- 315 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Buğulu Cama Sığan Dünya (Kısa Hikâye)
Şehir adeta beyaza bürünmüştü. Lapa lapa kar yağıyordu. Tek derdimiz bir an önce kendimizi mahalleye atmaktı. Dolmuşta iki kişilik yer kalmıştı. Bindik. Yarım saatlik bir yol vardı. Camlar buğulanmıştı. Normalde yanımda hep günlüğümü getirirdim fakat sabah evden alelacele çıkınca ajandamı unutmuştum. Bugün minibüsün camlarını günlük niyetine kullanırdım. Duygularını taşa kazıyan atalarımız gibi… Eski harflerle yazmaya başladım. Beni benden alan şehla gözleri, ay ışığına benzeyen suretiyle soruyordu:
-Ne yazıyorsun?
-Şiir…
Mütebessim cemaliyle bana gülüyordu. Haklıydı da… Aklı havada bir âşık ve amatör bir şair olarak elimden gelen buydu… Bir elini elimin üstüne koydu diğer eliyle çizmeye başladı. Bir gül resmi… Onun ressamlığı benim yazarlığımda iyiydi. Altına eski harflerle bir beyit yazdı:
-Kaçsam bırakıp senden uzak yollara gitsem /Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem
-Senin şiirin mi? Diye soruduğumda alaycı bakışlarıyla tebessüm ediyordu:
-Bir de edebiyatçı olacaksın. Osmanlı’nın kadın şairlerinden… Mehveş Hanımın… Hatta Safranbolu’da konağı var. Hiç gitmedin mi?
-Bir gün birlikte gideriz. Bana rehberlik yaparsın.
En sonunda dolmuş şoförü kulakları matkap misali delen sesiyle inecekleri uyardı. Yolculuk bitmişti. Onunla yarım saate ve buğulu bir cama koca bir dünyayı sığdırmıştık. İndiğimizde de kar yağışı bütün şiddetiyle devam ediyordu. Ay ışığı bütün haşmetiyle geceyi aydınlatıyordu. Bir anda elimde bir boşluk hissettim. O yoktu…
-Aybükeeeee
Rüyadan uyanmıştım. Penceremi açık unutmuştum. Camı kapattığımda saniyesinde buğulanmıştı. Buğulanan cama önce tıpkı Aybüke gibi önce gül resmi çizmiştim. Sonra da beyiti yazdım. Beyitin son mısrasında dediği gibi:
Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem…
Ne zaman aya baksam kalbim yanıyordu. Hem de cayır cayır…
Ciltler dolusu deftere sığdıramadığım imkansız aşkımı bir buğulu cama sığdırmıştım.