- 695 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
781 - ÜÇ TALAK
Onur BİLGE
Bahtiyar Bey espriyi seven birisi. Fıkra anlatmayı iş edinmiş sanki. Dedenin sohbetinin aralarına fıkralar sıkıştırıyor, bilmeceler serpiştiriyor. Böylece ortama sıcak ve neşeli bir atmosfer sağlıyor. Bir defasında:
“Boşaldıkça büyüyen şey nedir?” diye sordu. Define’den de bizden de ses çıkmayınca kendisi cevapladı: “Çukur!” diyerek.
Dedenin de her konuşmayı dine getirme âdeti var. Çukur, bizim tarafımızdan, belediyelerin caddelerde sokaklarda açıp, açık bıraktıkları tehlikeli oyuklar olarak algılansa da onun gibi birisi için doğal olarak kabri çağrıştırır.
Benim aklıma yola açılan çukura düşerek genç yaşta hayatını kaybeden Orhan Veli Kanık geldi. Ağzında çürük bir dişi olan, dili ikide birde oraya giden birisinin aklına o oyuğun gitgide büyümekte olduğu gelebilir.
Dede fırsatı değerlendirmede ustadır. Çukurdan, onun oluşumundan başlayarak diyeceğini demeden edemez! Zaten: “Allah Kur’an’ı indirmeseydi, yalnız Asr Suresi bile haddimizi bildirmeye yeterdi!” diyordu. “Allah, ikindi vaktine dikkati çekiyor. Bu, kırk yaş sonrasıdır. İnsanların hüsranda olduklarını andla bildiriyor.” diyordu.
Bahtiyar Bey de annesinin bir trafik kazasında henüz kırk iki yaşında hayatını kaybettiğini, babasını evlenmeye teşvik ettiğini, onun ikinci evliliğini yaptığını, ondan üç kardeşinin dünyaya geldiğini, birinin on dokuz, birinin on yedi, birinin de on bir yaşında olduklarını, fakat babasının, dayısının kızı olan hanımını boşamasına kızıp kendisine halen dargın olduğunu ve tekrar evlenmesine şiddetle karşı çıktığını söylemişti.
“İnsanlar için kırk yaş çok önemlidir. Bu yaşa geldiklerinde bayanlar yaşlandıklarını iyiden iyiye hissetmeye başlarlar. Erkekler de en az onlar kadar telaşa kapılırlar. Hayatlarının bitmekte olduğunu, tek çiçekle bahar geçirmenin hiç de akıl işi olmadığını, yenilenmek için ekrana taze kan gelmesi gerektiğini düşünmeye başlarlar. Bunun için araba almak, varsa yenilemek, daha iyi bir iş yapmaya başlamak isterler. Eşlerini yeterli bulmamaya, yeni bir eş aramaya koyulurlar. Genç bir kızın, kendilerine gençlik aşılayacağı kanısındadırlar. Her şeye kızmaya, yok yere mesele çıkarmaya başlarlar. Hemen hemen her şey için eşlerini suçlarlar.
İnsanlar hüsrandadır. İman edenler, ibadet başta olmak üzere iyi işler işleyenler, birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye edenler müstesna...
Hüsran... Cehennem, ateş, felaket... Gaflette olan gençler olsa, belki yokluklarına, bilgisizliklerine verilebilir... Belki bir yere kadar anlayışla karşılanabilir. Ya ikindi vaktinde olanlar?” diye yapacağını yaptı yine!
“Üniversite okumuş, dünyayı gezmiş, hem de büyük zorluklarla boğuştuğu halde şükrederek yaşamış biriyim. Dindar ve tutucu bir yerden geldim. Bunları bilmemem mümkün değil! Daha fazlasını isterim senden Necmettin Amca!” dedi Bahtiyar Bey de. Dede altta kalır mı!
