PELİTÖREN
PELİTÖREN
Pelit mi, ören mi bilemiyorum. Ancak yörenin adı Pelitören. Uludağ’ın güney yüzünün ortalarında çam ağırlıklı orman içi. Keles ilçesinin Gelemiç Mahallesinin mezrası. Koyaklar arasında, ya da inişinde çıkışında bahçelik alan. Hemen hemen her bahçenin başında barınak. Barınakların bazıları çağcıl yaşama el verir nitelikli görünümde. Hatta güneş enerjisi ile sıcak su sağlandığı izleri taşıyanları, güneş enerjisi imi göstereni olur da çanak anten olmaz mı? Olmazsa ayıp olur çağa.
Çoğu bahçenin uygun yerinde derin ve çaplı, taş duvar örgülü kuyu. Kuyular tam anlamlı emekliye ayrılık. Yaşam izi taşıyanına rastlamadım yanlarından geçip derinliklerine baktıklarımda. Ancak çağın su çekim ve iletilecek yere ulaşımını kolaylaştıran basınç yükseltici de gördü gözlerim. Emekli olamamış kuyunun suyunu mu yayıyor? Yoksa bahçenin uygun yerindeki taş duvarla yapılı toprak düzlemindeki havuzun suyunu mu yolluyor meyvelere, sebzelere algılayamadım..
Bahçelerde ağırlıkla kiraz ağacı, ardında da ceviz kendini gösteriyor. Elma, erik, armutlar gözden düşük. Gözden çıkıkların üzerleri oldukça yüklü. Dalları yere değdi değecek. Taşıdığı yükün altında eziliyor adeta. Ama;
Ah!..
Ih!...
Of!...
Diye inilti sesini duymadım.
Yanına testere, makas uğrayanına da rastlamadım. Öğle güneşinde dibinde gölgelenen; beslenmekten yorulan ya da esen rüzgarda tutamadığı meyvelerinin yoğunluğu sahipsizliğin tanığı.
İçinden geçtiğim bahçelerde; iyesizlik (sahipsizlik) mi, gözden düşmüşlük mü denir ne denir bilebilmek oldukça zor. Ama her tarafta uzunlu kısalı, mavili, yeşilli, siyahlı, değişik çaplı işe yarar yaramaz görüntüsü veren hortum atıkları ile barınak köşelerindeki çapa ve ilaç makineleri de yata yata olsa gerek işleklik imi vermiyor.
Üzerinde ki yaptığı işlerin izleri de bonusu.
Dönem boyunca kaç kez uykudan uyandı. Uykusunun ağırlığından kafasını kaldıranın olmadığını da kapısında beklediği barınağın hiç açılmadığı görünümü veriyor. Bu kimsesizlik, bahçelerin orasında burasında terk edinik hortum mezarlığı. Basından okuyup dinlediğim "gelişmiş ülkelerin çöplüğü" işlevinde olduğumuz haberlerindeki yarı inanırlığımı tamlandırdı. Haberlerde batı devletlerinden atık plastik ithal ederek işlenen ürünlerin başında hortumlar olduğu duyumumu anımsattı. Bir süre sonra da onların yakılacağını düşünmek!... O güzelim oksijenliğin karbondioksite dönüşeceğini duyumsamak!...
Üzmez mi insanı?
Kapitalizmin at!...At!... Yenisini al itişimi ilkesini yerine getirir olmak. Gereksiz tüketmeyle yüzümüzün somurtukluğu, bilisizliğimizi kanıtlamıyor mu? Acaba diyorum. Birimiz bir aracı, başkamız başkasını, daha başka birimiz daha başka birini alsa. Araca, işlevine göre dönüşümlü işimizi gördürsek daha verimli iş yapmış olunmaz mı? Ülke ve kendi ekonomimize daha çok katkımız olmaz mı? Yüzümüzü güldürecek ekonomik varlıklılığa ulaşmamıza katkısı olmaz mı?
Görülen savurganlığın amacı, tarıma ter dökenin gelişimi değil, kapitalistlerin ürettiği ürünlerin gereğinden fazla tüketilmesi midir? Eskiler atılıp, yenisi alınmalıdır. Bir kez bahçe sürülüp kıyıda bekletilmeli yıl boyu. İş bölümü, araç edinim paylaşımı gibi kişisel kalkınmaya katkı sağlayıcı itişim eğitimi, izlenceler izleğimi, paylaşımcılık yapılmaması çağın tüketim çılgınlığına körükleyici anlayış yaygınlığı, bireyci yaklaşıma itilişin önüne geçilişin olmadığını algılatmıyor mu?.
Oysa ki kırk beş elli yıl önce, Pelitören adıyla; taze fasulyesinin tadına doyulmayan kışlık konserveciliği öğrendiğimde tanış olmuştum. Köy tüzel kişiliğine ait ceviz duyumum vardı da kirazcılığını duymamıştım. Ama gözüm kulağım tamamen kopmadı Gelemiç’ ten. Bir kaç yıl sonra Bursa pazarlarına son turfanda kiraz ve çilek indirimi ile duyar olduydum Pelitören meyveciliğini.
