- 315 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EKONOMİK SİSTEM KAPİTALİZMİN DIŞINDA ARANMALIDIR
Şom ağızlardan düşmeyen bir söz, günün koşulları neyse ona göre yaşayacaksın. Günün koşulları ne ise derken, üzerinde düşünülmüş ve kritiği yapılmış bir sözden bahsedilmiyor. Tamamıyla acziyetin bir ifadesi olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Birilerinin kurduğu herkese dayattığı kalıbın adı günün koşulları olarak anlatılıyorsa, bu bir yenilginin ifadesidir.
Yaratıcının bağışladığı ve nasıl yaşanılacağı hususunda ciddi hayat denklemleri ortaya koymasına rağmen, bununla alakalı hiçbir yorum ve gelişme sağlayamamış olanların, efor sarf etmeyi hiç düşünmeden günün koşulları ne ise ona göre yaşayacaksın şeklindeki iyi niyet gibi gözüken yaklaşımları doğrudan yaratıcı ve eleştirel düşünmeyi yok etmenin dolaylı çabaları olduğunu bilmek gerekir. Bu yaklaşımların tümünün temelinde korku, rahatı tercih etme, haram helal gibi bir değerden yoksunluk bulunmaktadır. Eğer bir ortamda mevcut olan yaşam biçimlerine angaje olmak öncelikli tercih olarak kabul görüyorsa, o toplum sömürülmeye ve kendisi için hazırlanmış olan kapanlara zorlama olmadan kendi tercihleriyle girmeyi hak etmiş demektir.
Günün şartları ne ise diye yavan bir ifadeyi yaygın hale getirerek ona meşruiyet zemini oluşturanlar şunu bilsin ki, bu söz bir yaşam biçiminin tercihlerini ve üretkenliklerini imha ederek, bu yaşamları, sürüler için oluşturulmuş sadece tüketime endeksli sömürü yaşam çarkının içine taşımak olur. Eğer bu ifade idari sistemi yöneten ve planlama erginin tavsiye ve dayatmaları sonrasında oluşuyorsa, toplumların ayağa kalkması, kendi yaşam biçimlerini ve kendi ortamlarını dikkate alarak, tüketici olmaktan çok üreten bir toplum haline gelmeleri neredeyse imkansızlaşır. Mevcut kalıpları yaşamın olmazsa olmazları olarak dayatmak kadar insan beynine atılan daha tehlikeli bir atış olamaz. İnsan beynini imha ettiğiniz zaman ona yaşamı boyunca kabulleneceği ve o çemberden çıkmayı hiç düşünmeyeceği kölelik kurallarını da benimsetmiş olursunuz. İşte, kapitalizm ’in ve onun günümüzdeki çağdaş çocuğu liberal kapitalist ekonomi diye bildiğimiz ve tüm yönetimlerin ona ulaşmak için canhıraş savaşı böylesi bir zilletin beyinleri kuşatmasının kanıtıdır. Neden Liberalizm diye sorma şansımız yoktur, insanın özgürlüğü ve ardından özel mülkiyet ve serbest piyasa gibi birkaç sihirli kavramla sizin beyninizi hemen istila ederler. Sizler de kafa sallayarak, önünüzde ürettiğiniz bir değeriniz olmadığı için, onun hegemonyasına girersiniz. Üretici dinamikleri canlı kalan ve sürekli hareketlilik hayatlarının vazgeçilmezi olan toplumlar, hayatlarının devamını kendi dışlarında oluşturulan kalıplara hapsederek devam ettireceklerine inanmazlar.
Ancak eldeki imkanları işlemeyi ve üzerinde değişimler yaparak farklı ürünler elde edecek zahmeti göze alamayanlar, kaynaklarını satarak yaşamlarını devam ettirdikleri için, güdülen sürüler haline gelirler.Sürüler,yaşamlarını belirleyecek ilke ve kuralları kendilerinin belirleyeceğine inanmazlar. Çünkü onlar hep yönetilmeye ve tüketime endekslenerek böyle bir yaşamın getireceği mutluluğu yeğlerler. Bu mutluluk alanlarının dışında daha kalıcı olan mutluluklara ulaşmaları için biraz çaba gayret ve efor harcamaları gerektiğini söylediğiniz zaman, eski köye yeni adet mi gelecek. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur diye sizin de önünüzde en büyük engel olurlar. Oysa bilmezler ki, savunma her zaman yenilginin başlangıcı değil, savaşın kazananlarının verdiklerini özümseme ve geviş getirme dönemidir. Geviş getirmeye alışmış olanlar, sağlıklı ve taze ürünlere ulaşacak imkanlarını da kaybederler.
