dut Ağacı bu! Dikmek için müdüriyete yazı yazmam lazım. ’Maruzat’ deriz biz ona.
Yazı gider müdürün önüne, müdür bana bakar; ’Hüseyin Pehlivan’ yazı yazmış. Cezaevinde birçokları ’yazar’ derdi bana. Öyle çağırırlardı beni.
Müdür beni çağırıp ’yazı yazmışsın söyle bakalım ne istiyorsun?’ dedi.
’Sayın müdürüm, ben bir dut ağacı dikmek istiyorum’ dedim.
’Nereye dikeceksin? Neden? Ne yapacaksın dut ağacını? Yani dut ağacı büyüyecek, dut verecek, herkes bunun dutundan yiyecek, sana dua edecek öyle mi?’ dedi.
Ben de ’bu dut ağacı büyüdüğü zaman 20 sene, 30 sene, 50 sene sonra neyse, kaç yıl sonra olursa olsun, büyüdüğü zaman buraya gelen mahkûmlar diyecekler ki; ’bu dut ağacını diken kişi idamdan kurtulmuş, müebbet cezaya çarptırılmış. Müebbet cezayı da bitirmiş çıkmış buradan.’ bu şekilde teselli kaynağı olacak onlar için.
Ben bunu düşünüyorum, daha ümidimi yitirmedim. Ben bir gün çıkacağım buradan, hiç ümidimi yitirmedim’ dedim.
Bir ağaç gibi sallanıyor başım,
Yağmur düşüyor yüreğime,
Dalgalar çarpıyor kelepçelerime,
Bir umudum kaldı avuçlarımda,
Bir de Dut Ağacı!”[1]
2.Görkemli Dut Ağaçları
“Bazı evlerin bahçelerinde büyük, görkemli dut ağaçları olurdu. Dut bereketli ve cömert bir ağaçtı. Kimseden esirgenmezdi. Toplanınca fazla dayanmaz, hemen yenmesi gerekirdi.
Bahçesinde dut ağacı olan aileler, mahallenin çocuklarına istedikleri kadar dut toplamalarını söylerler, ama dut silkeyim derken ağacın dallarını kırmamaları için, neredeyse yalvarırlardı.
Bahçesinde dut ağacı olan ailenin, genellikle üzerine dut silkelenen bir de örtüsü olurdu. Bu büyük örtüyü birkaç kişi uçlarından tutar, biri ağaca çıkar ve dallara vurdukça dutlar patır patır örtüye dökülürdü. Örtüye biriken dutlar geniş bir tepsiye alınır, başına geçilir, yıkanmayan bu meyve afiyetle yenirdi.”[2]
3. Pencere Önündeki Dut Ağacı
“Tam pencereme yakın bir dut ağacı vardı. Aşağı yukarı, yaz kış pencereyi açık bırakırdım. Ne serin, ne tuhaf rüzgârlar eserdi. Vapurlarda da çalıştığım için rüzgârları kokularından lodos, poyraz, karayel, günbatısı diye tefrik eder, tanırdım.
Ne rüzgârlar battaniyemin üzerinden acayip birer rüya gibi gelip geçtiler.”[3]
Durmuş Ali ÖZBEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.