- 271 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İBRETLİK HAYATLAR
İBRETLİK HAYATLAR
Araştırmalarım neticesinde aşağıdaki yazım ortaya çıktı, sağlık dolu iyi okumalar (Orhan Şentürk)
(d.1217 –ö.1294 İskenderiye, Mısır)Muhammed Busirî’nin Hz. Peygamber (S.a.v) için yazdığı muhteşem ve Busirî’yi şöhrete taşıyan Kasîde-i Bürde, 160 beyit ve 10 bölümden oluşmaktadır.
Yaşadığı dönemde kamu da görev yapmıştır. devleti yöneten sultan ve vezirlere medhü senalar düzüp şiirler yazmıştır, sağlığında onu taltifleyip ihsan da bulunanlar o biraz yaşlanınca ve felç geçirip sağlığını kaybedince onu görmezden gelmeye başlamışlardır, vefasızlığın zirvesini yaşar. Ölümlü insanlar için yazdığı şiirlerin boş olduğunu anlayan Busiri tekrar eski sağlığına kavuşmak için yüce Allah’a dualar eder, gözyaşı döker, Hz.Muhammed (sav) efendimize salatü selamlar getirir. Bir de söz verir eğer sağlığına kavuşursa dilinden ve kaleminden sadece ve sadece her şeyin gerçek yaratıcısı ve yegane sahibi Allah’ın rızası için yazacak, yaşayacak dünya ve ahiret mutluluğu için Peygamber efendimizi örnek alacaktır. Geçmişte yazdıklarını bir kenara bırakarak iyileşince hayatına yeni bir sayfa açar.
Busirî hayatının son demlerinde, felç hastalığına yakalanır. Şifa vermesi için Cenab-ı Hakk’a dua ve niyazda bulunan şairin rüyasına Peygamber Efendimiz (s.a.v)’ girer. Rüya aleminde Busirî O’na (s.a.v) bu kasîdeyi okumuştur. Busirî’nin rüyasında Hz. Peygamber bu kasîdeden duyduğu memnuniyeti göstermiş ve hırkasını (bürde) O’nun üzerine örter ve eliyle vücudunun felçli kısmını sıvazlar. Muhammed Busirî uyandığında felç hastalığından eser kalmamıştır. Bûsîrî heyecanla uykudan uyanır; vücudunda felçten bir eser kalmadığını farkeder. Busirî’nin kasidesi rüyadaki Hz. Peygamber (s.a.v)’in hırkasına isnaden "Kasîde-i Bürde" olarak anılmaya başlamış ve meşhur olmuştur. Zaman içinde İslam coğrafyasının her bölgesinde büyük bir ilgi görmüş, sürekli okuna gelmiştir.
KASİDE-İ BÜRDE ‘deyi okurken insanın kendi iç dünyasını keşfetmesi gerektiğini, irade, sabır ve duanın gücünü anladım, nefsin arzularına göre yaşamanın insana zarar vereceği aşıkardır.
Aklıma nefsin iyilikle de kötülükle de zirveleşebileceğini anlatan şu hikaye geldi. İnsan hayrı da şerri de kendinde barındırır.
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunu ile oturmuş, az ötede boğuşan iki köpeği birlikte izliyorlardı. Yaşlı reisin sürekli göz önünde tuttuğu köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı.
Çocuk, köpeklerin kulübeyi korumak için var olduğunu düşünmüştü. Oysa bir köpeğin bu iş için yeterli olacağını, öyleyse diğerine neden gerek olduğunu düşündü bir an. Hem neden köpeklerin renklerinin illa siyah ve beyaz olduğu sorusu da kafasına takılıyordu. Merakını gidermek için aklındaki soruları dedesine bir bir sordu.
Yaşlı reis: “Onlar benim için iki simgedir evlat. Birisi iyiliğin, diğeri ise kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli mücadele edip durur” diye cevapladı torununu.
Çocuk dedesinin bu açıklaması üzerine merakla bir soru daha sordu: “Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?“
Bilge reis derin bir gülümsemeyle baktı torununa. “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem, o” dedi. Hikayeden de anlaşılacağı üzere her insana bahşedilmiş bir hayat vardır, aklı iradesi ve tercih şıkkı vardır; iyiden ya da kötüden yana. her nefis, bitki ve hayvanların aksine iyilik yapmayı da kötülük yapmayı da becerir. Kanun, hukuk, örf, eğitim ve din sorunu en aza indirmiş bir birey ve iyi kalpli insanlardan oluşan birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı bir toplum hedefler. İyilik ve kötülükle imtihan ediliriz. İyiliklerimizi, insanlığımızı, ahlakımızı artırarak meleklerin gıptasına da erebiliriz ya da kötülük le vahşetle nefsimizi kirletip şeytanlaşa da biliriz. Bir gün öleceğini ve Allah’a hesap verip dünyadaki yaşamına göre ebedi ahiret aleminde cennet ya da cehenneme gideceğini unutmayan insan her şeye hak ettiği kadar değer verir ve ömrünü boşa harcamaz, çabasını, enerjisini verimli kullanır.