Öğle anlatılırdı ki, köylü temel geçim kaynağını bu yöreden sağlar olmuştu. Bakımlı bahçeler, genç ağaçlar, sebze, meyve ardında koşan insanlar diye düşlerdim Tahtakale pazar yerinde kiraz veya çileğini satın aldığımda.
Şimdi o canlı, bakımlılık yok. Bakma istemi de yok gibi. Gördüklerimin bendeki bıraktığı im bu. Karşılaştığım insanları da sanki yazlık olarak yararlanır gibiler. Meşgul olmak, ikincil üretim olarak bakmaktalar doğanın verdiğine. Kiraz zamanında ürünü almadan almaya gelindiği görülüyor. Geliş gidişleri kolaylaştıran motor gücünün yaşamda iyice yer edinimi uzaktan bakıma yönelişime yol açmış ta olabilir. Hayvan gücünün adı bile anılmaz oluş. Genç, emek enerjisi akıtacaklar kentte uğraşta. Hafta sonları sebze sulama, ilaç ve çapa yapımının yanında çocuklarına piknik yaptırır gibiler.
Konut bacalarından duman tüttürenler daha çok, emekliliğin verdiği geçim rahatlığı ile tüketecek enerji gücünü zorlamadan doğanın dinginliğinden, havanın temiz ve kent ses kirliliğinden kaçışın imini veriyor. Doğanın engebeli oluşu, kalanların hareket enerjisi tükenikliği de meyveciliğin bakımsızlığında etken gibi geldi.
Kiraz hasat zamanının geldiğini duyunca işleyişi görmek, öğrenme istemimi gidermek mi diyelim, o ünlenmiş ürünün piyasaya çıkışındaki değer alış yol ve yöntemini görmek mi çekti de sürüdü beni buraya. Kızıma emek katkısı sunmak ayrı bir amaçtı. Çünkü o da kiraz bahçesi edindikti. Doğanın verdiği üründen yararlanmak, ekonomiye kazandırmak gerekliliği duyumcu da ayrı bir yönü bakışın.
Bu konuda gördüğüm ile uygulayış ve umuşum arasına Uludağ’dan daha ulu dağ yer aldı. Öncelikli ne görmeyi düş kurmuştum? Düşümü ortalığa dökeyim de ardından uygulayışı görelim. Görülecek ki şaşkınlık bile yeterli gelmez uyum sağlamaya.
Kiraz ve çilek üretimi Bursa için son turfanda dönemi Haziran ortaları. Turfandalığın yanında Uludağ’ın güney eteklerinin çam ormanlarının temiz hava ve berrak suları ile beslenik ürün oluşu damak doyumsuzluğu da bilenler için dört gözle aranırlıklı meyveciliğin odak noktası Pelitören.
Vadilerinin çokluğu ürünün kısım kısım olgunlaştığını gösteriyor. Sabah, öğlen ve akşam güneşi ile nöbetleşe olgunlaşma da... Nöbetle olgunluk doğallığını verir ürüne. Ardıllı on beş yirmi gün sürer tüketiciye ulaşım. Kalite kontrol, ekibin elinden geçen paketlenmiş ürün alıcıları bir borsa oluşumunun önünde ederlendirilerek ulaşım araçlarına yükleneceğini umuyordum. Bu akışı köy kooperatifi öncülüğünde yapılacağı umarı içinde oluşumdu. Çünkü kooperatifi olduğunu duyumum ile mutluğumun doruğundaydım.
Gördüm ki, o alanın ürününü iki kişinin ederlendirimi ile üretenin emeğinin değerlendirilişi, bahçelerin harabeleşmesindeki okuntuyu okuttu bana. Bahçe sahibi emeğinin karşılığını alamayınca, elinden iki lira yedi lira ile değer bulunca iş Tanrı verdiye yönelinip, ne buldu ise onu iletmek. Serptiği ilaç ve gübre parasını ya çıkaracak ya da çıkaramayacak. Ama kendi ürününe büyük bakkal(market) ve pazar tezgahlarında on beş yirmi lira aralığında etiket görünümü işi hobileştirmiş. Bahçe bakımı yapılmayınca verim düşmüş. Verim düşünce de Pelitören gözden itilmiş çoğunlukla. Yeni geçim alanları aranıp, ek kaynak gözü ile emeklilik uğraşı ve yazlık yaşam alanı niteliğine bürünmüş.
Yaz dinlenceliği bakımından yörenin geleceği umut aşılıyor iyelerine. Uludağın ardındaki kentten yorulanlara yeni mekan olma ışığı görülüyor. Vadileri bir birine bağlayan orman içi yollar, yol görünümü aldıkça. Kapitalizmin ürettiği otomobiller kolaylıkla girip çıkar oldukça, bahçelerin alıcısı ve satıcı emlakçiliği kapısı aralanır çok yakında. Bursa’ya değil İstanbul’a kiraz, çilek gönderen Pelitören çok yakın zamanda betonlaşma yolunun yolcusu gibi görülüyor. Kiraz ve çilek gereksinimi Güney Amerika ülkelerinden gelir. Et tüketimi gibi...
15.04.2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.