KÖYÜN DELİSİ
KÖYÜN DELİSİ
Her köyün bir kaç delisi vardır. Kimi zırdeli, kimi yarı deli, kimi delimtrak. Kendilerinden sıhhatli öbür deliler, diğerleri ile alay eder, bu ileri düzey delilere yapmadığını bırakmaz. Saldırtır, bağırttır, inletir, ağlatır.
Anasız, babasız, sahipsiz deliler ile diğer deliler arasında çok fark vardır. Zincirli de olsa birinin önünde hazırdır öğünü, diğeri kapı kapı dolaşsa bulamaz bir kuru ekmeği. Tahammül noktasını hayli aşınca avazı çıktığı kadar ulur bizim köyün sahipsiz delisi Murtaza.
’uuuuuu, uuuuuu, uuuuuu, huuuuuu, huuuuuu, huuuuuu’
Elinde bir alıç dalı, keçi ve koyun sürüsünün dışkıladığı, toz avluları, tozu dumana katarak koşar. Koştukça u ve hu ları coşar.
Eski kerpiç evlerin alttan çekmeli pencerelerinden eve dolan tozlar, evin içindekileri rahatsız edene kadar bu hu’ lara tıkalıdır kulaklar. Ne zaman can boğaza dayanır o zaman fark ederler Murtaza’ yı.
Murtaza bir sefil oğlan. Açlığından başka derdi yok. Zararsız. Hem anasız, hem babasız derler. İnsafa gelenin verdiğini yer, vermediğine şükreder kendince.
Açlığı uuuuu, şükrü huuuuuu ile ifade eder deli Murtaza. Görünüşte yiğit bir delikanlı, tuttuğunu koparır gözükür. Karın tokluğuna gönüllü çobanlık yapar. O sadece köyün koyununa kuzusuna değil, dağına, taşına, yılanına, kuşuna, çocuğuna da çobandır.
Dağlar kadar mesuliyeti varken niye bu kadar açtır Alahu Alem. Verirler onmaz, yedirirler doymaz. Bazen bıkar köylü Murtazadan. Uuu’ lasa da hu’ lasa da sağırlaşır duymazlar. Canına tak eder o zaman açlık Murtaza’ nın. Susturabilene aşkolsun.
Öyküne Öyküne ağlar kapı eşiklerinde. Kimbilir bunca emeklerinin karşılığı bu mu diyedir tüm öykünmeleri.
Horlandığı kadar, korunmak kollanmak ister ama nafile. Nankörlük insan oğlunun aklı başındasına mahsus. Delisine bu vefasızlık karşısında düşen sadece kocaman bir sus.
En çok eğleştiği eşik; köyün dulu, kendi gibi sahipsiz kul Döndü Nine’ nin eşiğidir. Avludaki dokuma tezgahının başındaysa Döndü nine, ne ala. Ama bir de yoksa. Verir vaveylayı Murtaza. Uuuuu, uuuuuu, huuuuuu, huuuuuu.
Bu içler acısı yakarışa dağ, taş, köylü sağırdır ama Döndü Nine ayranı yayıkta, aşı ocakta olsa gelir.
’Sus koca deli sus yettim.’
Bıçak gibi kesilir sesi Murtaza’ nın bu şefkat abidesini karşısında görünce.
’Nasılsın Murtaza’ sorusu karşısında göğsünü tarzan gibi kabartarak yumruklar ’demir gibiyim alimallah’ sanki günlerdir açmış da dağlara açlığını uluyarak haykıran bir kurt gibi davranan o değilmiş gibi yiğitçe gerer göğsünü. İki sahipsiz kulun hallerince hasbihalinden biri ’sen olmazsan açlıktan ölürüm ’ diğeri ’iyi ki varsın sen olmazsan kurda kuşa yem olurdum’ ne manidar hasbihaldir bu. Bir tek kainatın sahibi, kimsesizlerin kimsesi olan Allah anlar dillerinden.
