Berlin Duvarı
Ben en iyisini yazarım demek, egonun patlaması…
Yazılan güzel bir eser görünce, ona gizli bir cevaptır aynı konuda yazmak.
Hani güzel değerler var, saygı ve sevgi var, deyip de susmak… Seni iftara çağırıyorlar, niyet güzel ama çorbadan kıl çıkıyor. O kılı alsan ve yemesen bu sefer karşında ki mahçup olacak. Bırakıp yemesen, binlerce soru, beğenmedin mi üzerine kurgulanacak. Görüntü ne kadar zordur. Bu duruma düşmeyi kimse istemez ama ne yazık ki olur da…
Yazmak, Mevla tarafından ilham edilen ne güzel bir duygu. Üstelik herkese de nasip edilmemiş, güzel bir nimet. İlhamı olan kimse, ne yazarsa yazsın kalemi güzelleştiren Mevla’dan aldığı bu ham histir. Bunu okuyan zaten okumaktan haz duyar. Bir de robot gibi yazmak vardır, kurallarına kimse itiraz etmez, akademiktir. bilgi almak ve öğreticiliğin baskısı vardır. Yahut eleştirinin dayanılmaz cürümü…Yazılmıştır ama niyeti ya savunmadır, ya öğreticidir yahut kötü niyettir. Okuyanın önüne Berlin Duvarını koyar. Belki der ki, bak bu duvarı aşmaman için her önlemi aldım. İstersen bir dene canından olursun yahut yakalayalım hapislerde çürütürüm… Seni yaşayışın ancak benim iznime göre olur. Bunu kabul etmelisin. Ben istersem seni yüceltirim, istersem alaşağı ederim. Onun izin verdiği ölçüde yazmaya devam eder o kişiler.
İnsan doğruyu haykırırken, yaşadığı güzelliği anlatırken gaye, herkesin aynısını yaşayabileceği cesareti yayma özverisi hakimdir. Etrafında düşündüğü gibi yaşayanlar çoğaldıkça, O Berlin Duvarları yıkılır ve insan özgürleşir. Berlin Duvarını önüne barikat gibi koyan ve benden başka hiç kimse daha güzelini yazamaz dayatması veya yönetmesi de yıkılır. O kişi ne yazmışsa, sıradan herkes gibi eleştirilir ve eseri olması gereken doğru yerde kendini bulur. Eğer kalem Allah’ın ilhamıyla doluysa hep okunacaktır yazdıkları ve el üstünde tutulacaktır, bundan korkusu olmasın. Özgür kalem ve irade barışçıl bir topluma önder ve örnek olur da…
Ben asla anlamam, nedir şiir yarışmaları… Neye göre birinci seçilir? Kuralları uygulayan mı, duyguları gönülleri eriten mi? Sanki ön yargı vardır, sanki benim tanıdığım kalem her zaman en iyisidir felsefesi ister istemez bir dayatma gibi sonuca servis edilir. İnsanın ilhamı neye göre yarıştırılır ki? Hani Allah birine daha güzel ilham mı vermiştir, torpil mi geçmiştir ki… Haşa! Ama birinci seçilir, paraları da o kapar. Hani yiyecekse benim adamım yesin mantığı… O kadar şairle de alay edilir ve bu işte yanlış yapılmadı, kural neyse uygulandı diye de yüzlerce yazan hedefe ulaşmak için kullanılır.
Yazan kalem eğer istediği yere gelmiyorsa, o toplumda ahlaki kirlenme had safhaya çıkar. Siyaset kirlenir. İftiralar artar, fakirlik çoğalır. Zülüm edenler kazanır. Yanlış yaşamaya itiraz eden muhalefet olmaz. Yazan kaleme haksızlık yapmak, toplum dinamiğini yerinden oynatır. Kaosu ortaya çıkarır. Yazan kalem satın alınmamalı bu yüzden, özgür olmalı… Yazan kalemin midesi bulanmamalı, aptal görülmemeli, önü açılmalıdır. Yazmayı basit bir iş gibi de görmemelidir. İçinde ki mesajları iyi okumalıdır. Biz kendi çağımızı kurtarabiliriz veya kendimizi yaptığımız işten dolayı mutlu görebiliriz ancak, bizden sonra ki nesil arkamızdan küfredecek zararlar görebilir. Çok sıkıntılar yaşayabilir. Zaten yazmaktan maksat bugünden çok yarın içindir. Yazdığımız yazının içinde geçen her olaya veya eleştiriye dikkat etmelidir de…
Hala Berlin Duvarı önümüze koyanlar, artık onu yıksınlar, Değişsinler, değiştirsinler bu güzel alemi. Allah’ın bize verdiği bu güzel nimete şükrederek, insanları yazmaktan vaz geçirmeden modern toplumun temel taşlarını yeniden tesis etmede tek elden gür bir sesle ve Kur’an yolunda çağlayalım. İnsanların övgüsü yerine Allah’ın övgüsüne önem verelim.
Not:
Berlin Duvarı (Almanca: Berliner Mauer), Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya kaçmalarını önlemek için Doğu Alman meclisinin kararı ile 13 Ağustos 1961 yılında Berlin’de yapımına başlanan 46 km uzunluğundaki duvar.
Batı’da yıllarca "Utanç duvarı" (Schandmauer) olarak da anılan ve Batı Berlin’i abluka altına alan bu betondan sınır, 9 Kasım 1989’da Doğu Almanya’nın, isteyen vatandaşların Batı’ya gidebileceğini açıklamasının ardından tüm tesisleriyle birlikte yıkıldı.
24 Ağustos 1961’de ise ilk kez silah gücüyle, 24 yaşındaki Günter Litfin’in Spree nehri üzerinden kaçışı ölümcül olarak engellendi. Sınır nöbetçilerin mermileriyle yaşamını yitiren son kişi ise, duvarın yıkılmasından 9 ay kadar önce 6 Şubat 1989’te kaçmaya çalışan Chris Gueffroy oldu. Berlin duvarını aşmak isterken can verenlerin sayısı hala kesin olarak bilinmemekle birlikte, en az 86 en fazla ise 238 kişi olduğu tahmin edilmektedir. Duvar boyunca, burada yaşamını yitirenleri anımsatan pek çok küçük anıta rastlamak mümkündür.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
güzele ve iyiliğe meyletmek üstelik yaşarken ve yazarken.
ilham gerçekten de bahşedilen bir mucize ve sevgiyle örülü iken her hece.
beğenmek ve beğenilmek elbet her konuda insan buna yatkınken.
ama yazmak öylesine bir dürtü ki tüm benliğimizle yazıp sıralıyoruz bir bir...
sözcük sözcükleri doğuran tıpkı sevgi gibi, ağabeyim.
sevgi dolu bir yüreğin yazdıkları nasıl da farklıdır diğerlerinden.
ve de her birimiz biricik ve özel iken yazdıklarımız da bizden bir parça.
yazdığınız yazının mesajı çoğumuz için geçerli.
sağ olun var olun ağabeyim.
selam ve dua ile.
nice yazılara İnşallah ağabeyim