“Bilip de bilmeyenler gibi davranmak, katmerli suç evladım! Arvasi Hazretleri, Necip Fazıl Kısakürek’e: “Keşke bu kadar fazla bilmeseydin!..” demiş. O zaman, tasavufi eğitime var mısın? Nefis eğitimine? Daha fazlası tövbe, namaz ve nefis eğitimidir. Tamamen Allah’a dönüş... Dünyayı velilerce elinin tersiyle iterek, yokluk kapısından içeri girmek!”
“Bu nasıl olacak?”
“Öncelikle asla haramla işin olmayacak! Geçmişi kesip atacaksın!”
“Zaten olmadı! Olmaz da...”
“Sadece haram lokmadan bahsetmiyorum. Zina haram değil mi! Tövbe ile yeniden doğacak, bir daha geçmişi hatırlamayacaksın bile!”
“Muhtaca yardım, büyüğe hürmet, küçüğe sevgi, haklara saygı... Bütün bunları yapacak kadar vicdan bahşetmiş bana Yüce Rabbim!”
“Hiç kimseyi ve hiç bir şeyi Allah’tan fazla sevmeyeceksin! Eşini, çocuğunu bile... Namaza devam edeceksin!”
“Eşim ve çocuklarım benden ayrılar. Resmen ayrıldık. Konya’da yaşıyorlar”
“O zaman işin daha da kolay... Bu yol, öncelikle farzlara dört elle sarılarak zikirle fikirle yürünür. Kişi, Allah’a nafilelerle yaklaşır. Zor değil. Başarırsın! Yeter ki iste!”
“Değil de hayat zor!”
“Yeniden bir yuva kurarsın. Dünyanın sonu değil! Gider eskisi gelir yenisi! Hem de daha iyisi gelir! “Allah: "Senden hoşnut değillerse onları boşa, sana daha hayırlılarını veririm!" diyor.”
“Evet ama gel de anlat bunu büyüklere!”
“Sen, Allah’ın “Ol!..”. dediği gibi ol, olması gerekeni O halleder. En büyük sensin! Bir daha dünyaya gelmeyeceksin! Bu yaşama hakkı sana bir kereye mahsus verilmiş! Büyükler de kim! Onlar senin yerine cehenneme girecek mi!”
“Babam benimle konuşmuyor. Biliyorsun, boşadığım eşim, dayımın kızıydı. Yuvamı tekrar toparlamamı istiyor ama mümkün değil! Bunu ona anlatamıyorum! Ben onun evlenmesini çok istedim, o benim tekrar evlenmemi istemiyor! Ben de onu çiğnemek istemiyorum. Zaten yaşlı ve hasta! Ölmesinden korkuyorum!”
“Allah huzurunda zina gibi bir sorunun cevabını verecek mi, senin yerine! Sen saygıda kusur etme! Darılırsa darılsın! Önemli değil! Eşin de suçludur, en az senin kadar! Sütten çıkmış ak kaşık değildir!”
“Neyin cevabını verir bilmem ama bana hesap soruyor.”
“Çok olsa ihanet etmiş olabilirsin. “Kadın gibi kadın olsaydı da kocasının gözü dışarıda olmasaydı!” demezler mi!”
“Hiç kimse tek taraflı suçlu olamaz, asla!”
“Ona ve hiç kimseye hesap vermek zorunda değilsin! Allah ne emrediyor, ne diyorsa o! Beğendiğin birisi varsa, hiç durma!”
“Etrafımda birileri hep oluyor, kaçsam da.”
“Evin, sıcak yemeğin ve yatağın olur.”
“Yok, o tarafıyla bakamadım henüz hayata.”
“Mutaassıp, dindar bir eş seç, onların arasından huyuna göre! Hemen! Şimdi! Hiç bekleme!”
“Yalnızlığa alıştım. Sanırım oda bana alıştı.”
“Bugünkü aklım olsaydı ve senin yaşında olsaydım kendimi yalnızlığa mahkûm etmezdim! Halinden hoşnutsan, yalnız kalman daha iyi... Münzevi bir hayat yaşarsın. Tamamen Allah’la baş başa kalırsın. Fakat, daha çok gençsin.”