KASİDE-İ BÜRDE’den bazı dizelerle sizleri baş başa bırakmadan önce, yazana da Allah’tan rahmet diliyorum. İbretlik bir olay, tövbe edenin günahlarını bağışlayan Allah’tır, şifa veren Allah’tır, kul için zararın neresinden dönülürse kardır. Kuran ayı, oruç ayı nefsimizi eğiterek bizleri huzura erdirir inşallah.
Edebiyatta Allah’a ve dine asla yer olmaması gerektiğini savunan bir şair arkadaşla aramızda şöyle bir konuşma geçmişti. Bize hayat, göz ,kalp, her türlü nimet, su, akıl, düşünce, yazma, konuşma bahşeden Allah’ı anmamak, kutsal kitaplara rağmen Allah’ı yok saymak nankörlük olur keşke sen de bunu anlayabilsen demiştim ve o arkadaş uzun bir süre geçtikten sonra yazdığı şiirleri göstermişti. Aman Allahım! sanki Yunus Emre’nin bestelenmiş şiirlerini andıran ilahi tarzı çok güzel dini şiirler yazmıştı, tebrik ettim. İçindeki duyguları yıllarca bastırdı ama sonra açığa çıktı o duygular. Evet tabiata, gözle görülen görülmeyen her şeye, aşka şiirler, yazılar yazan bizler manevi duygularımızı da gönlümüzden yazıya aktarabiliriz. Şiir yazan, resim yapan sanatçı bir insan duygu doludur farklı görür ve özeldir, başkalarının uğraşsa bile beceremediği bu yeteneği için Allah’a sonsuz şükretmelidir. Sözlükleri, deyimleri, kitapları masasına koyup hadi sen de bir şiir yaz desek yeteneği olmayan birine bir şeyler karalar ama bu şiir olmaz. ilhamı olmayan bir şiir tuzsuz, salçasız yemek gibidir. Şairin sermayesi kelimelerdir, mimarın taşlar. Şair şiiriyle kelimelere seçkin bir ruh katar, mimar da taştan yaptığı bir anıtla ya da bir köprüyle taşı şaheserleştirir. Bahsi geçen kasideye sözü bırakalım şimdi.
1. Ey gönül, Selemli dostları anmaktan gözünden kanlı yaş akıtıyorsun?
2. Yoksa Kâzıma tarafından rüzgar mı esti, zifiri karanlıkta İzam Dağı’ndan şimşek mi çaktı?
3. Gözlerine ne oldu ki: "ağlama!" desen yaş döker, kalbine ne oldu ki "kendine gel!" desen coşup kendinden geçer.
4. Yanıp tutuşan kalp ve akan gözyaşı karşısında âşık sevginin gizli kalacağını mı sanır?!
5. Aşk olmasaydı, sevgilinin harap olan yurdunda, ondan arta kalanları, bakıp yaş dökmez, sorgun ağacı ile o dağı anarak geceler boyu uykusuz kalmazdın.
6. Gözyaşı ve hastalık aleyhinde iki adil şahit iken sevgini nasıl inkar edebilirsin?!
7. Aşkın ızdırabı yanaklarında sarı papatya ve anem gibi iki çizgi halinde belirirken sevgini nasıl inkar edebilirsin? 8. Evet, gece sevgilimin hayali geldi ve beni uykusuz bıraktı; çünkü aşk, zevk ve elemle iç içedir!
9. Uzre aşkı gibi bir aşka tutulduğum için ey beni kınayan! Mazur gör, eğer adil davransaydın kınamazdın beni.
10. Benim hâlim sence mâlum... Sırrım da dedikoduculardan gizli değil, derdim ise bitmez tükenmez...
11. Sen bana samimi öğütte bulundun, fakat ben onu dinleyecek halde değilim; çünkü âşığın kulağı öğüt verenlere karşı sağırdır.
12. Ak saçların beni uyaran öğüdünü suçladım, halbuki ak saç öğüt hususunda suçlanmaktan çok uzaktır. 13. Kötülüğü emreden nefsim, cehâletinden dolayı, ak saçların ve ihtiyarlığın uyarısından ders almadı.
14. Nefsim, misafir (olan ihtiyarlığa) ziyafet için hiçbir güzel emel hazırlamadı; o da ansızın gelip başıma konuverdi!..
15. O misafire gereken saygıyı gösteremeyeceğimi bilmiş olsaydım, onun eseri olan ak saçları boyayıp gizlerdim. 16. Huysuz atın dizginle çevrilmesi gibi azgın nefsi sapıklığından çevirmede kim bana yardım edecek!
17. Nefsin kötü isteklerini kırmayı günahlarda arama! Çünkü yemek oburluk arzusunu güçlendirir.
18. Nefis emzikli çocuk gibidir, onu kendi haline bırakırsan daha çok emmek ister; sütten kesersen vazgeçiverir. 19. Nefis çeşitli amellerde otlarken onu kollayıp güt; eğer otlağı tatlı bulursa otlatma!
20. Nefsi bayağı isteklerinden çevir, onun seni yönlendirmesinden sakın; çünkü nefsânî istekler, hakim olduğu kimseyi ya helâk yahut rezil eder.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.