Niye Ahlaki Çöküntü Yaşanıyor
Açıl susam açıl…
Kırk haramilerin ne çaldıkları varsa, bizde onlardan çalalım.
Çalanda çalıp, yetime, fakire, ihtiyaç sahibine dağıtmak mı, yoksa aldığımız altınları gözden ırak uzak ülkelerde sessizce yemek mi? Hani yetmişli yıllar da olsaydık, hala ahlaki çöküntünün olmadığı, gecekondu kültürünün hakim olduğu varoşların yaşadığı şehirlerde, bu altınları hırsızın malı diye, herkese dağıtırlardı. Bu malı yemeyi kimse istemezdi. Ama gel gör ki günümüzde, bitcoin ya da kooperatifle para toplayan kişiler bütün parayı toplayıp, çaldıklarıyla ülkeyi terk ediyorlar. İnsanları kandırarak, paralarını toplayıp terör örgütlerine ulaştırıyorlar.
Yetmişli yıllarda, yollar çamurlu, sobalarda odun-kömür yanar, hippiler, vampirler kol gezer, ancak şeref ve namus olmazsa olmazdı. Elbette din üzerine baskılar da vardı. Kişi namaz kılsa delireceği söylenir ve ona acınılırdı da… Ancak her sokağın insanı birbirini tanır, o sokağın kızı onun namusu olur, kimse kimseye yan gözle bakmazdı. Hani ülkemin takımı veya sporcusu bir başarı elde etse her yer sevinçten ayağa kalkardı. Zengin ve fakir arasında uçurum kapanamaz seviyedeydi. Ancak, kimse kimsenin malına göz de dikmezdi. Hani piyango veya spor toto gibi, yahut kağıt ile oynanan kumar seansları da hayli yaygındı. Ancak yine bu da her ne kadar kötü bir tercih olsa da, ucu kimseye zarar vermezdi. Herkes birbirine en doğru yolu tutmaları yönünde öğütler verir, öğütleri tutmayanlar ayıplanırdı. Eğer küçük kardeş sigara içiyorsa, bunu büyüğünün yanında yapamaz, onun yanında diz diz üstüne oturamaz, velhasıl oldukça karışık kurallar hakimdi. İnsanı ne zayıf dininden ötürü yaşamını düzenleyemez, ne de bu kadar acı veren hayat tarzından ahlaki çöküntüye gidecek yollara başvuramazdı.
Oysa günümüzde, yetmişli yılların izi silindi. Her türlü refah seviyesi aldı başını gitti. Herkes doğal gazla ısınıyor, ellerinde cep telefonu taşıyor, arabasıyla seyahat ediyor, uçağa biniyor, yurt dışına çıkıyor, Hacca bile gitmek için parası yetiyor ve müracaatlar çok olduğu için sırada bekliyor. Din özgürce yaşanıyor. Kıyafet özgürlüğü her yere yayıldı. Ancak, çalan çalana, kapkaççılardan tutun da, evleri soyan hırsızlara kadar… Zina hortladı, aleni hoş olmayan görüntüler etrafa yayılıyor, boşanmak çocuk oyuncağı oldu… Ayıp denecek bir şey kalmadı, ne küçük belli ne de büyük büyüklüğünü biliyor. Kadına şiddet en üst seviyeyi gördü…Kısacası ahlaki çöküntü patladı. Hani atalarımız dermiş ki, çok para insanı azdırır. Ne kadar doğru. Fakir yok mu peki, var da… Bunlar 70li yılların fakirine benzemiyor! Tüm insanların gayesi, iyi maaş veren iş, lüks yaşam olsun derdinde, herkes birbirinin kazandığına bakıyor. Ölen birisinin evine gitseniz, ağıt yerine dünya işleri konuşuluyor, o evde kahkaha atılıyor. Yani hiç bir acı da insana ibret olmuyor, telaşlandırmıyor. Bunun sebebi, bir batılı gibi yaşama özentisi ile yetişen yeni nesiller. Din bile yalnızca şekle dönüştü. Allah korkusu yok. Hani desen ki, ölümden sonra bir hayat var ve Allah sorgulayacak her yaptığından, Ahirete imanı umursamıyorlar bile. Hiç bir acı, bu depremle, trafik kazasıyla hatta koranayla ortaya çıksa, insanı böylesi yaşamdan geri çeviremiyor.