“Korku... Alışmak, isteyerek değil mecburen...”
“Bir erkek, hiç bir şeyden korkmaz! Hiç evlenmemiş veya çocuksuz bir hanımla evlensen, çocukların bile olur. O da anne olmayı ister çünkü.”
“Dedim ya babam hasta! O ölecek diye çok korkuyorum!”
“Ölürse, vadesi yettiğinden ölür. Ömürler asla uzamaz ve hiç bir nedenle kısalmaz! Kim ölürse, ömrü o kadar olduğundan ölür. O neden ikinci evliliğini yaptı? Onun canı var da senin yok mu!”
“O boşanmadı. Annem öldüğü için evlendi. Aramızdaki fark bu!”
“Kendini ve geleceğini de düşün! Gün geçtikçe daha güçsüzleşecek, Allah korusun, belki de onun gibi sen de hastalanacaksın. O zaman sana baban mı bakacak!”
“Onun tekrar evlenmesini en çok ben istedim ve elimden geleni yaptım ama şimdi aynı şeyi kendim için yapamıyorum”
“Haydi, diyelim felç olman yazılı kaderde... Felçliyken mi evlenmek için birisini arayacaksın? O halinle kim koşa koşa gelir ki sana! Ancak kendisini hayra vakfetmiş biri gelebilir. Belki onu da sen beğenmezsin.”
“Sanırım “Takdiri İlahi!” demek doğru bir tanımlama olur”
“Merhametli ve dindar olanını tercih etmelisin. Zengini seçersen varlığından, güzeli seçersen güzelliğinden faydalanamazsın. Dindar ve merhametli olanı seçersen, dininin yarısını kurtarmış olursun. Yarısı da senin gayretine kalır.”
“Ben yalnızlığı en iyi dostum olarak tanımlıyorum. O bana, ben ona, birbirimize alıştık! Bana asla ihanet etmez!”
“Aslında sen yalnızlık dostundan boşanmaya bak! Hayat yalnız çekilmez! Ne iyi hanımlar var! Çevrene alıcı gözüyle bak!”
“Yok, bana iyisi düşmez!”
“Babana bakma! Gerekirse gizli evlen ama mutlaka evlen! Büyük günahların neler olduğunu biliyorsun!"
“Nerde cahili aptalı varsa beni bulur! Ümit kesmek değil bu!”
“Allah’tan, kâfirler ümit keser. Olur mu hiç! O zaman bir nevi isyan olur bu! “Allah’ım bana hep böylesini verirsin!..” demek yani.”
“Öyle de değil! Sanıyorum, en iyiyi bulma ümidimin kalmayışı...”
“Hanımınla ilmi tartışmalara girecek değilsin ya! Hem kadının aptalı tercih sebebidir. Gülme! Çok bilmişi de iyi değildir!”
“Nasıl gülmeyeyim! Aptal insanla uğraşamam! Ona hiç tahammül edemem!”
“Sen dileğini bütün dile! “Allah’ım, bana şu şu şu vasıflarda bir eş ver!” diye dua et! Hazinesinde neler neler vardır! İyice yaşlanır, elden ayaktan düşersen, ya da Allah korusun, ani bir rahatsızlık gelirse, çocukların bakar mı sana! Annelerine bırakmışsın! Bakarlarsa, bundan rahatsızlık duymaz, onlara yük olduğun için kendi kendini yemezsen, yalnızlık dostunu boşama! Aksi halde üç talakla boşa! Acilen...”
“Senin evlenme konusunda bana önerin olur mu?”
“Ben kimseye kimseyi tavsiye edemiyorum. Çünkü bir ayet var. Birisi için “İyidir!” diye kapıyı sonuna kadar açmayın, “Kötüdür!” diyerek de tamamen kapatmayın! Aralık bırakın! Çünkü kulumu en iyi ben bilirim!” Sen dua et, gerisini Allah’a bırak! Tesadüf yoktur, tevafuk vardır. Bu aylar, mübarek aylardır. Bereketinden istifade etmeye bak!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 781