Neil Sedaka, Unutmadım Seni
Ben, Amie Bannet. 1940 ABD ,Ohio doğumluyum. Size kısaca gençliğimi anlatmak istiyorum. Öğretmen bir anne ve sigortacı bir babanın kızıyım. Hayatım doğduğum yer olan Ohio’da geçti. İlkokulu, ortaokulu, liseyi bu şehirde okudum. Liseden sonra bir tekstil fabrikasında işe girdim çalışmaya başladım.
60’lı yıllardı. Ben o yıllarda Neil Sedaka hayranıydım. Hayranı demek az bile kalır aslında ben O’na aşıktım. Odamın duvarlarını O’nun posterlerleriyle kaplamıştım. O’nu kapak yapan dergileri biriktirmek, pikaptan şarkılarını dinlemek en büyük zevkimdi.
O’nun en çok “Oh! Carol” adlı şarkısını seviyordum. Fıkır fıkır bir şarkıydı. Bu şarkıyı duyunca yerimde duramaz sağa sola sallanarak dans ederdim. Şarkının sözleri şöyleydi: Oh! Carol ben aptalın tekiyim./ Sevgilim, bana acımasız davranmana rağmen seni seviyorum./ Beni incitiyorsun ve ağlatıyorsun./ Ama beni terkedersen kesinlikle ölürüm./ Sevgilim, bir daha asla olmayacak./ Çünkü seni çok seviyorum./ Beni asla bırakma. Asla gitmeyeceğini söyle./ Seni her zaman tatlı kalbim için istiyorum./ Ne yaparsan yap./ Oh, oh, oh Carol sana aşığım.
Bir pop dergisindeki “İfic” isimli sakız firmasının ilanı ilgimi çekmişti. Neil Sedaka’nın Ohio’daki konseri için çekiliş düzenlenecekti. Çekilişi kazanacak toplam 150 genç kız ve genç erkek bedava konsere katılacaktı. Hiç umudum olmadığı halde dergideki adrese adımı, soyadımı, kimlik bilgilerimi yolladım, sonucu beklemeye başladım.
On gün kadar sonra sonuçlar açıklandı. 150 şanslı gençten biri de bendim. Gözlerime inanamıyordum. Sevinçten evin içinde çığlık atıp,”kazandım, kazandım!” diye bağırmaya başladım.
Nihayet konser günü gelmişti. Saçlarımı ensemde topladım. En sevdiğim kıyafetlerimi giydim. Takma kirpiklerimi taktım. Dudaklarıma parlatıcı sürdüm. Akşama doğru babamla bir taksiye bindik konserin yapılacağı büyük iş merkezinin önünde indik. Bina renkli lambalarla ışıl ışıldı. Binanın kapısının merdivenleri gençlerle tıklım tıklım dolmuştu. Babamla beraber insanları yara yara kapıdan içeri girmeyi başardık. Biraz ilerde bir erkek görevli bizi karşıladı. Ceketinin yakasında ific yazan bir rozet vardı. Kimliğimi aldı elindeki listeyle karşılaştırdı. Listede adımı buldu kimliğimi gülümseyerek geri verdi. Burada babamdan ayrıldım büyük bir odaya yalnız yürüdüm. İçeride çekilişi kazanan gençler vardı. Bir bayan görevli ellerimize ific yazan yapışma rozet ve ific marka bir kutu sakız verdi. Rozetleri elbiselerimizin üzerine yapıştırdık, sakızları kutularından çıkarıp çiğnemeye başladık.
Bir kaç dakika sonra konserin verileceği stüdyodaydım. Heyecandan kalbim hızlı hızlı atıyordu. Kameramanlar son kontrollerini yapıyorlardı. Stüdyonun kapısı kapandı, ışıklar azaltıldı. Saçları biryantinli sunucu sahneye çıktı. Uzun, siyah bir mikrofondan Sedaka’nın anonsunu yaptı. Yaldızlı perde yukarıya doğru çıktı. Oh! Carol, en sevdiğim şarkı çalmaya başladı. Sedaka dansederek sahnenin önüne doğru yaklaştı. Arkasında büyük, küçük su borularıyla dolu bir dekor vardı. Büyülenmiştim o an.
