- 385 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CEPHEDEN MEKTUP
(14-20 NİSAN ŞEHİTLER HAFTASI)
Vatan uğruna canlarını hiçe sayan, şehadeti göze alarak mücadele verip şehitlik mertebesine ulaşan tüm şehitlerimizi şehitler haftasında rahmetle ve minnetle yad ederken; Çanakkale Şavaş’ında arka cepheden bir an önce sıcak harbe katılmak isteyen, ileride “KARDAŞLARI” savaşırken geride ihtiyatta kalmayı kendilerine yediremeyen altı askerden biri olan Kastamonu’lu İsmail’in vatan sevgisini, kahramanlığını yansıtan mektubunu paylaşıyorum.
“Sevgili Anam ve Saygılı Babam,
Size bu mektubu, bizim memleketten olan Kastamonu’lu Mehmet Mustafa Çavuş yazıyor. Allah’a şükür, sağlığım yerinde ve yaşıyorum. Siz, sevgili anam ve babam, erkek ve kız kardeşlerim ve tüm köylülerimin de sağlığına, hastalık ve açlıktan korunmalarına, Allah’a dua ederim.
Ben Dersaadet’te (İstanbul’da) iken, son mektubunuzda, iki kardeşimin de daha asker olduğunu öğrenince, çok gururlandım.
İlkbahar gelince, İstanbul’dan ayrıldık ve deniz kenarında kutsal savaş içerisinde bulunan Gelibolu’ya geldik.
Geceleyin çadırımızda iken, dışarıda denizde duran düşman gemilerinin top ateşlerini görüyor, gündüz ve gece olup olmaması fark etmeksizin, sürekli obüs gemilerini duyuyor ve silah sesleri altında yüreğimizi bir üzüntü sarıyor. Fakat komutanlarımız bize, savaşan kardeşlerimiz(in) arkalarını koruyabilmek için, bizim bulunduğumuz noktanın savaş alanının oldukça gerisinde bulunmak zorunda olduğunu söylediler. Sürekli savaş ve çarpışma rüyaları görüyoruz.
Sıcak bir yaz gecesinde, çadırımızın etrafına bir süvari geldi. Bize, Seddülbahir denen bir kale civarında kardeşlerimizin şan ve şerefle sıcak bir savaşta olduğunu, bizim ve onların mutlaka zafere ulaşacağımızdan bahsetti. O gittiği zaman uyuyamadık.
Saygılı babam, sana bu mektubu yazan Mehmed Mustafa çavuş ayağa fırladı ve bağırdı; “İnşallah kerim olan Allah’ın da inayetiyle, anam beni bu çadırda ölsün diye doğurmadı. Sizden kim adamsa, beni takip etsin” dedi. İçimizde bir adam vardı ve yara sarmayı hekimlerden öğrenmişti. Silahı yoktu. Silah yerine, içi beyaz bezler ve ilaç şişeleriyle dolu bir çanta taşıyordu. Okumuş ve bilgili bir adamdı. Birkaç gün sonra onu da yazacağım. İngilizlerin şiddetli baskısından elinde çantasıyla birlikte şehit olmuştu. Adı Ahmet idi ve demişti ki: “Mehmed Mustafa çavuş subaylarımıza sormadan ve müsade almadan, nasıl bu adamları dışarıya götürüyorsun?” O akıllı ve okumuş bir adamdı. “Benimle gelin dedi Mehmed Çavuş “Bizim subaylardan değil, yüksek komutandan, Alman Liman Paşa’dan müsade almaya gidelim.”
Ahmed de razı olunca, silahlarımız ve sırtımızda çantalarımızla sabah ağarmadan önce, şiddetli ve çok kuvvetli öbüs gümbürtülerinin duyulmaya başladığı sıralarda, yürüyüşe geçtik. Böylece, saatlerce yol kenarından yürüdük ve akşam olunca, bir çeşmenin yanına gelerek, orada durduk. Sabah olunca, deve, at ve eşeklerle birçok insanlar geldiler ve birisi, Liman Paşa’nın bulunduğu yeri tarif ederek, yolu gösterdi. Dünkü gibi zorlu bir yürüyüş oldu. Ekmeğimiz ve zeytinimiz hiç kalmadı.
Liman Paşa’yı bulduk. O, bize baba şefkatiyle davrandı, yemek verdi ve bize “Siz kötü bir harekette bulunmuşsunuz, subay ve birliğinizden izin almadan orayı tek etmişsiniz; fakat size yine de kahraman savaşçılar gibi işlem yapılacak. Çünkü kardeşleriniz savaşırken, boş ve serbest kalamazsınız. Bu gece benim çadırımda kalınız ve yarın sabah sizi düşmana karşı göndereceğim” dedi. Böylece biz alaya geldik ve burada kardeşlerimizin çoğu Konyalı’ydı. İri ve kuvvetli adamlardı. Onlarda bizim dili kullanıyordu ancak zorlukla anlaşabiliyorduk. Bize, ihtiyacımız olan her şeyi verdiler ve tel örgü siperlerini gösterdiler. Bizim arzumuz düşmanı görmek idi ancak olmadı. Bizim onları gözetlediğimiz gibi onlar da hemen bizim önümüzde oydukları köpek çukurlarından bizi yıldırım hızıyla gözetliyorlardı. Halifemizin de izini olmadan toprağımıza ayak basmışlardı.
Sonra silahlarımızın gümbürtüsüyle toprağın sarsıldığı bir gece, evliyamız-kutsal hocamız önce bizimle birlikte namaz kıldı. Saçları ağarmış ve sanki yüz yaşından daha yaşlı olmasına rağmen, becerikli ve çevik bir çocuk gibi, çukurdan öne atladı. Sonra bizde öne atılarak, dipçiklerimizle yüklendik ve önümüze ne çıktıysa merhametsizce öldürüldüler.
Bundan başka size ne yazayım saygılı babam ve sevgili anam, ben iyiyim. Birçok kardeşlerimle beraber, günlerden beri büyük bir odada ve beyaz duvarlı hastanemizde kalıyoruz. Analarımız ve kız kardeşlerimiz gibi, bize çok iyi bakıyorlar ve yataklarımızın arasında dolaşarak ve oturup kalkarak tüm isteklerimizi yerine getiriyorlar.
Ben size tekrar kavuşacağım ve mahsullerin toplanmasına yardım edeceğim. Çünkü, sol elimde iki parmağım olmadığı için, yaşlı hekim bu yıl tekrar savaşmamı istemiyor.
Saygıdeğer babam ve sevgili anam, bu mektubu size Mehmed Mustafa Çavuş yazıyor ve gönderiyor, onun da selamı var. O da yaralıydı ve iyileşince bizi köyümüzü ziyaret edecek.
Selam eder ellerinizden öperim. Kız ve erkek kardeşlerime de selam ederim.
Vefalı Oğlunuz İsmail”
Fevzi GÜLTUNA
Not: 6 askerden 3’ü şehit düşmüştür (Liman Paşa)
Kaynak: Ömer Çakır Türk Yurdu dergisi Mart 2015-Yıl 104- Sayı 331
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.