- 396 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Faiz 16
Kutsal kitaplar kendilerini bir uyarıcının sözü ve öğüdü olarak öne çıkarırlar. Bu söylemler öğretinin o ortamlar içinde tutunup, o ortamlar içine yerleşme yapacakları süreler boyunca doğrudurlar.
Öğretiler yerleşip te yönetimi ele geçirince mal sahibinin iradesi olma faktörü olma nedenle artık ne öğüttürler. Ne uyarıcıdırlar. Ne de sakındırıcıdırlar. Doğrudan doğruya BEN demenin kendisidirler. Güç olmanın; gücü uygulamanın; şirazede çıkmakla “hak” olmanın kendisi olurlar.
Uyarıcılar teskin edicidirler. Dizginleyicidirler. İlk başlarda duyarlığı dile getiren konular öğüt söylemli konu olmaktan öte gitmediği için güçsüz ve köksüzdüler. Bu nedenle bu öğütler kaderci, teslimiyetçi olurlar. Bu tür teskin edici tavırları da efendilerinin pek hoşuna gider.
Bu bağlamla duyarlı öğretiler, bir bakıma insanlığın dertlerini kendisine dert etmeyi amaçlasalar da bir nebze uyanışa neden olsalar da teskin edici ortam olmakla yüz yılların uyuşukluğuna da açık açık zemin olacaktılar.
İsa ‘nın söylemi köleci bir kolektif bilinç içinde, birbirini izleyen yol çözümlemelerleydi. Geçmişteki inşanın lokomotifi olan kolektif zemine göre El gibi geri bağlanımlarla doğrultma yapamamaktaydılar.
Geri bağlanamaz oluşun eksikliği, çözümsüzlüklere boyun eğmeyi ortaya koyuyordu. Ve ortaya konan eksiklikten ötürü, eksilmekten doğan boşluğun yerini inanıcı körlüğün cesaretiyle dolduruyordular.
Bu nedenle geleneksel kır zambakları söylemli anlatımların içinde gizlenen anlamlara göre zenginlere de gözdağı kabili biliş sel uyarılar vardı. Babanın insanları giydirip besleyecek olması nedenle zenginler için yüzlerini bile göremeyecekleri torunlarına "miras bırakmayın" denmekteydi.
Buradaki yerilen tutumlar, temel bir gerekçeye dayanmamakla; iyi niyetli duyarlılık içinde hayali ve öğüt seldi. Bu tür analizin dayanakları başlangıçtaki zeminine göre söylem doğrultmaları olamamakla ortaya konmaları, yeni çözümsüzlükler uyuşması içinde kaybolmaktan başka bir şey değildi.
Miras kolektif zemin hareketine göre ortaya konmuş kolektif birikimli depo enerjilerdendi. Bu miras babadan oğula da olsa; ustadan çırağa da olsa; babadan oğula olan da, ustadan çırağa olan da kolektif öğrenme içinde ustanın ve babanın öğrenip aktardığı kolektif miraslardı.
Hayat türlerin nesil devamlılığını doğuran ve doğurtanla birlikte, doğuran ve doğurtanın çoğalması olarak değil de; neslin devamını sürünün doğuranları, doğurtanları olan bağışıklama içinde görmüştü.
Onlar tek tek birbirinin doğuranı doğurtanı da olsalar, belki soyu kesilecek olan, bir ırmakta boğulacak olan, bir tehdit, bir hastalık nedenle belki ortada yok olacak olan onlarla değil; sürü ile çoğalıyordu.
Sahip çıkılanlar da sürüden geriye kalanlardı. Sürü içinde doğuranla doğurtanlar çoğalamasalar bile doğuran ile doğurtanların hiyerarşisi arasında, sürü çoğalması olan bağışıklama girmişti. Sürü bilinci, doğuranla doğurtan arasındaki zaman mekân ufkunu oluşan bir mesafeydi.
Kolektif yapılar içinde doğuran ve doğurtanlar arasında kolektif bilinç ile kolektif özne vardı. Kolektif özne ve kolektif bilinç doğuranla doğurtan arasındaki mesafeyi; yani zaman ve mekânı oluşuyordu.
Köleci sistemin evlat edinmesi. Geride kalan dul yetimlerinin gözetilmesi temel, hayatın tür üzerinde devamı nedenleydi. Doğuranların doğurtanların yavruyu beslenesi ve korumasından daha fazlası olan durum, sürünün ve toplumun yavruyu koruyacak olan bağışıklamasının daha kişi dışında ve kişiye baskın olmakla ön planda olmasıydı.
Doğuran doğurtanlar doğurmadan ölseler bile, doğumların onlarla veya onlarsız yoluna devam etme süreci kesikli sürekliydi. Oysa sürekli olan salt parça olan süreçler değildi. Onların irade ve bilinci dışında olup bitenlerin bileşimiyle süre giden, onlardan çok daha fazla olan süreçlerdi.
Akrabalık ilişkisi, biyolojik bağlılık değildi. Gruba bağlılık ve totem alan aitliğini oluşmanın bilinciydi. Şimdiki akraba ilişkileri içinde koşullanan bilincimizle geçmişe bakınca geçmişi hiç anlayamıyorduk.
Sürü ve toplumun devamlılığı olan tekil kişiler ilişkisi, kişinin dışında olmakla türün devamlılığı gibi herkesi bağlayan eksiği tamamlayan süreçlerdi. Köleci sistem bunu özel söylemler içinde aile duygusu yapmıştı. Sürü ve toplumda doğuran ve doğurtan eylemli sonuçlar, kesikli oluş değil kolektif oluşuyla süreklilik algısına önemdi.