"Demir gibiyim " aynı zamanda "bomba gibiyim" demektir. Ne açım, ne açıktayım, yoluna çıkanın korkusu, önünü kesenin eceli olurum’ demektir. Bazen de gücenmek, sitem etmektir. Döndü nine bu demir gibiyim sözü üzerine kanatlanır uçar. Ocaklıkta kaynamakta olan tarhana çorbası tası, Murtaza daha açlığını bildirmeden önündedir.Yanında köyün gedikli somunu bol kepekli pıtmıtı. Çalar kaşığı Murtaza, sanki atlı kovalar ardından. Sıcak çorba yaz kış bir tek bu eşikte eksik olmaz bilir. Diğer eşiklerde ne bulsa o yenir. Kuru demez, küflü demez. Açtır ya hep, ayırt etmez.
Ahhh Murtaza ahh! dedi. Döndü nine. Dokuma tezgahına oturmak için tüm günlük işlerini bitirmiş kadınlar gibi oh çekecekken ahhh dedirten Murtaza ın eşiğe bıraktığı iki adet alıç ile koca bir meşe mantarıdır. Yediği öğünün ücreti, teşekkürü niyetine bırakıldığını görünce kim diyorsa bu sefile deli asıl o zırdeli der. Ömrümü bu deliye adasam yeridir diye geçirdi içinden. Gerçi deli demeye dili varmazdı. Onca yaşın verdiği tecrübeden sonra akıllı geçinenlerin yanında Murtaza’ nın deliliği kırk kez yunmuş gelirdi ona. Allah ın safı derdi Murtaza’ya. Ona ilişen çocukları tavuklar gibi kişeler. Uymayın şu Allah ın safına. Size ne ettiği var diye sahiplenirdi evladı gibi.
Bu ana evlat ilişkisi çok sürmedi ne yazık ki!
Bol armutlu, bol alıçlı köyün çaylık denen merasında derme çatma köylülerce yapılan bir okul vardı.Toplam öğrenci sayısı birden beşe kadar on beş kişi var yok.
İşte bu onbeş kişi içerisine giremeyen, hem yaşının büyüklüğü hem de kardeşlerinin en büyüğü olması yüzünden okula gidemeyen bir genç.Murtazanın çoban yoldaşı. Okumaya hevesli ama çoban olmak kaderi. Özellikle hırçın atların çorbanı.
Tüm köyün yükünü şehre inerken odun ile, köye dönerken erzak ile çeken bu atlar Murtazanın çoban arkadaşının sorumluluğunda idi. Uysal hayvanlar Murtaza’ dan, hırçın atlar okuma hevesli gençten sorulur güya ama işin aslı hiç de öyle değildir. Daha önce de söylendiği gibi dağ taş, kuş hepsinin sorumluluğunu almıştır köyün delisi Murtaza.
Genç, adı üstünde genç. Aklı bir karış havada. Başında bir kavakyelidir eser gider. Ne hesap eder, ne ölçer biçer.
O sabah da çocukların cıvıldısıyla dolmuştu çaylıkdaki okul. Onlar derse başlar başlamaz abandı pencereye dıştan bir kol. Öğretmen de biliyor o kolun sahibini öğrenciler de.. Artık o kadar sıradanlaşmış ki bu seyir; açlığını, susuzluğunu unutturuyor gence. Sınıftakiler çözmeden daha çoktan hatmedilmiştir genç a, b, ceyi. O gün teneffüste aldı ilk kitabını öğretmenden. İlk kez bir kitap görüyormuş gibi şaşkınlık ve heyecan içinde baktı elindeki kitaba genç. O heyecanla gitti atların en huysuzu olan yeni tayın başına geçirdi yularını. Uzaklaşıp gitmesin diye yuların bir ucunu da ayak bileğine bağladı. Gölgeliği geniş bir armudun dibine attı kendini. Ağacın kalın ama sert gövdesi onun için artık bir okulun masası ya da rengarenk resimlerle dolu cıvıl cıvıl sınıf duvarıydı. Sayfaları açtıkça uçsuz bucaksız hayallere daldı. At sessiz sedasız otlanırken o da okumaya başladı.