Ben hem70li yılları ve hemde bu zamanı yaşayan biri olarak, bu manzaraları görmekten dehşete kapılıyorum. Benim yaşımdakilerin çoğu dede konumdadırlar. Ben hayata geç tutuldum sanırım. Bizden böyle bir nesil türedi, bunu hesabını Allah’a nasıl vereceğiz kara kara düşünüyorum. Mesele vaaz vermek, doğru bu demekle çözülmüyor. Biz bu yeni nesli nasıl kurtarabiliriz ki? Bu ayıptan anlamayan, Allah’tan korkmayan, kendisini haşa Allah gibi gören nesil ben bilirim diyerek, terörden çok terör estiriyor farkında olmadan. Elbette 70lere dönemeyiz, ileriye bakmak zorundayız. Şu an dua etmekten başka bir şeyde yapamıyorum. Kaygılıyım. Umarım bir şeyler yapabilecek ve uyanışa vesile olacak olaylar zinciri ortaya çıkar. Biz atalarımıza benzeriz ve onlara özeniriz, ecnebilere değil. Ecnebilerin kokuşmuş düzenleri iflas etmek üzere… Hadi gelde bunu yeni nesile anlat… Ben diyor Avrupa’da yahut Amerika’da okuyacağım yahut arada yaşayacağım diyor. Sanki vatan toprağında yaşarsa ezik olacaklar. Sanki orada bedava para dağıtıyorlar.
70li yıllarda ilkokul mezunu olmayanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. İnsanlar sokakta sebze, meyve, şerbet, kalay kalaylar, ayı oynatır, yoğurt hatta yemiş satar rızkını bulurdu. Köy nüfusu fazlaydı. İnsanlar tarladan aldığı ile rızkını sağlardı. İnsanın ayağı toprağa değerdi. İnsanlar kapı önüne oturur, hal hatır sorar, selamlaşırdı. Herkes acısıyla da güzel günüyle de samimi olarak paylaşırdı.
Oysa günümüzde, ekmek aslanın ağzında. Çocuklar otuzuna kadar, üniversite sınavı, iş sınavı, KPSS, YDS… Nice sınavlardan geçmek zorunda. Okuyan kişi, üniversite mezunu oldukça arttı. Sadece başarılı olmaya endeksli, çocuklar sevgiden uzak, dinden uzak, yaşamlarının en verimli zamanında büyüyorlar. Aileler sadece maddi zenginliği kazanmaları için çocuklarını at gibi koşturuyorlar. Onların ruhsal zenginliği, aşk, sevgiyle uğraşmıyorlar. Böylece yaşam gerçekçilik üzerine, mantık üzerine kurgulanıyor. Bir şeyin karşılığı ancak parayla satın alınır, paran varsa bu dünyada yaşarsın teorisi yaygınlık kazanıyor. Yaşlanmış ana babayı çocuk bu yüzden unutuyor, onlardan çok uzaklarda yaşamaya heves ediyorlar. Maddi dünyayla başarı üzerine kurgularda gördükleri yalnızlık bu şekilde ortaya çıkıyor. Haydin iki zamanı kıyaslayın, sonra neden Z kuşağını anlayamıyoruz diye düşünün. Biz buna sebep olduk, anlayın artık. Çocuklarımızdan koptuk, onların başarısıyla övünmeyi umarken, onları da kaybettik. Çocuk sevgiyle, dışarıda ki oyunlarla, dini öğretileri hissederek yaşamadıkça biz onlardan kopmaya devam edeceğiz. İnanan kişiler olarak, şunu kesinlikle düşünmeliyiz, rızkı veren Allah’tır. Çocuğun rızkından şüphe etmeyeceğiz. Her şeye zaman bulmasını, hayattan yaşadığı anda zevk almasını sağlamalıyız. Onlara en doğruyu görmeleri için fırsat vermeliyiz.
70li yılların anlayışı ancak manevi olarak yansıyabilir. Artık maddi dünyada o yıllar çok uzaklarda kaldı. İnsan fakir olabilir, aç kalabilir ama samimi bir dinle yaşamıyorsa, sevgisiz ve aşksız kalıyorsa asla yaşayamaz.
Çok doluyum çok, burada son versem iyi olacak… Allah sonumuzu hayır eylesin inşallah. Selam ve dua ile.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Bayağı da yaşanan o ahlaki çöküntü üstüne üstelik farkındalığı da yok insanların.
Hep bana hep bana zihniyeti.
Çok da güzel irdelemişsiniz günümüzün tablosunu.
Bölünen bir toplum.
Menfaat dünyası.
Güven duygusu ise sizlere ömür.
Selam ve dua ile ağabeyim