- 330 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Faiz 17
Kolektif süreç, kişi üzerine dağılımla birçok türlü olan başka-başka enerjiyi, kolektif birim zaman üzerindeki işlevsel ve görevdeş dağılımıyla işlerge (tahrik) eden enerjilere dönüşüyordu. Kolektif süreç işlevsel görevdeşlikle işleyim gücünü (farklı totem mesleği sektörleri atölyeleri) ortaya çıkarıyordu.
Güdü sel eğilimler nedenle kişi güdü etkileşmeli sağlama yapmak için doğaya (çevresine ) yönelir. Kişi bu tür yönelimlere dek üssel durumlu belirsizlerin çeşitli eylemleriyle çevresine doğru eğimleydi.
İşte bu nedenle ve hala dinsel uzantılar içinde çoban tarım kültürünün temsilcisi olan feodalitenin borusu öter. Yakın dönemli dinlerin içindeki faiz, efendinin bankerlerden borç alıp, satın aldığı para karşılığı efendinin bankerlere ödediği parayı satın almanın kâr yapma, ticarette bulunma nakdiydi.
Halkı acıttıran faiz kimsenin umurunda değildi. Halk yıllardır efendiden ayni borç alıp kat kat fazlasıyla ayni borcu öderken kimsenin gıkı çıkmıyordu. Gıkı çıkanı da “göklerde bir karar vardır” , “gelen de gelmekte olandır” deyip; efendiye teslimiyetten öte duyan yoktu.
Faiz, tam da bu nedenle mertebesine göreydi. Faizin acıttığı yer çok önemliydi. Faizin acıttığı yer efendiye ait kibir olan yerdi. Yenilir yutulur gibi değildi. Bu kez borç feodal efendileri acıttırıyordu.
Yine bu nedenle ayni alınıp, karşılığı da doğuran kazan söylemiyle kat kat fazlasını dile getirirdi. Yani köleci sistemden beri borç alıp verme El ‘in icazeti; El ‘in meşruiyetiydi. Faiz köleci inşayla var olduğu halde tam da feodal beyleri acıttıran nedenle, bu çok özel tanımıyla kutsal kitapların içine girecekti.
Efendiler yeryüzünü El toprağı ya da El mülkü yapmak için El buyruğu olarak ganimet edinmeye çıkacaklardı. El buyruklu talana çıkarken El; savaşa götürülecek kişilerin can ve malını öncüt alacaktı. Can ve malın karşılığını da kat be kat olarak ödüyordu (faiziyle öte dünyada ödeyecekti).
Aslında borç verenler, efendilerdi. Borç alanlar yoksullardı. Verdiği öncüdü, fazlasıyla alanlar efendi feodallerdi. Borçlananlar da halktı. Savaş olduğu zaman da bunun tersiydi. Efendiler borç alıyordu.
Köleci sistemle birlikte kültür, gelenek, bilinç ve ideoloji olan üst yapı, kolektif olmaktan çıkmıştı. Feodal çıkara hizmetti. Bu hizmetler egemen güce dönük ahlak ve örfler olmakla yüz yılar içinde deneme yanılmayla çoban, tarım ve tüccar mantıkla "kutsal dinin anlamalarına" dönüşmüştüler.
İlk başlarda, para nedir, faiz nedir bilmeyen dinler; türlü türlü El isimleriyle bu monarşin El ahit içinde olan dinlerin, kurucu bel kemiğini oluşuyordular. El mülkten yoksun kıldıklarına borç vermeyi; onların canını malını ödünç almayı iyi biliyordu.
Ama her şeyi iyi bilip takdir eden El, gelecekte burjuvazinin çıkarı nedenle içine düşecekleri kısır döngüyü oluşacak para-faiz olgularının ortaya çıkacağını hiç bilmiyordular! El ve dinler Feodal çıkarcı sisteme göre konuştuğu için zaman geçtikçe faiz karşısında bocalıyor ve geveliyordular.
Çünkü köleci çoban ve tarıma dayalı feodaliteye göre oluşan dinlerin oluştuğu ilk ortam içinde para ve faiz kavramı yoktu. Sadece borç veren, insanların canını ve malını ahret karşılığında satın alıp buna da “ne güzel alış veriş değil mi?” diyen bir dini söylemin tüccar mantığı vardı. Bu nedenle Tevrat’ın eski ahit denen Evamiri aşare içinde (on emir içinde) faizi duymanız olanaksızdı.
Köleci sistemle birlikte; kafanıza vura vura bol bol duyacağınız yatıştırıcı söylem, kolektif mülkiyete karşı "mülk El ‘indir” demek olacaktı. Devamla "mülkün sahibi El ’dir. El mülkü dilediğine verir. Verilen sizin rızkınızdır. Rızk olan kaderinizdir. Rızkınıza ve kaderinize razı olun” denecekti.
Bu; siz de buna tevekkül edip, iyi bir mümin olacaksınız" demekti. Yani El özetle; "benim mal mülk sahiplik merhametim" sizin kaderinizdir diyordu.