Mayıs sıcağı. Her yer kavurucu ateş gibiydi. Nisan yağmurları ile ekinlerin boy vermesi serpilmesi yılanları da adeta gün ışığına çıkarmıştı. Yılanlar için ekin bekçisi derler bizde. Onların varlığı ile korunur serpilir, olgunlaşırmış içi buğday dolu başaklar.
Köyün delisi ahlat ve alıç dallarından yaptığı ince çubuklarla yön verir hayvanlarına. Ahlat çubuğu deyip geçmeyin, tekinsiz atın çiftesinden beterdir onun bir fiskesi. İşte o gün hayatının belki de son sınavını verir köyün delisi bu ahlat çubuğunun fiskesi ile.
Kitaba dalan gencin minik düven taşları ile dolu çaylık yolu boyunca sürüklendiğini görür. Tekinsiz atı ürküten bir yılan tayı umarsızca koşturur. Boynundaki urganın bir ucu gencin ayak bileğindedir. Canhıraş bağırışları delinin bir çırpıda yılanın yanıbaşında bitişi, ahlat çubuğunu var gücüyle yılana savuruşu, atın genci sürükleyerek kan revan içinde deli danalar gibi koşuşu anlık meseledir. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede yılanın ölmeden önce deliyi ısırdığı halde, demir yürekli delinin o huysuz tayı zabdedişi, kendi acısına bakmadan sırtı ve bacakları kan içinde kalan genci başka bir atın terkisine alarak köyün insanlarının toplandığı harman yerindeki ortalana varışı şüphesiz bir deli cesareti ile olmuştur. Her ikisini de baygın halde gören köylüler sadece muhtarlarında olan eski anadol marka otomobille yetiştirirler ilçe merkezindeki tek hastaneye. Ne yazık ki gencin yaralarına öncelik tanınır muhtarın yönlendirmesi ile.
Soğuk buz gibi gri hastane duvarlarının bir köşesine çöken deli kimsesizdir artık.
Zaman geçtikçe yılanın zehri delinin yüzünü sarartır, dudaklarına bir morluk oturur. Zor bela iliştiği o soğuk köşede buz gibi terler tomurcuk tomurcuk birbiri ardına belirir. Kollarını yana olta ucundan kurtulmaya çalışıp da bir türlü başaramayan karaya çıkınca da pes eden bir balık gibi atar, oracıkta yığılıp kalır.
Demir gibiyim dediği bedeni ip gibi uzar, uzar.
Bakışları köyde bıraktığı Döndü nineyi arar.
Bomba patladı gördün mü nine... Demir yürek eridi sezdin mi nine... der susar ebediyen.
Artık ne uluyanı ne de hulayanı vardır köyün.
Döndü ninenin eşiği yine sessiz, yine kimsesiz kalmıştır.
Ülkü Kara.
17 Nisan 2021
YORUMLAR
Çok anlamlı ve bir o kadar duygusal bir yazı okudum.
Köy hikayelerini görünce diğer yazıların tümünü bir kenara iteler; dağların, derelerin, çayır ve içmenin içinde börtü böceğin ortasında bulurum kendimi. Neden derseniz; çünkü ben oraya aitim.
Her köyün mutlaka deli edilen delileri vardır, Döndü neneleri de eksik olmaz tabii. Onların daracık dünyalarında sadece karın doyurmak gibi görünse bile, çok aklının yapamadığını göz kırpmadan yaparlar. Deli Murtaza tek başına kendini, okuma heveslisi gence siper ederken, koca köyün muhtarı ve diğerleri hastane köşesinde zehrin farkına varmazlar... ne acı.
Köyde yaşamayanlar köyü yazamaz, kaleminize hayran kaldım.
Saygılarımla Efendim...