Toplumsal süreçler üreten kolektif süreçler olmakla, sürü davranışına göre bambaşka bir seçilim ve evrimsel ilişkilenmeye tabiiydiler. Kişilerdeki kendilerine ait çoğalma güdüsü dıştan bileşen algılarla türe ait neslin devamı olma güdüsüdür. Daha doğrusu doğanın değişen dönüşen devamlılığı özneler üzerinde duygularla duygulara yüklü bindirişlerle (modülasyonlarla) akıyordu.
Köleci yapılar doğuranla doğurtan arasına aile denen zaman mekân mesafesini koymakla güya süreci ve kolektif mirası özelleştirmiştir. Sağlıksız, bilgisiz, kalifiye olmayan kişi; toplumun işine yaramaz.
Sağlıksız, bilgisiz ve kalifiyesiz olmak toplumun sürekliliğini ve üreten toplumun devamlılığını tehdit eder. Süreç köleci süreç te olsa, toplumun üreten baskısıyla ve toplumun tür sel devamlılığı nedenle olan zorunluluklardan ötürü yönetim az çok sağlığı, eğitimi, istihdamı; temel bir beratı zimmet olucu nedenle devletleştirir.
Sürekli olan yalıtımla olan bileşimin im, imge ve çekim yasasıdır. Üssel belirimledir. Üssel belirsizlerin birisi de özel olduğu kadar genel olan belirsizlerledir. Sürekli olanın kaderi, süreksiz olanların dışında olmakla, devamlılıklar özelleşse bile, özelle sili süreksizle olanların dışındaki bir olgu, olayla süreçlidir.
Kişi kolektif olana göre daima eksikli, noksan, yetersiz olan düşük potansiyel ve düşük kapasitedir. Kolektif olan, kişi olandan akıl almaz denli ve daima çok daha fazla potansiyel ve kapasitedir. Kolektif olan yapının yeteneği, kişinin bir durumundan daha fazla olamayacağı kadar kolektif birim zamandır.
Kabaca kişi çocuğun yanında ya vardır ya yoktur. Oysa sürü veya toplum çocuğun yanında hep vardır. Kişi süreklilikle değil, toplum süreklilikle vardır. Çocukta sürekliliğin oldurmasıdır. Bu nedenle kolektif süreçlerle birlikte çocuk toplumundur, ana baba akraba gibi ilişkilenişler kolektif belirsizledirler.
Bu nedenle çocuğun eğitimi, beslenmesi, gözetilmesi ve geleceğe hazırlanma işi toplum özneli bilinçle toplumun işi olan bir tarihsel bağışıklamaydı. Doğuran da doğurtan da bunu, kendilerinin olamadıkları bileşik algılarla görüyordular. Başka türlüsünü de düşünemiyordular.
Kolektif birim zamanlı davranışlarla tümelsen, işlergen olan akış kolektif olandı. Kolektif depo enerjiler yarın yeniden ve yeniden çevrime sokulacak olan, üretime işini garantileyendi. Yarınki üretim için kolektif gücü başlangıç enerjisi yapan kolektif güç, bu geri bağlanımıyla kolektif sürekliliği yatırıma dönüşme işi, kolektif sürecin kolektif süreçlerle bam başka âlemin kapısına dayanmasıydı.
İyi niyetli, duyarlı kişilerin geçmişe dek sürekliliği veren algı ve El mantığı dışında hiç bir geri beslenme yapacak çıkarımları yoktu. Bu nedenle duyarlı kişiler analiz yaparlarken eksik kalıyorlardı. El tümle ten değildi. El seçkin kişilerine kolektif olanı dağıtandı.
Duyarlı kişilerimizin analizlerinin kökünde olmayanlar kolektif gerçeklerle, kolektif güvencelerdi. Kolektif olanın yerine, "BABA güvencesinin" konmak istenmesi daha baştan babanın kır zambaklarını keyfi donatıp; keyfi beslememesinin tehdidi olmakla köleci mantık çıkmaza girmişti. Bu açmazlığın yeri köleci sitem içinde "aile güvencesinin" ortaya konma sürecini doğuracaktı. Çünkü baba güvencesi ve aile güvencesi eşlin devamına katkıysalar da aile boyu sömürülmenize engel değildiler.
Yukarılarda görüldüğü gibi başlangıç olgusunu veren gerek tekil süreçler gerek se kolektif süreçler içindeki her bir olaylara dek hiç bir olgu ve olay; "nasıl davranalım? Neyi nasıl yapalım? Şu kimin olsun? Bu kimin olsun? Cinsellik nasıl olsun? Hayat daldaki meyve; koşan ceylan, kimin olsun? Diyen bir düşünüş ve bir belirmeyle başlamıyordu.
Hayat bu benim için bu bana rızk verildi diye başlamıyordu. Yalıtıma göre eksiği tamamlayacak çekim içinde olunan tutumlar dışta kolektif üslü davranışlar belirlisine dönüşüyordu. Pekiyi bunlar bizim içindir diyen mantık tümle ten mantık değil miydi? Hayır değildi.
Çünkü bu benim için, bu bizim için yaratılmıştır diyen mantık; kendisini tüm doğal süreçlerin yerine koyup, evreni kendisine göre başlatmakla tüm doğal süreçlerin yerine geçmekle kendisini sürekli edip doğal akışın değişme dönüşme dinamiğini yok eden, kendisi dışında bir var oluş tanımayan bir kısır görüştür.
Kişinin özünde gelen biyolojik miraslı içgüdüleri dışında; sizin ceylanı, aslanın da sizi kovalama gerçekliği doğada öyle olması gereken, birinin eksiğini üssel durumlu belirsizlerin biriyle tamamlayan verili düzlem olmanın dışında hiç bir belirleme, hiç bir bilgi yoktu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.