Bu örneklemelerden sonra anlatmak istediğim savımızın hayatımızdaki karşılığına bakmakta fayda olur umarım. Müslüman toplumlar olumsuzluklar açısından neredeyse yaşamları birbirinin aynısı. İnsanı Allah’ın yarattığına inanırız ve hayatımıza hükmeden ilke ve kurallar koyduğuna da inanırız, ancak bu ilkelerin hayatlarımızdaki yerine baktığımızda utancımızdan elimizi yüzümüze kapamak zorunda kalırız. Bu evreni yaratan ve içinde iradi kararlar verecek olan insanı yarattıktan sonra, onun hükmüne uygun olmayan bir yaşamı oluşturması için insanı hiç bilgilendirmemiş olmasını düşünebiliyor musunuz? Allah’ın sınırları bellidir kim bu sınırları aşarsa işte onlar haddi aşanlardır, haddi aşanlar için elim bir azap vardır. Ülkemiz ekonomisine kapitalizmin babalarının damga vurduğu muhakkaktır. Bunların hayat damarlarına su taşıyan ve ülkenin vergi rekortmeni olan bankalar, paylarının başka alanlara aktığını gördüklerinde, hemen o kanalları tıkamanın yollarını araştırıyorlar. Hatta İdari yönetime dayatmalar yaparak kanuni bağlayıcılıklarla bunların önlerini kapamayı ihmal etmiyorlar. Devletin gelir kalemleri arasında, vergi almak ilk sırada bulunuyorsa, devletin bu kuruluşların isteklerini dikkate almamasını düşünebilir misiniz? Kripto para ve bunlardan kaynaklanan usulsüzlüklerin gündemin ilk sıralarında yer alması, farklı finans kuruluşlarının ev,araba,kredi gibi kapsam alanlarını genişleterek yeni ve farklı açılım yapabilecek düşünce ve eylemler geliştirmeleri ve bunları da kurumsal kimlikle reel yaşamda hayata sokmaları beraberinde ciddi sorunları da başlarına getirdiği muhakkak. Neden mi, insanlar yatırımlarını daha çok bankalar üzerinden yaparken içlerinde duyarlılık açısından az bir kırıntı olanlar, bu yeni kuruluşlarla iş birliği yaparak nakit kaynaklarının adresini buraya yönelttiler. Bu süreç kapitalizmin aracı ve taze kan taşıyan kuruluşları olan bankaları rahatsız etmeye başladı ve idari mekanizmaya karşı lobi baskıları kurmaya çalıştılar ve de başardılar. Çünkü Son dönemdeki, BDDK’nın bu kuruluşlar üzerine yoğun olarak gitmesi ve onları denetlemesi sadece bir denetim olarak görülmemesi gerektiğine inananlardanım. Eğer sadece bir denetim olmuş olsa, neden bir kurum elde ettiği karının %30’unu infak müessesesini geliştirerek kuracağı vakfa aktarmayı tüzüğüne koymasına rağmen, buna müsaade edilmez ve ancak%2’ni aktarabileceği sınırlamasını getirir. Çünkü böylesi bir uygulama İslam’ın Karz-ı Hasen müessesesinin yeniden dirilmesine sebep olabilir. Dolayısıyla yardımlaşma dayanışma ve insanlar arası yeni bir ekonomik model oluşturulup hayata geçirilebilir. Bu korku Bankaların yüreğini hoplatmaya başladığı için, bu müesseselerin lobi grupları, idareyi etkileyerek, bu kurumları daha doğmadan bunaltma yoluna gitmektedir. Yani başlamadan bunaltmak ve yanlışlar yapmaya zorlayarak kanun dışı eylemlere yönelmesi için üstten baskıyı fazlalaştırarak, bu kuruluşların toplum nazarında itibarsızlaştırılarak olağan bir durum olunca üzerine çökerek meşru bir zemin oluşturma eylemi olduğunu düşünüyorum.
Müslüman olduğunu söylediğimiz bir toplumda tefeci faiz kuruluşlarının en çok kar getiren kurumlar olması, hiç mi içimizi acıtmıyor. Eğer insanlar bu faiz müesseselerinin dışında daha karlı ve insanlara zulmetmeyen ve ,insanca yaşayacakları ekonomik kurumları canlandırırsa kapitalizmin yegâne ekonomik sistem olma büyüsü bozulacaktır. Bu büyünün bozulmasını isterler mi, onun için idari yapı bu oluşumların gazıyla, farklı oluşacak kuruluşları potansiyel suç makinesi olarak görmemeli ve bunların canlanması ve hayata yeni kanları aktarması için yardımcı olmalı ve denetlemeyi, zulme dönüştürmemeli diye düşünüyorum.