150 genç, hep beraber sakız çiğniyor ellerimizle şarkıya tempo tutuyorduk. Sedaka beyaz gömlek, siyah, ince bir kravat giymişti. Gömleğinin üstünde o zamanın modası bol kesim gri renkte bir ceket vardı. Hayatımın en güzel günlerinden birini yaşıyordum. Sevdiğim insan karşımda en sevdiğim şarkıyı söylüyor ve ben O’na ellerimle eşlik ediyordum. Kamera bir ara bana doğru yönelmişti. Utandığımdan sakızımı çiğnememiş, dişlerimin arasında tutmuş kameraya bakmıştım.
Sedaka “Oh! Carol”den sonra,”You Mean Everything To Me” ,”One Way Ticket”,”Calendar Girl” ve daha başka şarkılarını söyledi ve sahneden ayrıldı New York’a, yaşadığı kente döndü.
Konser kaydını birkaç gün sonra arkadaşlarımla evde Tv’den izledim. Ekranda kendimi gördüğüm an heyecandan ayağı kalkıp ellerimi çırptım sonra da arkadaşlarıma sarıldım.
Aradan yıllar, yıllar geçti. Evlendim, çocuklarım, torunlarım oldu. Ben hala Sedaka’nın hayranıydım. Sedaka’yı artık cep telefonundan izliyordum. Florida, Palm Beach’de yaşıyordu. O’nu görmeyi çok istiyordum. Eşime bu isteğimi söyledim.İsteğimi anlayışla karşıladı, bana sevgiyle sarıldı.
Bir sonbahar günü eşimle uzun bir uçak yolculuğu yapıp Florida’nın başşehri Talahasse’ye geldik. Oradan da bir otobüsle Palm Beach’e vardık. Sedaka ,Palm Beaach’deki evinin varendasındaki şezlongundan okyanusa doğru bakıyordu. Saçları beyazlamış, alnı açılmıştı ama gülümsemesi O’nu ilk gördüğüm andakiyle aynıydı. Kendimi ve eşimi tanıttım. Yakındaki bir masaya oturduk, sohbet etmeye başladık. Bir ara çantamdan cep telefonumu çıkardım, müzik kanalından kendisinin söylediği “Oh! Carol”şarkısını buldum beraber izlemeye başladık. Kameranın beni gösterdiği anda videoyu durdurdum, “Bu kız benim Neil” dedim. Sedaka, önce telefondaki görüntüye sonra bana baktı, derinden gelen bir sesle “Gözleriniz hiç değişmemiş, Amie” dedi.”Ohio’dan buraya, sadece beni görmek için gelmeniz beni çok mutlu etti .Gözleri nemlenmişti. Bakışlarını okyanusa doğru çevirdi, parmaklarıyla acelece gözyaşlarını sildi sonra da elindeki kahve fincanını dudaklarına doğru götürdü.
O günü Sedaka’nın evinde geçirdik. Müziği çok sevdiğini, ölünceye kadar müzikle uğraşacağını söyledi. Sohbet arasında”Yeni şarkılar yazıyorum ama Oh! Carol bambaşkaydı, bu şarkı en büyük eserimdi, çok sevildi. Aynı kalitede bir beste daha yapacağımı hiç sanmıyorum.”dedi.
Ertesi gün bizi havaalanına kendi arabasıyla bıraktı. Havaalanının kapısında birbirimize sarıldık. Ayrılmadan önce elindeki kırmızı kurdeleyle bağlanmış bir paketi bana doğru uzattı. Paketi aldım. Daha sonra gülümsedi, arabasına doğru ağır ağır yürüdü.
Eve geldim kurdeleyi çözdüm, paketi açtım. Paketten, içinde Oh! Carol parçasının da bulunduğu bir uzunçalar çıkıverdi. Plağın üzerinde “Ohio’lu Amie’ye sevgilerimle, Neil Sedaka” yazıyordu. Plağı eski pikabıma yerleştirdim, omuzlarımı Sedaka gibi sallamaya başladım, ellerimle de “şak, şak” diye tempo tuttum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.