Efendi de; namı diğer adıyla El de; öncüt alıp, öncüt veriyordu! Hem de "cennet karşılığında canlarınız ve mallarınız satın alınmıştır" diyen söylemle öncüt vurgusu ve icbarı vardır. Bu bağlamla, öncüt verip öncüdü geri alan aynı mantık nedenle paranın icadı El mertliğinin bozulması olacaktı.
Kolektif sistem içinde üreten tarım süreçlerine başlanırken ya da çobanlık yapılırken veya maden ocağı işletilirken yahut ta balık tutulurken YATIRIM YAPILMIYORDU.
Ya da kolektif sistemler, mali kaynak yokluğu; döviz sıkıntısı nedenle yatırıma başlanamıyor türünden uyduruk olan köleci sistem bahaneleri kabilinden Ali Cengiz oyunlarıyla yoktu.
Üreten sistemler, benzer koşullarda; yaklaşık benzer süreçler içinde tarım gibi (ayrı ayrı üretim ve totem mesleği olukla buğday, mısır, marul, mercimek üretimi gibi) çobanlık, maden işletmeciliği, balıkçılık türü tek tip işle farklı alanlarda şurada burada mısır patlağı gibi ortaya çıkmıştı.
Totem alanın nüfusu çok kısıtlı olduğundan üretim de bir tek dal üzerinde o totem alan içinde totem mesleğiydi. İttifaklarla bu farklı totem meslekleri bir araya gelip entegre olmuşlardı.
Yani insanlar hep bir arada olup, sen buğday üret, ben dokuma yapayım, sen inek besle filan dememişler ya da bu tür mesleklere “yatırım yaparak” bu meslekleri ortaya çıkarmamışlardı.
Kolektif yapılar tarımsal üretime başlarken önce 500 000 milyon liralık bir yatırım yapıp, öylece tarım veya hayvancılığa, dokuma yapmaya ve kunduracılığa vs. başlamıyordu. Daha bir tersten soru soralım.
Hemcinsler dediğimiz atalarımız; bir totem mesleği elde edene kadar geçen milyonlarca, yüz binlerce yıl içinde acaba mali kaynak ve döviz kıtlığı nedenle mi bir totem mesleği içine geçmemiştiler? Ya da atalar ödünç para yokluğu olan yatırımsızlık nedenle mi, bir totem mesleğini başlatamamışlardı?
Kolektif gücün kendisi hem bir BİRİKİMDİ. Hem DEPO ENERJİYDİ. Hem kolektif çevrimdi. Her üreten ilişki kendi artık zamanı içinde kolektif şartların totem grubu içinde başlamıştı. Her grubun farklı kullanım ve farklı tüketim değeri olan ürünleri birbirinin eksiğini tamamlıyordu.
Birinin buğday üretime işi karşıdakinin karnını doyururken, karşıdaki de yaptığı dokumayla buğday üretenin giyinme ihtiyacını buğdayla takas edip gruplar eksiğini gruplar arası ilişkiyle birbirinden tamamlıyorlardı. Eksiğini tamamlama işi “kutsal ittifaklara” yol açıyordu.
Eğer kolektif güç yatırımsa; bir kolektif alandaki kolektif düzenin üssel durumu, kolektif gücün kendisi; bir yatırımdı. Yani kolektif oluş; ortaklık ve paydaşlı olma kendi kendisine işleyen yatırımın kendisiydi. Ortağı, paydaşı olan kolektif kişinin kolektif emek gücü de her an yatırımdı
Başlangıcın inşası içinde başka hiç bir yatırım gücü yoktu. Fakat kolektif gücün bu bağlamla bir yatırım olması için de kolektif gücün üzerinde bir hayli "kolektif birim zamanın geçmesi gerekecekti". Değilse kolektif güç kendisini oluşur oluşmaz, üreten bir kolektif yatırıma dönüşmüyordu.
Yukarıda ne demiştik. Köleci sistemle birlikte paradan önce oluşan zengin yoksul çelişkili ortam içinde öncüt vardı. Öncüt, mal sahibi olamamakla kullanım değerinden mahrum kaldığınız yokluklarınızı efendiden AYNİ olarak alıp, ayni olarak fazlasıyla verme işidir.
Köleci sistemle birlikte kolektif emek gücü mal sahipliğine dönüşmüştü. Kolektif güvencede mal sahibinin merhamet ve mülk gücüne teslim olmanı sığınmasına dönüşmüştü. Paranın icadıyla da mülk sahipliği para sahipliği olan ana malcı imaj altında maskelenecekti.
Mal mülk sahipliği ve para adamlığı sahipliğinin her ikisi de kolektif güce sahip olma yoluyla kolektif gücün sömürülmesine dönük Ali Cengiz oyunlarıydı. Banker burjuvayla beraber köleci sistem içinde PARA kolektif emek yerine yatırım aracı perdelemesine dönüştü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.