Bizim gibi toplumların kurtuluşunun en önemli yolu, ekonomik bağımsızlık elde etmeleridir. Ekonomik bağımsızlık, Kapitalizmin piyasasının dışında ticari ilişkilerin kurulacağına inanmaktan geçer. Piyasaya kapitalizmin kurallarının egemen olduğu ortamlar bu kurallara göre ekonomik faaliyetlerini yürütürken ekonomik bağımsızlık beklentileri sadece bir hayal olur. Kapitalizmin oluşturmaya çalıştığı yaşamda, dünya cennettir, onun için ekonomik yaşam en değerli olan yaşamdır. Tüm ilişkiler bunun kazanılması için gereklidir dolayısıyla önemliler ama değerli değiller. Oysa İslam’ı bir yaşamdaki ekonomik ilişiklilerde ekonomi yani ihtiyaçları karşılama ve yaşamı kolaylaştırma faaliyetleri önemlidir ama en değerli olan değildir. Değerli olan bu yaşamın sonrasında karşılaşılacak olan ödüldür. Yani cennet bu hayatın sonunda bir armağandır. Dolayısıyla kapitalizmin dünya cennetine karşılık İslam Ahiret cennetini vaat ediyor ama o cennet için buradaki imaratın çok önemli olduğunu anlatıyor, hayatı rahat kazanabilmek için, buradaki ilişkileri kolaylaştırıyor ve insanlara zulmetmiyor, borç batağında insanları inim inim inletmiyor. Borçlanmayı kolaylaştırıyor ve insanlar arasında güven unsurunu yaygınlaştırıyor ancak güveni sözle anlatmıyor onun bağlayıcı alt yapısının da kurulmasına önem veriyor ve ahitleşerek yazılı sözleşmelerin olmasını şart koşuyor. Yani insanların içinde olumsuzluk olmadığı halde onları olumsuzluğa sevk edecek açık kapıların bırakılmasını asla istemiyor, şartların kötüye gitmesinden dolayı vaatlerini yerine getiremeyenlere baskı kullanılmasından menediyor ve onların genişleyeceği döneme kadar mühlet verilmesini ve bu mühlet içinde sorumluluğunu yerine getiremeyenlere bağışta bulunmanın daha hayırlı olduğunu anlatıyor. İşte İslam Nesneye mala değil, insana ve onun huzuruna değer veriyor. Çünkü toplumsal ifsatın önüne geçebilmek için insanların huzurlu ve mutlu bir hayatı yaşamaları gerekir. Kapitalizm insanların mutluluğunu ve huzurunu alarak onları psikomanyak duruma getirdi. Bu hal üzere yaşayanların dünyalarını cennet yapmaktan uzaklaşıp, ahiret cennetine yönelmeleri mümkün değildir. Kapitalizmin dünyaya pompaladığı bu sistem, tüm insanlığı yok oluşun kıyısına getirdi, dünyanın her yanı zulüm göz yaşı ölüm ve açlıkla boğuşurken, bulunduğumuz dönemin şartlarına uyacağız diyerek şerri hakikat gibi öğütleyerek,hakikatın ne olduğu üzerinde kafa yormayı ve bu hususta gerekli çabayı harcamayanlara yazıklar olsun demek geliyor içimden…
İslam Dünyasının ve mazlum milletlerin kurtuluşunun tek yolu tefecilerin insanlığın kanını emen ekonomik sisteminin büyüsünün bozulmasına bağlıdır. Bu büyünün bozulması da Yaratıcının yarattıklarına bağışladığı sistemi ortaya çıkarıp hayatımızı ne pahasına olursa olsun ona dayandırmaktan geçiyor. Bu sistem yepyeni ve farklı bir ekonomik sistemdir. Bu sistemin temeli, üretime dayanır,ilişklileri helal ve haram sınırlarına göre biçimlendirir.Zulmetmez,herkesin yaşaması için malın âtıl olarak belli ellerde toplanmasını asla istemez. Üretime ve istihdama dönüşmeyen malların bekçiliğini yaparak fesada yol açan malları korumayı istemez. Adalet omurgasıdır. Asgari yaşam diye bir rezaleti insana reva görmez, azami yaşamın ve israfın sınırlarını belirler. İslam’da insani ücret ve insani yaşam vardır. Bunları gerçekleştirecek sorumlu aydın bilim adamlarına ihtiyaç hasıl olmuştur. Bu konuda zihin ve yürek eforu harcamayan ve sistemli bir yaşamı gelecek kuşaklara gelenek olarak bırakma sevdası taşımayanların hesapları çok kabarık olacaktır. Kapitalizmin mezbelesinde yem arayan bir amip olmaktan çıkarak omurgalı duruşla örnek bir yaşamı bizlere armağan etmesi için tüm içtenliğimle rabbime yalvarıyorum ve tüm kardeş ve dostları da bu duanın fili kısmında yer almaya davet ediyorum…Selam saygı ve muhabbet dileklerimle….
Erol KEKEÇ/27.04.2021/00.08
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.